Özgür Turak, Avusturya’daki İslam Yasası gerçeğini anlattı: Diyanet’ten farksız

Özgür Turak, Avusturya’daki İslam Yasası gerçeğini anlattı: Diyanet’ten farksız

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Başkanı Özgür Turak, Avusturya'da İslam Yasası içinde neden olmak istemediklerinin gerekçelerini PİRHA'ya anlattı. Turak, "İslam Yasas

A+A-

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu, Avusturya’da Alevilik inancının özerkliği için mücadele ediyor.

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) tarafından açılan “Avusturya’da İslam Yasası’ndan bağımsız bir Aleviliğin tanınması” davasında Viyana İdari Mahkemesi aleyhte karar vermişti.

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu, mahkemenin olumsuz karar vermesi üzerine  sonrası yaptığı açıklamada “Bizler Viyana İdari Mahkemesi’nin bu kararını usulsüz bulmakla birlikte, bunun siyasi bir tutum olduğunu ve her şeyden önce insan hakları ihlali olduğu konusunda hemfikiriz. Bizler mahkemenin bu yanlı tavrını kabul etmiyoruz ve hukuksal mücadelemizi sonuna kadar devam ettireceğiz” demişti.

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) iç hukuk yolları tükendiğinden dolayı, Avusturya devletine karşı açtığı davayı 10 Aralık 2019’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı.

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Genel Başkanı Özgür Turak, federasyon tarafından açılan “Avusturya’da İslam Yasası’ndan bağımsız bir Aleviliğin tanınması” dava sürecini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne neden gidildiğini PİRHA’ya anlattı.

Özgür Turak, Avusturya’daki yapılanma ile Türkiye’deki yapılanmanın birbirine çok benzediğini, Türkiye’de  hükümetin Alevileri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın içerisine alma çabasıyla Avusturya’daki çalışmanın aynı olduğunu dile getirdi.

Turak, “Avusturya’da Türkiye kökenli, İslam’a yaklaşık olabilecek kurumların hepsini bu İslam Yasası çerçevesinde toparlamaya çalışıyorlardı. Biz buna karşı geldik” diyor.

Özgür Turak, “Avusturya bürokrasisinin kendilerini hem maddi hem de manevi olarak yıprattığını, bu sürecin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gelmesinin de büyük bir avantaj olduğunu vurguluyor.

AİHM’de eş değer, emsal birçok kararlar mevcut olduğunu hatırlatan Turak, “Aynı inanca mensup olan kuruluşlar dahi birbiriyle anlaşamadıkları takdirde devletler bu kurumları tanımlamak zorundalar. Bu konuda eşdeğer kararlar mevcut. Bu yüzden de biz birbirine yakın iki tane inançtan da bahsetmiyoruz. Birisi tamamen kendisini İslam’ın bir mezhebi olarak görüyor, İslami bir Alevilikten bahsediyor. Biz ise kendisine özgü, başlı başına ayrı bir inançtan bahsediyoruz. Bu yüzden farklılığımız oldukça büyük” ifadelerini kullanıyor.

İşte Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Genel Başkanı Özgür Turak‘ın PİRHA‘nın sorularına verdiği yanıtlar…

PİRHA- Avusturya’da İslam Yasası’ndan bağımsız bir Aleviliğin tanınması” girişiminiz ve mahkeme süreci nasıl başladı?

ÖZGÜR TURAK- Bizim Avusturya’daki tanınma sürecimiz aslında 2007 yılına denk geliyor. 2007 yılından itibaren konfederasyon bazında bizler Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu olarak aynı zamanda konfederasyonun kurucu üyesiyiz. Orada çalışmalarımız halen aktif bir şekilde devam etmektedir. 2007 yılından itibaren konfederasyon çerçevesinde Avrupa’nın birçok ülkelerinde Aleviliğin kendine özgü bir inanç olarak tanınması çalışmaları yürütürken Avusturya’da da bu kararı aldık. 2007 yılından itibaren Avusturya’da da bu çalışmaları başlattık.

