Önyargı ve İtibar

Önyargı ve İtibar

Önyargı ve İtibarHasan HarmancıGözler görmediğinde, yerine kimse konuşamaz. Yüreğin konuşabilmesi için ise inanmak ve yaşamak...

A+A-

Önyargı ve İtibarÖnyargı ve İtibar

Hasan Harmancı

Gözler görmediğinde, yerine kimse konuşamaz. Yüreğin konuşabilmesi için ise inanmak ve yaşamak gerek. Yürekli olanlar bazen ıssız bir koyun kıyısında rüzgarda doğanın nasıl yanılmadan dönüş geçirdiğini bize anlatır. O uğultu sanılmasın ki sadece basit bir hava akımıdır. O yaşamın sürdüğünü ve doğadaki dengelerin birbiri ardına takıldığını ve bitmez bir döngünün olduğunu gösterir. Bu anı hissettiğinizde doğadan korkmayınız, kendinizi de doğanın bir parçası olduğunuzu hatırlayınız. Bu anı hissetmek, gözle görmekten daha derine taşır insanı. İnsan zincirleme olarak kendisini biçimlendirmiş ve topluluk haline taşımış insanlıktır. Biz insanlıktan bahsettiğimizde hayatın tüm kurallarını ve yaşama ilişkisini içine sindirmiş ve herkesi ayrımsız içine davet etmiş olan toplumsal yaşayış olarak anlarız. Hiç kimse o topluluktan koparak kendisine yeni bir ahlak, yeni bir dil ve canlılık ilişkisi geliştiremez. Geliştiremez, çünkü insanın doğasının birikimi ona nasıl davranması ve bu davranışını ne üzerine kurması gerektiğini öğretir. Öğrenmeden hiç bir şeyin keşfini ve değişimini gerçekleştiremezsiniz. Bir anlamda doğanın verdikleri dışında hiç bir şey üretilemeyeceği gibi, insanın topluluk olarak ihtiyaç duyduğu ve ihtiyaç yaratacağı (doğa yasaları) üzerinde de olamazsınız.

Bu nedenle insanlık, kuralsızlaşmışı ve yaşadığı toplumu kandıranı, o topluma haksızlık yapanı ve sömürme isteği içinde olanı ayırmak koşuluyla, sevgi ve huzur birlikteliğidir. Bu birlikteliğin ortak başka özelliği de ihtiyaç ve üretim-tüketim ilişkisidir. Böylesi topluluklar felsefi olarak ve kültürel birliktelik açısından evrensel göstergeler kullansa da dünyanın değişiminin dışında kalamaz. Bu kalamama ve öne çıkma biçimi bazı toplulukları diğerlerine göre daha revaçta hale taşıyabilir. İşte bu noktada geleceğin evrensel topluluklarından biri olmaya aday Alevilik de yeni bir yüz kazanıyor kendisine. Bu yüzün kazanılması için bazı bedeller ödemek zorunda kalacaktır. Bu bedelin nasıl ödeneceğini süreç belirleyecektir. Burada başkasına benzetilme olasılığı veya başkasından ayrılarak değiştiği düşüncesi önemli bir risktir. İşte bu iki çıkmaz arasından yola çıkarak tanımlamaya çalıştığınız şey Alevilik değildir.

O bir başkasından doğan, bir başkası ile mücadele alanından öne çıkan bir şey olamaz. Her felsefeyi olduğu gibi Aleviliği de belirleyen belli bir ekonomik, siyasal, coğrafik gerekçeler vardır ve bunların etki alanları ve ilgileri zamanla belirleyiciliğini arttırabilir. Bu yıldızları gözlemlemek gibi bir şeydir. Her zaman yeni verilerle algılayışlar-kurgular, bilim ve buna bağlı olarak biçimlenen felsefeler değişebilir. Değişmek zorundadır da. Değişmezse hala külleriyle mücadele edilen kutsal kitaplara döner. Yani zorunlu doğmalara.

