Şah Hatayi Derneği'nden Yazar İskender Pala'ya Tepki

Şah Hatayi Derneği'nden Yazar İskender Pala'ya Tepki

Şah Hatayi Derneği'nden Yazar İskender Pala'ya TepkiAleviler, "Şah ve Sultan" isimli kitabın yazarı İskender Pala'ya Aleviliği aşağıladığı...

A+A-

Şah Hatayi Derneği'nden Yazar İskender Pala'ya TepkiŞah Hatayi Derneği'nden Yazar İskender Pala'ya Tepki

Aleviler, "Şah ve Sultan" isimli kitabın yazarı İskender Pala'ya Aleviliği aşağıladığı gerekçesiyle tepki gösterdi. Şah Hatayi Cemevi ve Kültür Derneği Sözcüsü Mustafa Cemil Kılıç, İskender Pala hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirterek, "Söz konusu roman alevi inancına, tarihine ve simgelerine yönelik son derece çirkin ve kabul edilemez saldırılar içermektedir" dedi.

Sultanahmet Adliyesi önünde toplanan Şah Hatayi Cemevi ve Kültür Derneği üyesi yaklaşık 30 Alevi, yazar İskender Pala'yı protesto etti. Pala hakkında suç duyurusunda bulunmaya hazırlanan grup üyeleri, yazarın romanının Aleviliği ve Şah İsmail Hatayi'yi aşağıladığını savundu. Türkiye'de Alevilere karşı asimilasyonist politikaların yürütüldüğünü iddia eden Şah Hatayi Cemevi ve Kültür Derneği Sözcüsü Mustafa Cemil Kılıç, "Bu politikaların sanat ve edebiyat dünyasına da uzandığı görülmektedir. Son günlerde yayınlanan ve yazar İskender Pala'nın imzasını taşıyan 'Şah ve Sultan' adlı roman Alevi inancına, tarihine ve simgelerine yönelik son derece çirkin ve kabul edilemez saldırılar içermektedir. Söz konusu romandan Alevilerin büyük inanç önderi Şah İsmail Hatayi, tarihsel gerçekliği bulunmayan çeşitli ithamlarla karalanmakta, aşağılanmakta ve itibarsızlaştırmaya çalışılmaktadır" dedi.

Şah İsmail Hatayi'nin Aleviler için sadece siyasi bir önder değil aynı zamanda dini bir lider olduğunu vurgulayan Kılıç, "Şah İsmail'i aşağılamak Aleviliği aşağılamaktır. Ne acı ki söz konusu romandan bunun en iğrenç, en çirkin hallerinden biri sergilenmektedir. Romanda yüce pirimizin haksız yere cana kıyan bir katil olduğundan, hasta ruhlu ve güya Sünni düşmanı olduğundan bahsedilmektedir. Oysa bunların gerçeği yansıtmadığı Alevilerce ve tarafsız tarihçilerce malumdur. Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim'i karşılaştırmak ve her ikisine de sözde eleştirel bir bakışla bakmak, Alevi-Sünni farklılaşmasının doğurduğu sorunları aşmaya hizmet edecek bir tavır değildir" diye konuştu.

Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail'in karşılaştırılabilecek iki şahıs olarak görülemeyeceğini belirten Kılıç, şunları söyledi:

"Yavuz sadece siyasi bir önderdir. Yavuz'un Sünnilik açısından teolojik anlamda bir önemi yoktur. Sünniler nezdinde Yavuz'un öneminin tümüyle siyasi liderliğe dayandığı bilinmektedir. Nitekim Yavuz bir takım çevrelerce dinsel önem atfedilen halifelik vasfını bile kullanmaya gerek görmeyecek kadar pür siyasi bir tavrın öznesi olmuş tarihsel bir kişiliktir. Şah İsmail ise hem siyasi hem dini bir önder olarak Türkmen Aleviliğinin olmazsa olmaz kişiliklerinden biridir."