İLK AYRIŞMANIN BAŞLAMASI

Bu çerçevede tabii ki 2 yıllık bir çalışma sürecimiz vardı, altyapı, tüzük hazırlamaları vs. Avusturya kanunları gereğince belli bir çerçevede bir çalışma yürütmemiz gerekiyordu. Bu çalışmaları 2 yıl yürüttük. Bunun akabinde ise beklemediğimiz bir olayla karşı karşıya geldik. Bu da bizim üyemiz olan Viyana Alevi Kültür Birliği -o dönemki ismiyle- bizim üyemiz olan bu dernek kurumlarımızın hiçbirine haber vermeden kendisi özerk bir şekilde gidip Alevi İslam İnanç Toplumu olarak içeriye başvuruyor. Bu başvuru ile beraber bizim Avusturya’daki ayrışmamız başladı.

“AVUSTURYA’DA İSLAM YASASI VAR; AVRUPA’DA İSE YOK”

Bunu yapma nedenlerinin birçok boyutu var. Bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Uzun bir süreç olduğu için birincisi Avusturya’da tanınmamız için iki tane koşul vardır. Bunlardan bir tanesi, Avusturya hükümeti diyordu ki inancınızla normal bir başvuru yapacaksınız. Bu başvuru ile beraber de tanımlamalarınız gerçekleşecek. Avusturya’da mevcut bir İslam Yasası var. Bu, diğer Avrupa ülkelerinde yok. Yalnızca Avusturya’ya mahsus olan bir yasa. Avusturya hükümeti de tabii ki bizleri, yani Türkiye’den gelen bir topluluk olarak bizleri de çok fazla tanımıyor. “Alevi” olarak ya da bizim istediğimiz çerçevede tanımıyorlardı. Bunlar Türkiye’den gelen toplulukların hepsini bir kafese alıp dediler ki, bunlar Türkiye’den gelen bir topluluk. Biz de bunları İslam Yasası’nın içerisine alalım. Bu çerçevede İslam Birliği’nin başvuruları onların işine yaradığı için bu başvuruyu değerlendirdiler. Bu şekilde İslam yasasının içerisinde mevcut bir yapılanmayla bir tanımlanma gerçekleşti. Bu da sorunların ilk adımı oldu.

“VİYANA ALEVİ KÜLTÜR BİRLİĞİ’NE KARŞI BİZ KENDİNE ÖZGÜ BİR İNANCIN ÇALIŞMALARINI YÜRÜTMEK İSTİYORUZ”

2009 yılından itibaren başlayan bir tanınma sürecimiz gerçekleşti. Bu tanıma süreci içerisinde Viyana Alevi Kültür Birliği’ne karşı bizler kendine özgü bir inancın çalışmalarını yürütmek istiyoruz. Bu bizler için çok önemli. Çünkü Avusturya’daki yapılanma, Türkiye’deki yapılanma ile birbirine çok benziyor. Türkiye’de mevcut olan Diyanet İşleri ve hükümetin Alevileri Diyanet İşleri’nin içerisine alma yani oradaki bir çatı altında birleştirip İslamlaştırmaya yönelik olan bir yapılanması vardı. Avusturya’daki çalışmada aynısıydı. Mevcut İslam yasası ile beraber Türkiye kökenli olan İslam’a yaklaşık olabilecek kurumların hepsini bu İslam Yasası çerçevesinde toparlamaya çalışıyorlardı.

“AVUSTURYA’DAKİ İSLAM YASASI’NIN DİYANET’TEN FARKI YOK”

Biz buna karşı geldik biz dedik ki; biz böyle bir yapılanmanın içerisine girdiğiniz takdirde, bu Alevilerin asimilasyonuna açılmış kapı olacak. Bu da bizim kendi kendimizi ifade etmemize bir tür engel teşkil edecek. Bu yüzden eğer bir yasa çıkacaksa bunun bir Alevi Yasası olması lazım. Bu çerçevede, bu ölçeklerde çalışmalarımızı yürütmek istiyoruz. Tamamen kurumsal bir çerçeveydi buradaki çalışmalar. Tabii ki onlar biraz daha kolay yolu seçtiler. Böylelikle devletin de desteğiyle beraber tabii ki onların tanımlanması daha rahattı. Bizim tanımlanmamız da hem devlet nazarında hem de aramızdaki bu çelişkilerden dolayı biraz daha zorlu bir aşama ile gerçekleşti. O yüzden de biz dedik ki; Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığı içerisinde toplanmasıyla, Avusturya’daki Alevilerin İslam Yasası içerisinde toplanması aynıdır. Biz böyle bir yapılanma istemedik. Bu yüzden de çalışmalarımızı bu çerçevede ilerletiyoruz.