Doğadışından Kaçınma

Alevilik bu olamaz. Olamayacağına göre, önce bu teorik algıyı kırmak gerek. Alevilik bir başkasının zoru ile değil, doğanın ve bilimin zoruyla, felsefenin ve sanatın zoruyla kendisine kurallar oluşturmuştur. Doğadan ve insandan olanın dışında bir şey istemez. Dört Kapı Kırk Makam bunun en anlaşılır anlatımıdır. Musahiplik, cem ritüelleri, sanatları, kadına bakışı vs. bunun anlatılması için gerekli doğasal anlatımları öne çıkarır. Eşitlik, toplumsallık, değer yargıları, emek, komünal beklenti gibi “yeni” evrensel değerler bu noktalarda görülür. Bu Alevi bir kimliksel “yeniden inanma”  altında doğadışı veya metafizik bir istek veya beklenti içerisine girdiği anda çözülmeye uğramış olur. Bu nedenle, toplumsal beklentilerin, kült ilişkileri ve mitolojik geçmiş içinde olgunlaşması kerametle büyük bir birikime, kurumsallaşmış “yüce” kişilere yüklenmesi, değerlerin nasıl özenle korunduğunu ve mücadele alanı olarak seçildiğini gösterir. Yaşayan kişilere yüklenen keramet bulmak çoğunlukla mümkün değildir. Değildir, çünkü sosyal bilim yöntemine de uymaz. Hacıoğrafi olarak ele alınan bu alanın keramet üretme ve keramet atfetme kuralları vardır. Özellikle Hıristiyan azizlerine atfedilen kerametlerin ilkeleri üzerine önemli ölçüde çalışılmıştır. Bu bile Aleviliğin oluşmuş evrensel değerlere uyumu için göstergelere açıktır.

Aleviliğin tarihsel birikiminin en önemli ayağını okullu geleneği oluşturur. Bu felsefenin beslendiği ekol komünal bir sürecin parçası olarak ele alınır. Hala günümüzde yaşayan özellikleri de Aleviliğin böylesi bir içeriğe sahip olduğunu gösterir. Tartışılma konuları felsefi noktalarda olsa da, kayıp bir kültür, kayıp zincirler kültü ilişkisi içinde ele alınması daha çok “kayıp” bilgeler hikayeciliği olarak ele alınabilir. Aleviliğin oluşturduğu birikim, onun kaybolmasından çok belirttiğimiz sosyal yanları ile yeni doğasına uyumudur ancak. Yoksa kayıp kült veya kayıp tarih, kayıp sanat, kayıp ritüel, kayıp mürşit, pir, kitap gibi yönleri olamaz. Bu yeni bir ilgi yaratır görünen şeyler batı fantastik edebiyatında yeni bir ekoldür. Gizem, sır, kayıp, çözülme vs. adı altında çok satanları oluşturur. Alevi edebiyat dünyası da biraz geriden ve acemice de olsa bu tür ilgileri geliştirmeye başlamıştır. Son zamanlardaki bazı denemeler bu yolda önemli katkılar yapmışlardır. Edebiyat ta olduğu gibi bunlar da bazen bilim alanını etkilemektedir. Bu yapılan doğrudur. Ancak literatür sıkıntısı nedeniyle hikayeden öteye geçememektedir. Üstelik bu nedenle farklı kültürlere ait hikayelerde bu beslenmeye kaynak olarak seçilebilmektedir. Bu kurmacalar zorlamadan öteye felsefi doğruluklar olarak ele alınınca saçmalamalar artmaktadır.