ŞAH HATAYİ CEMEVİ VE KÜLTÜR DERNEĞİ BASIN AÇIKLAMASI:

ŞAH İSMAİL HATAYİ YÜCE PİRİMİZDİR

Türkiye toplumu, değişik etnik ve kültürel unsurlardan meydana gelen... bir topluluk olduğu kadar farklı inançsal kimlikleri de bünyesinde barındıran görkemli ve güçlü bir halktır.

Bu halkın ortak değerlerine ...yapılacak vurgu, milli birlik ve bütünlüğe ve toplumsal barışa hizmet eden bir tavır olarak her çeşit övgüyü hak etmektedir. Bu yönde ortaya konan her türlü çabayı gönülden desteklemek biz Alevilerin geleneksel tutumudur. Ülkemizin birlik ve bütünlüğüne verdiğimiz önem bizim için son derece yaşamsaldır.. Bununla birlikte ne üzücü ki öteden beri bir kısım çevrelerce ayrıştırıcı, ayrımcı ve parçalayıcı tutumlara inat ve ısrarla tevessül edilmekte halkımızın tarihten gelen kimi yaraları sürekli kanatılmaya çalışılmaktadır.

Bu cümleden olarak belirtelim ki, Türkiye’nin en önemli toplumsal ve inançsal çelişkileri arasında yer alan Alevi – Sünni farklılaşmasının barışçıl bir biçimde çözüme kavuşturulması yönündeki çabalarla hiçbir biçimde uyuşmayan bir kısım söz, davranış ve düşüncelerin son dönemde ivme kazandığını görmekten büyük bir üzüntü duymaktayız.

Yüzyıllardır Alevi toplumunu inciten, aşağılayan ve dışlayan tutum ve davranışların kimi uzantılarını günümüzde de yaşıyor olmak ülkemiz ve ulusumuz adına derin bir üzüntü kaynağı olarak görülmelidir.

Bu bağlamda özellikle son dönemde Alevileri itham edici ve dışlayıcı tavırların önemli bir kısmının politik kurum ve şahıslarca da sergilenmekte olduğuna tanık olmaktayız. Öyle ki; mezhepsel farklılığın referandum sürecine bile dahil edildiğini hep birlikte gördük ve yaşadık.

Şah Hatayi Derneği'nden Yazar İskender Pala'ya TepkiMiting meydanlarındaki konuşmalarda duymaktan büyük üzüntü duyduğumuz Alevilik karşıtı mezhepçi sözleri unutmaya çalışırken Tv dünyasında bir şovmen tarafından pervasızca söylenen ifadelerle bir kez daha sarsıldık.

Alevileri “mum söndü” yapmakla itham eden tarihsel tavrın sözde şaka yollu dışavurumuna Alevisi ile Sünnisi ile bütün çağdaş ve yurtsever insanlarımızın tepki göstermiş olması elbette ki çok önemlidir.

Ancak Alevilere yönelik aşağılamaların her geçen gün bir başka örneğine tanık olmaya devam etmek de hadisenin başka bir boyutunu göstermesi açısından dikkat çekicidir.Aleviler halen çeşitli saldırılarla karşı karşıyadır. En büyük saldırı asimilasyon hareketidir. Asimilasyonun yönü Sünnileştirmedir. Alevilerin Sünnileştirilmesi için her türden yönteme baş vuran bir kısım çevreler, eğitim kurumlarından san...at ve edebiyat dünyasına, yargıdan ekonomiye kadar sosyal yaşamın hemen hemen her alanında değişik taktiklerle çalışmalarına devam etmektedir.

Sünnilik esasına göre düzenlenmiş Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin Alevi öğrenciler için de zorunlu olarak devam ettirilmesi, Cem evlerinin ibadethane olarak kabul edilmemesi, Alevi köylerine zorla cami yaptırılması gibi uygulamalar asimilasyonist politikaların en somut ve en yakıcı unsurlarını oluşturmaktadır.

Asimilasyonun bir insanlık suçu olduğunu biliyor ve görüyoruz. Vicdan, izan, irfan, ahlak ve edep sahibi hiç kimse bu suça ortak olmamalıdır. Bu suç bütün suçluların boynunda bir yafta gibi asılı duracak ve ilahi adalet er yada geç mutlaka tecelli edecektir.