Peki Avusturya’da nasıl bir hükümet var?

Şu anda yeni bir hükümet kuruluyor. Hükümet sadece en azından bizim süreçlerimizde sağ hükümetin ağırlıkta olduğu dönemlere rast geldi. İlk başlarda sosyal demokratlar ve Avusturya Halk Partisi olmak üzere bunlar o dönemde iktidardaydılar. Zaman geçtikçe 10 yıllık süre içerisinde hükümetler de değişti. Bizim yüksek mahkeme süreçlerinde genelde sağ hükümetler, daha doğrusu Hristiyan demokratların olduğu bir hükümet vardı.

AVUSTURYA DEVLETİ ALEVİLERİ ÇIKARI DOĞRULTUSUNDA KULLANDI”

Belki de Aleviliği çok tanımıyorlar. Bu anlamda eksiklik olduğunu düşünüyor musunuz?

Muhakkak bunun bir eksikliği de var. Ama bunların da kendi teşkilatları var. İlla bir kurumu tanımak istiyorsa bunların teşkilatları, gerekli bilgileri onlara aktarıyorlar zaten. O yüzden Alevileri gerçek anlamda tanımadıklarını pek düşünmüyorum. Bizler de Avusturya’da 30 yıla yakın bir süredir örgütlenmemiz var. 30 yıllık derneklerimiz mevcut federasyon olarak. 1989 yılından itibaren var olmuş bir kurumdayız. Böyle bir kurumlaşmamız olduktan itibaren de yani 22 yılı geçirmiş bir örgütlenmemiz var federasyon olarak. Bizleri tanıyorlar. Muhakkak birçok çalışmamıza katılıyorlardı. Onların aslında Alevileri tanımamasından değil de daha çok Alevileri kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kullanabileceklerini düşünüyorlardı. Özellikle de Avusturya’da mevcut olan bu İslam Yasası’nın değişmesi için Aleviler büyük bir rol oynadı. Bu konuda da aslında Aleviler kullanıldı diyebiliriz. Çünkü Avusturya’daki İslam Yasası’nın değişmesi bir nevi Alevilerin sayesinde gerçekleşti. Çünkü bu İslam Yasası değişirken birçok televizyon programları yapılıyordu. Hükümet yetkilileri televizyon programlarına çıkıyorlardı ve diyorlardı ki bakın İslam Yasası’ndan rahatsız olanlar, İslam Alevi teşkilatı da var. Bu yüzden de İslam Yasası’nı değiştirmek zorundayız. Böylelikle de zaten büyük bir oyun olarak değerlendiriyoruz bunu. Bu yüzden de Avusturya hükümeti Alevileri bu anlamda kullandı. İslam Alevilerinin arkasında durmalarının en büyük nedeni onların İslam Yasası’nın değiştirilmesinde yardımcı olmalarıdır.

“BİZ BİRBİRİNE YAKIN İKİ İNANÇ DEĞİLİZ; BİZ ‘ALEVİLİK KENDİNE ÖZGÜ BİR İNANÇ’ DİYORUZ”

Şimdi tabi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreci başladı. Avusturya’da iç hukuk tükenince siz de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdunuz federasyon olarak. Nasıl bir savunma gerçekleştirilecek. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?

10 yıllık bir süreç. Avusturya’da gerçekleşen uzun bir süreçti. Avusturya bürokrasisi bu konuda sınıfta kaldı diyebiliriz. Bizleri 10 yıllık bir süreç içerisinde hem maddi hem manevi anlamda yıprattılar. Bu sürecin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gelmesi bizler için büyük avantaj. Çünkü burada artık Avrupa İnsan Hakları Konseyi’nin bakacağı, değerlendirebileceği bir sonuç olacak. Kaldı ki AİHM’de eş değerli birçok kararlar mevcut. Yani aynı inanca mensup olan kuruluşlar dahi birbiriyle anlaşamadıkları takdirde devletler bu kurumları tanımlamak zorundalar. Bu konuda eşdeğer kararlar mevcut. Bu yüzden de biz birbirine yakın iki tane inançtan da bahsetmiyoruz. Birisi tamamen kendisini İslam’ın bir mezhebi olarak görüyor, İslami bir Alevilikten bahsediyor. Biz ise kendisine özgü, başlı başına ayrı bir inançtan bahsediyoruz. Bu yüzden farklılığımız oldukça büyük.