Simgeler Dili

Özellikle Pir Sultan Abdal çerçevesinde oluşturulan mit, sorunun tartışma boyutlarını arttırmaktadır. Bu yöndeki fantazya yazarları ön kabulsüz bir gerçeği ortaya çıkardıkları düşüncesindeler. Sorun bunun Alevi bilgi kümesinin beslendiği Bâtınî görmezden gelmeleri ile ilgilidir. Hallac-ı Mansur ve en son olarak da Pir Sultan Abdal’a taşınan, “taş atma” ve   “dostun gülü yaralar” motifi çeşitli kereler kullanılmıştır. Bu önemli söylencenin tekrarlanmasıdır. Ancak içinde spiritüel bir yan da taşımaktadır. Gerçek olmadığı tekrarlarından bellidir. Ortadoğu tragedyasının önemli bir özelliğidir. Bu tür tragedya özellikli anlatımların Aleviliğe taşınmış olanlarının en yoğunlaştırılmış olanlarını Hüseyin kurgulu Kerbelâ anlatımında buluruz. Bu nedenle yeni bir yazıma hizmet edilmek isteniyorsa ve bu yönde çalışılmak gerektiğinde mitolojinin, mitlerin ve tragedyanın ilkelerinden doğru yararlanmak gereklidir.

Genel geçer değerlere, ön kabullere ve ileri gelenlerin kurallarına alternatif açıdan bakabilmek için kuşkucu ve özgür bir bilinçle hareket etmenin doğru olması yanında oluşabilecek yanılsamaları da kabul etmek ve tahrifattan kaçınmak gereklidir. Bu bilinç, değerleri devrimcilikle karşılarken asalet ve üstünlük değerlerinin başka kimliklere taşınarak, yeniden Aleviliğe İncil ve Tevrat üzerinden veya Kuran üzerinden yapılmasını reddeder. Alevilik üstünlük diye sunulan bir şeyi kuşkuyla eleştirir, değer sistemlerini isyanla alt-üst eder. Aslında onun bu kabiliyeti, üstün körü kabul edilmiş değerleri sınama ve eleme imkanı sağlayan dahice bir kavrayıştan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Alevilik yapıcı, idealler kurucu, egemen bir bilinç değil, ideal kabul edilen şeylerin aslında öyle olmadığını gören bir bilinçtir. Bu bilincin isyankar yapısı; gerçek ideallere ulaşmanın önündeki engelleri yıkma aşamasını teşkil eder.

Bilge Ne Der

Haksızlık ve ayrımcılığa karşıdır. İnsanların eşitliğine ve temel değerin insan özgürlüğü olduğuna inanır. Bu zihniyeti nedeniyle birçok yerleşik düşüncelerle arası iyi değildir. Değerlerin ve mutlak hakikat diye sarıldığımız gerçeklerin özgür akılla denetlenmesi gerektiğine inanır. O zaman inanca ve değerlere, riyakarca ve alışkanlıktan kaynaklanan bağlılıkla değil, samimiyetle ve isteyerek yönelir. Duygularıyla ve çıkar bağlarıyla değil, üstün bir akılla gereğine inandığı için itaat eder. İtaati doğanın yasaları olarak okuduktan sonra geriye Sokrat’ın şu hikayesi kalıyor: Sokrates’e bir dostu, “Dertliyim, yolculuğa çıktım iyi geçmedi” demiş. Sokrates, “Kendini de birlikte götürmüşsündür, ondan diye cevaplamış."

Alevilikte akıl ve sezgi aynı kapıya çıkar. Çünkü Alevi doğanın dili, toplumun mutluluğu ve huzuru için atar. Bu nedenle fantezi edebiyatı Alevilik için muhteşem de olsa, bomboştur. Çünkü içinde Alevi kimse yoktur. Gönül gözü, ilk gözden önemlidir. Alevi de bu nedenle kendini korur, kendisine ait olmayanı seçer ve şöyle konuşur, içindeki sezmeleriyle; “Mâl-ü mülke olma mağrur. Deme var mı ben gibi! Bir muhâlif yel eser savurur harman gibi…” Şair Eşref.

Hasan HARMANCI

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy13353 = 'hasan.harmanci' + '@';

addy13353 = addy13353 + 'hotmail' + '.' + 'com';

var addy_text13353 = 'hasan.harmanci' + '@' + 'hotmail' + '.' + 'com';

( '' );

13353 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->

KAYNAK: Alevihaber.com - 24 Mart 2010

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.