Oral ÇALIŞLAR : Türk ve Müslüman Olmak

Oral ÇALIŞLAR : Türk ve Müslüman Olmak

Oral ÇALIŞLAR : Türk ve Müslüman Olmak...Türk ve Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Sünni-Hanefi...

A+A-

Oral ÇALIŞLAR : Türk ve Müslüman OlmakOral ÇALIŞLAR : Türk ve Müslüman Olmak...

Türk ve Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Sünni-Hanefi mezhebindendi atalarım. Yani ben bir çoğunluk mensubu olarak doğdum ve büyüdüm. Ben de ülkemizdeki milyonlardan birisiydim aslında. Benim kimliğim çoğunluğun kimliğiydi, bu nedenle sıradan bir tarafı vardı.

Büyüdüğüm mahallede Romanlar, Arap Aleviler, Türkmen Aleviler çoktu. Mahallemizin muhtarı Romandı. Muhtar Ramiz 'in oğlu Bahattin de ilkokuldan sınıf arkadaşımdı.

"Öteki" benim hep yakınımdaydı. Tarsus'ta özellikle Araplar şehrin önemli bir kısmını oluşturuyordu. Daha çok ova köylerinde toplanan Araplar, çevremizde Arapça konuşurlardı. Her Tarsuslunun Arapçaya kulak aşinalığı olduğu söylenebilir.

****

Alevi Araplarla Sünni Türkler evlenmezdi. Alevi Türklerle Sünni Türkler de evlenmezdi. Örneğin Sünni Halepli bir Arap'la, Tarsuslu bir Sünni Türk'ün evlenmesinin önünde bir engel yokken, yanı başımızdaki komşumuz Türkmen Alevisinin kızıyla, oğluyla evlenmek mümkün değildi.

Gönül bu, bazen bir Sünni kızı bir Alevi oğlana, bir Alevi kızı bir Sünni oğlana varmak istediğinde kıyametler kopardı. Aileler isyan ederdi. 1968'li yıllarda devrimci dalganın yarattığı ortam içinde bu tür engeller bir ölçüde aşıldı. Devrimciler, gelenekleri reddederek mezhep ayrılığını dinlemediler, gönüllerinin istediğini yapabildiler.

****

Devrimci dalga durulunca, toplumun muhafazakâr ölçüleri yeniden yerine oturdu. Yeniden "Türk, Müslüman-Sünni" olmak belirleyici bir kimlik olarak karşımıza çıktı.

Tabii bu kimlik, "Kürtler", "İslamcılar", "Aleviler", "Ermeniler" gibi yeniden karşılarına çıkan "öteki"lerle birlikte tekrar bir şekillenme içine girdi. Bütün bu kimlik talepleri karşısında kendisini yeniden tanımlamaya çalışırken, karşısındakini de nasıl tanımlayacağını düşünmeye başladı.

****

Geçenlerde Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi Başkanı ve aynı zamanda Fransa'nın Dunkerque kenti belediye başkanı Michel Delebarre İstanbul'daydı. İBB Başkanı Kadir Topbaş' ın konuğu olarak geldiği İstanbul'a hayranlığını ifade eden bir konuşma yaptı.

Fransız İhtilali'nin ünlü ismi Jean Jacques Rousseau'nun babasının İstanbul'da oturması onun şaşırtmıştı, bizi de gururlandırmıştı. Lale soğanının anavatanının İstanbul olması da bizim övünç kaynağımızdı.

Bu arada ben Kadir Topbaş'a Fransız İhtilali'nin ünlü şairi Andre Chenier'nin doğduğu evin hâlâ Galata'da bulunduğunu söylediğimde Fransız belediye başkanının uğradığı şaşkınlık bizi daha da mutlu etti.

****

Sonuç olarak biz Türkler tarihe baktığımızda ülkemizde yaşamış ünlü insanlarla övünüyorduk. Bu övündüğümüz insanların hangi milletten ve hangi dinden olduğunun da bir önemi yoktu. Bu topraklar ünlü insanlar yetiştirmişse bununla övünmek iyi bir şeydi.

Tabii, tarihin derinliklerinden kalmış ünlü insanlarla övünmesini bildiğimiz gibi, tarihi hatalarımızı eleştirmesini de bilebilmeliyiz. Türklerin ve Müslümanların kendi tarihlerine daha nesnel bir gözle bakabilmesini savunmalıyız.

****

Tarih yalnızca başarıların tarihi değildir. Aynı zamanda yenilgilerin de tarihidir, hataların da tarihi. Bu her millet ve her din için doğrudur. Gelişmiş insanlar ve gelişmiş uluslar kendi geçmişlerini de sağlıklı şekilde eleştirebilirler. Hatalarını ve sevaplarını geri ülkelere göre daha nesnel değerlendirebilirler.

"Türk ve Müslüman" olmak bizim özgür irademizle seçtiğimiz bir kimlik değil. Ama bu bizi yaratan kültür ve çevrenin adı. Kendi geçmişimiz. Bununla ne övünmek ne de yerinmek gerekmiyor.

Bu kimlik bizim kimliğimiz. Bizi belirleyen kimliğimiz. Ona kendimiz bir şey katabilirsek, onunla övünmeliyiz. Örneğin, bir Türk bilim alanında, edebiyat alanında, kültür alanında, spor alanında bir başarı kazanırsa bundan mutlu oluruz.

Başarısızlıklar da bizi üzer. Ancak doğumdan elde ettiğimiz bu kimliklerle sınırlı kalmak ve yalnızca bunları bir övünç vesilesi saymak yeterli değildir.

İşte burada milliyetçiliğin açmazı gündeme gelir. Türk olmak ötekinden ne üstünlüktür, ne de aşağı olmak. Müslüman olmak da öyle.

Bu kimliklere fazla anlam yüklemek ve farklı olanı bu kimlik üzerinden dışlamak, milliyetçiliğin, dinciliğin temel zaafıdır.

****

Gelişmiş insan, kendisinden farklı olanı anlamaya çalışan ve onunla daha renkli ve güzel bir hayat kuracağına inanan insandır...

Toplumlar da öyle...

ORAL ÇALIŞLAR

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy52916 = 'oralcalislar' + '@';

addy52916 = addy52916 + 'cumhuriyet' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

var addy_text52916 = 'oralcalislar' + '@' + 'cumhuriyet' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

( '' );

52916 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


CUMHURİYET - 19 Aralık 2007

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.