AİHM’DE EMSAL DAVALAR VAR

Bizim yaptığımız başvuru birbirinden tamamen farklı. Eşdeğerli kararlar var. Bu eşdeğerli kararlar yalnızca Aleviler üzerinden verilmiş kararlar değil. Bosna Hersek üzerinden bir tane karar var. İki Hristiyan yalnızca  yöneticileri birbiriyle anlaşamadıklarından dolayı AİHM’ye gelmişlerdi. Mahkeme, iki inanç birbirinin aynısı olsa dahi birbirileri ile anlaşamadıkları ve bundan dolayı da ayrı inanç olarak tanımak zorunda olduğuna o dönemde karar vermişti. Kaldı ki zaten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesinde din ve vicdan özgürlüğü devletler tarafından sunulmalıdır, diye açık bir şekilde yazıyor. Özellikle de Avusturya hükümetinin bizim kendimizi ifade etmediğimiz ve de kendimizi görmediğimiz bir dinin içerisine adapte etmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına aykırı bir karar. Bu nedenle de Avrupa İnsan Hakları mahkemesinden olumlu bir sonuç bekliyoruz. En azından bu din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde.

“AİHM’DEN POZİTİF KARAR BEKLİYORUZ”

Tamam haklısınız örnekler var önünüzde ama burada Aleviler sanki ikiye bölünmüş gibi. Birileri İslam’ın şemsiyesi altında olmasını istiyor, bir bölümü istemiyor. Burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararsız kalabilir mi? Hukukçular ne diyor?

Buradaki hukukçular, insanlar kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa, benimsiyorlarsa devlet de onu o şekilde kabul etmek zorundadır, diyor. Kendini nasıl ifade ettiğin burada çok önemli. Buna dikkat ediyorlar ve de buna bakıyorlar. Bu yüzden de düşünce ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde kanun ile beraber geçiyor. Böylelikle de bizlerin tanımlanması olayını daha çok pozitif olarak görüyoruz.

“AİHM LEMİZE KARAR VERİRSE ÇOK BÜYÜK BİR KAZANIM ELDE ETMİŞ OLACAĞIZ”

Peki diyelim ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sizin lehinize karar verdi? Nasıl bir etki edecek Avusturya Devleti’ne?

Bu bizler için çok büyük bir oluşum olacak. Bunu yalnızca Avusturya’ya yönelik değil de hem Avrupa’daki Aleviler hem de Türkiye’deki Aleviler karşısında çok büyük bir kazanım elde etmiş olacağız. Bu nasıl bir kazanım olacak? Mevcut İslam Alevilerinin yanında kendisine özgü bir Aleviliğin tanınmış olması gerçekleşecek. AİHM’de alınan kararlar Türkiye’deki gibi çok fazla kulak ardı edilmiyor burada. O kararlar olduğu gibi hayata da geçiriliyor.

“AVUSTURYA DEVLETİ AİHM KARARLARINI UYGULMAK ZORUNDA KALACAK”

Avusturya hükümeti bu kararı kendi yasalarında uygulamak zorunda durumunda kalıyor. Çünkü buradaki işleyiş çok daha farklı. Alınacak olan kararların hepsi de Avusturya’da geçerli olacak, bizim buradaki mahkemelere gelecek. Mahkeme tekrardan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde çıkacak olan kararın sonucunda bir karar verme zorunluluğu var. Böylelikle bizim aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde çıkacak olan pozitif bir karar, Avusturya’daki kararda da belirleyici olacak.

“ALEVİLİĞİN RİTÜELLERİ İSLAM DİNİNE UYMUYOR; İNANCIMIZI ÖZERK OLARAK NİTELENDİRİYORUZ”

Ben burada tekrar başa döneceğim. Sosyal medyada çok tartışılıyor. “Olur mu öyle bir şey, Alevilik İslam dışı mı?” şeklinde tartışmalar yaşanıyor. Peki İslam şemsiyesi altında olunursa ne olur? Hangi olumsuzluklar gerçekleşir? Bir kez daha ifade edelim daha net bir şekilde.

