'Ölüm'den Önce 'İşaret'i Gelir

'Ölüm'den Önce 'İşaret'i Gelir

'Ölüm'den Önce 'İşaret'i Gelir  En dikkat çekici ölüm ritüelleri Tahtacı Tükmenlerinin yaşadığı...

A+A-

'Ölüm'den Önce 'İşaret'i Gelir 'Ölüm'den Önce 'İşaret'i Gelir
 
En dikkat çekici ölüm ritüelleri Tahtacı Tükmenlerinin yaşadığı Alevi köylerinde gerçekleştiriliyor. "Dirilişe" değil, "biçim değiştirmeyle hayatın devamına" inandıkları için "ölüm" sözcüğünü bile kullanmıyorlar.

Ölüm "kalıp değiştirmek", tabut "sal ağacı" olarak çıkıyor karşımıza. Tahtacı Türkmenlerinde ölen erkekse, pijama, gömlek, şapka ve çorabıyla, kadınsa yeni dikilen elbisesiyle uğurlanıyor. Diğer birçok yerde "kıyamet köyneği"ni giydirmek yeterli oluyor. Alevi köylerinde bir de kına yakılıyor ölüye, "öbür dünyaya gelin gitsin" diye. 

HER ayrılık hüzünlüdür ama "can bedenden ayrılırken" farklı yaşanır hüzün. Giden "bilinmeyen"e göç ederken, kalan, bunun bir "son" değil, "başlangıç" olduğu inancıyla avunur. Ayrılığın "soğuk" yüzünü örtmektir maksat belki de. Bedenden ayrılan ruh, kimine göre "arşı alaya" çıkar, "Yaradan"a kavuşur; kimine göre "kelebek, sinek, arı ve güvercin olarak geri döner" ya da "yeni doğan bir bebekte vücut bulur." "Ölüm günüm, düğün günümdür" diyen Mevlana gibi düşünenler için "yokluk, ayrılık" değil "kavuşmak"tır ölüm.

TUĞBA AĞACI YAPRAĞI

Özellikle küçük yerleşim merkezlerindeki inanışa göre, ölümden önce, "işareti" gelir. Ay ve güneş tutulması, büyük adamlardan birinin öleceğine işarettir. Her yıldız kaymasında, birinin yıldızının düştüğü, yani öleceği inancı yaygındır. Başka bir inanışa göre herkesin öteki dünyada "tuğba" denilen ağaçta bir yaprağı vardır. Her doğumda, bu ağaçta bir yaprak biter; her ölüm bir yaprağı düşürür.

HAYVANLARIN SESLERİ

Hayvan hareket ve sesleri, düşlerdeki görüntüler, eşyaların durumu, hastadaki fizyolojik ve psikolojik değişiklikler de ölümü çağrıştırır. Başta İç Anadolu olmak üzere birçok bölgede köpeğin sabaha karşı ya da geceleyin, uzun, acı ve sık uluması kötüye yorulur. Uluyan köpek ya kovalanır ya da "Başını ye, denilerek önüne ekmek doğranır". Bazılarına göre, horozun vakitsiz ötmesi, ayakkabının ters dönmesi, beklenmedik anda kapının çalınması, ayna kırılması da bir işarettir; yakında birinin daha "üçüncü eşiği" geçeceğine.

CAN BİÇİM DEĞİŞTİRİR

"Anadolu’nun Renkleri: Doğum-Düğün-Ölüm" belgeselinin fikir babası Prof. Dr. Alemdar Yalçın’a göre Anadolu’da en iyi korunan, en dikkat çekici ölüm ritüelleri, Tahtacı Tükmenlerinin yaşadığı Alevi köylerinde gerçekleştiriliyor. 13. yüzyılda gemi yapımı ve kereste ihracatında önemli rol oynadıkları için bu adla anıldıkları düşünülen Tahtacı Türkmenleri, "dirilişe" değil, "biçim değiştirmeyle hayatın devamına" inanıyor. "Canlar" öteki dünyada "hesapsız, sualsiz" devam ediyor hayatlarına. "Ölüm" sözcüğü de şekil değiştiriyor dillerinde bu nedenle. Ölüm, "Hakka yürümek, kalıp değiştirmek, kalıbı dinlendirmek, don değiştirmek, emaneti teslim etmek" deyimleriyle, tabut "sal ağacı" olarak çıkıyor karşımıza.

SON YOLCULUK EŞYASI

"Kalıp değiştiren", "öteki dünyada çıplak kalmasın" diye en sevdiği elbisesiyle konuluyor "sal ağacına". Erkeğe, pijama, gömlek, şapka ve çorabı; gençse takım elbisesi giydiriliyor. Kadına pijamanın yanısıra yeni bir elbise dikiliyor; gençse gelinliği hazırlanıyor. Anadolu’daki Alevi köylerinin büyük bölümünde ise "kıyamet köyneği" (gömleği) yetiyor. Ancak bu kez, sevdiği kişilerin eşyalarından konuluyor yanına. Çocuğunun gömleği, eşinin fotoğrafı eşlik ediyor son yolculuğunda.