Aleviliğin bir defa İslam içi İslam dışı tartışmalarına yönlendirilmesini biz çok sakıncalı buluyoruz. Bunun biz İslam’ın ne kadar Hıristiyanlık içi/Hristiyanlık dışı tartışmaları gibi. Çünkü tüm dinlerin hepsi birbirinden etkilenmişlerdir. Bu bilimsel bir açıklamadır. Her dine baktığımız takdirde birbirine benzer öğeler vardır ama Aleviliği tek başına aldığımız takdirde, Aleviliğin tek kurtuluş yolu kendi ritüelleri ile beraber kendisini tanımlıyor olmasıdır. Biz bugüne kadar kendimizi Alevi olarak nitelendiriyorduk ve bizi diğer din toplulukları ile beraber aynı göz hizasına getirebilmemiz için bu güvenceyi elimize almamız lazım. Bu yüzden de bizim dememiz lazım ki Alevilik diğer inançlar gibi kendisine özgü bir inançtır. Bunun içerisindeki Alevi ritüelleri neyse bizler onu yapacağız, onları dile getiriyoruz, farklı farklı bir şey söylemiyoruz. Biz diyoruz ki İslam dinindeki, şu andaki mevcut dünyada bilinen, tanınan dinle alakamız yok. İslam dininden farklılıklarımız var. Bizim ritüellerimiz, yaşam tarzımız bu dine uymuyor. İnancımızı özerk bir inanç olarak nitelendiriyoruz.

Ama Alevilik bir din demiyorsunuz.

Avusturya’da tanıma olaylarında din topluluğu olarak geçiyor. Kanundaki ismi budur. Bir din topluluğu olarak. Şu andaki mevcut İslam Alevileri de bir din olarak geçiyorlar.

“ALEVİLİĞİ BİR YOL OLARAK TANIMLIYORUZ”

Evet orada din olarak geçiyor ama Aleviler “Biz bir dinin mensubuyuz” demiyor.

Bizler bir inancın mensuplarıyız. Biz Yol’un mensuplarıyız. Aleviliği biz Yol olarak zaten kendi tüzüğümüzde de dile getirdik. Alevilik bir Yol’dur, diyoruz. Özellikle de insan-ı kâmil olma yolunu benimseyen Dört Kapı- Kırk Makam’dan geçen Yol’un adıdır diyoruz kendimize.

“BİZ DİYORUZ Kİ, KENDİMİZİ BAŞKA İNANÇ ÜZERİNDEN TANIMLAMAYALIM”

Şimdi bunu çarpıtanlar var. “Alevilik din ise hani nerede kitabı, peygamberi kim” diye soruyorlar. Bunu söyleyenler de Aleviler. Bu kişilere ne söylemek istersiniz?

“Cahille çok fazla muhatap olma” diye bir güzel sözümüz vardır. İnsanların birçoğu yalnızca din denilince aklına semavi dinleri getiriyor. Sırf bu dinlere mensup olabileceğini düşünüyorlar ve de kafalarındaki bilgi bununla kısıtlı olduğundan dolayı olayı çok fazla çarpıtıyorlar. Kendilerinden olmayan öğeleri yaşamınızın içerisine koymaya çalışıyorlar. Bu yüzden de biz de onlara her defasında diyoruz ki, biz kendimizi başkasının üzerinden tanımlamayalım. Biz kendi inancımızı, bizi biz yapan seçimlerimiz ne derse onların üzerinden kendimizi anlatalım. Niye başkaları üzerinden anlatalım. Biz zaten kendi kırklar meclisimizde bizim aramıza peygamber girmez demişiz. Ene’l Hak demişiz bir defa. Bu tanımları bizler kullanarak kendi inancımızın özüne dönecek bir şekilde dile getirmemiz gerekiyor. Aslında onlarla çok fazla muhatap olmak istemiyoruz. Alevilik sırf bu dört mevcut dinden tanımlanacak bir inanç değil. Bu mevcut olan dört tane semavi din, Aleviliğin içerisinde mevcut olabilir ama Aleviliği bunların o dar çerçevelerine sığdırılabilecek küçük kapsamlı bir inanç olarak nitelendirmiyoruz. Bu çok daha geniş bizim ve inancın özdeşleşmiş olduğu yapılanma olarak değerlendiriyoruz.

Nilgün METE/İSTANBUL

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.