Ölüye kına yakılması da ilginç bir ritüel olarak çıkıyor ortaya. Gençliğinden beri ölü yıkayan Sivas Divriği Güneyevler Köyü’nden 85 yaşındaki Elif Küçük’e göre, başına ve ellerine yakılan kınayla bu dünyadan ayrılan, öbür dünyaya "gelin" olarak gidiyor.

SON BULUŞMAYA ÇAĞRI

Bazen beklenmeyen zamanda gelen bu "ayrılık", geride kalan ve belki de yıllardır görüşmeyenleri bir araya getiriyor "veda buluşmasında". Bazen cami aracılık ediyor randevu saatini duyurmaya; bazen küçük bir gazete ilanı. O gün geldiğinde ise, hem bu dünyadaki son yolculuğunda yalnız bırakmıyorlar "can"larını, hem de onunla geçirdikleri günleri anarak, birbirlerinin acılarını hafifletiyorlar. İmamın "Razı mısınız" sorusuyla helalleşiliyor hep bir ağızdan. Ne alacak kalıyor artık bu dünyada, ne borç.

Yakınını kaybeden insanın şaşkınlık, isyan ve acısı çoğu yerde "yas" törenleriyle dindirilmeye çalışılıyor. Kaybedilen kişinin yaşına göre, üç günden birkaç yıla kadar uzayan bu süreçte ne müzik dinleniyor, ne radyo-televizyon açılıyor, ne de düğün yapılıyor. Bazı yerlerde erkek yakınları tıraş bile olmuyorlar. Giysiler için "siyah renk" tercih edilirken, özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerinde kadınlar bir ay süreyle ters giyiyorlar elbiselerini. Gaziantep dolaylarında, yakın kadın akrabalar saçlarını kesiyor.

Kırk gün sönmeyen ışık

Ruhun gelip dolaştığı inancıyla, kolayca bulabilmesi için üç gün, dokuz gün hatta kırk gün boyunca, açık bırakılıyor ışığı evin. Kürt Alevi köylerinde ise cenazenin arkasından üç gün boyunca ateş yakılıyor. Yeni doğmuş bebeğin kırkı çıktıktan sonra özgürlüğüne kavuşması gibi, "çizgi ötesi"ne geçenin de kırkının çıkması bekleniyor yası kaldırmak için. Çoğu yerde eşe dosta, ilk gün ve yedinci günde olduğu gibi, kırkıncı gün de verilen "can aşı", "kırk hayrı" yemeğiyle tamamlanıyor yas töreni.

Urfa, Kayseri, Erzurum, Sivas gibi yerlerde ise "yas hamamı" düzenleniyor. Taziyeler günlerce sürüyor. Kimi yağ, un, bulgur, çay, şeker götürüyor taziye evine, kimi koç gönderiyor gitmeden önce.

Iğdır ve çevresinde ise her nevruzda, "ölü bayramı" adıyla devam ediyor bu tören. Kaybedilen yakınlar için toplu mezarlık ziyaretlerine gidiliyor. Kimisi elindeki küçük taşlarla mezar taşına vurarak sesleniyor yakınına, kimisi yanında getirdiği yiyecekleri, kaybedilenin hayrına, geride kalanlara "yardım" için, mezarın üzerine koyarak anıyor. Ancak "ne giden geri geliyor", ne de "ölenle ölünüyor". Çünkü hayat yeni döngülerle devam ediyor yoluna.

Ters dönen ayakkabı hemen düzeltilir

Araştırmacı Bircan Kalaycı Durdu, "Anadolu’da ölümle ilgili adet ve inanışlar" çalışmasında, ölüm getireceğine inanılan olaylara karşı alınması gerektiğine inanılan davranışları sıralıyor. Bazıları şöyle:

Horoz gibi öten tavuk kesilir. Öten baykuşa ’hayırsan öt, şersen git’ denir, uluyan köpek kovalanır ya da önüne ekmek konulur.

Ters dönen ayakkabı hemen düzeltilir, ağzı açık olarak yere düşen makasın ağzı kapatılır.

Kötüye yorulan rüya ertesi gün kimseye anlatılmadan akan bir suya anlatılır ya da o rüyanın işaret ettiği belayı savmak için sadaka verilir.

Kimi yerlerde başka ölüm olmasın diye oklava kırıldığı olur, cenazenin yanında. Odada bulunan ayna ya da fotoğraflar ters çevrilir ya da üzeri kapatılır.

Yıkama suyunun ısıtıldığı kazan, iş bitiminde ters çevrilir, kazanın üstüne taş konur.

Gece, evden dışarı süt, yoğurt, tuz, maya, soğan-sarmısak, kara kazan verilmesinden kaçınılır. Süt, yoğurt verilecekse üzerine kömür, yaprak konur.

Gece tırnak kesilmez, aynaya bakılmaz, aksi halde ömrün kısalacağına inanılır.

Veda buluşması

Dostları, bu dünyadaki son yolculuğunda yalnız bırakmıyorlar "canlarını". İmamın "Razı mısınız" sorusuyla helalleşiliyor hep bir ağızdan. Hakkı olan da helal ediyor, olmayan da. Sonra hep birlikte dualar eşliğinde mezara yerleştiriyorlar.

14.10.2007

 

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.