Asimilasyonist politikaların sanat ve edebiyat dünyasına da uzandığı görülmektedir. Alevilerin kültür ve inanç değerlerine yönelik saldırıların Aleviliği sarsmaya matuf bir hareket olarak kotarılmaya çalışıldığını bilmekte ve anlamaktayız.

Bu noktada son günlerde yayınlanan ve yazar İskender Pala’nın imzasını taşıyan “ Şah ve Sultan “ adlı roman Alevi inancına, Alevi tarihine ve Alevi simgelerine yönelik son derece çirkin ve kabul edilemez saldırılar içermektedir.

Söz konusu romanda Alevilerin büyük inanç önderi Şah İsmail Hatayi, tarihsel gerçekliği bulunmayan çeşitli ithamlarla karalanmakta, aşağılanmakta ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Bu romanda konu edilen Şah İsmail Hatayi, Aleviler için sadece siyasi bir önder değil aynı zamanda dini bir liderdir. Alevilerin ulu pirlerinden biridir.

Şah İsmail’i aşağılamak ve tahfif etmek Aleviliği aşağılamaktır. Ne acı ki söz konusu romanda bunun en iğrenç ve en çirkin hallerinden biri sergilenmektedir.

Romanda, yüce pirimizin haksız yere cana kıyan bir katil olduğundan, hasta ruhlu, aşırı muhteris ve güya Sünni düşmanı olduğundan izana sığmaz bir biçimde bahsedilmektedir.

Oysa bunların hiçbirinin gerçeği yansıtmadığı Alevilerce ve tarafsız tarihçilerce malumdur. Şah İsmail Hatayi ile Yavuz Sultan Selim’i karşılaştırmak ve her ikisine de sözde eleştirel bir bakışla bakmak, Alevi Sünni farklılaşmasının doğurduğu sorunları aşmaya hizmet edecek bir tavır değildir. Zira Yavuz ile Şah karşılaştırılabilecek iki şahıs olarak görülemez. Yavuz sadece siyasi bir önderdir. Osmanlı sultanlarından biridir. Yavuz’un Sünnilik açısından teolojik anlamda bir önemi yoktur. Sünniler nezdinde Yavuz’un öneminin tümüyle siyasi liderliğe dayandığı bilinmektedir. Nitekim Yavuz, bir kısım çevrelerce dinsel önem atfedilen halifelik vasfını bile kullanmaya gerek görmeyecek kadar pür siyasi bir tavrın öznesi olmuş tarihsel bir kişiliktir.

Şah İsmail Hatayi ise hem siyasi hem de dini bir önder olarak Anadolu Türkmen Aleviliğinin olmazsa olmaz kişiliklerinden biridir. Alevi inancı açısından Şah İsmail, Hz. İmam Ali’nin Reenkarne olmuş yani don değiştirmiş halidir. Bu nedenle Şah İsmail’e saldırmak doğrudan doğruya Hz. Ali’ye saldırmaktır. Şah İsmail’i katil ve hasta ruhlu biri olarak göstermeye çalışmak, sadece Şah İsmail’e değil aynı zamanda Hz. Ali’ye de yapılmış ağır bir hakarettir. Yine dolaylı olarak Hz. Ali’ye yapılacak bir saldırının ucunun yüce peygamberimiz Hz. Muhammed’e ve onun ehlibeytine dayanacağı da görülmek zorundadır.

Biz Aleviler / Kızılbaşlar, Şah İsmail Hatayi hazretlerine yüce peygamberimiz Hz. Muhammed’e bağlı olduğumuz ölçüde bağlıyız. Zira o, peygamberimizin davasını yürütmüş büyük bir mümindir. Şah İsmail’siz bir Alevilik düşünülemez. Çünkü; Alevilerin pek çok ibadetinde Şah İsmail’in derin ve silinmez izleri vardır. Şah İsmail; Aleviliğe / Kızılbaşlığa kendi mührünü vurmuş efsanevi bir önderdir.

Alevi cemlerinde okunan deyişlerin büyük bir bölümü Şah İsmal’e aittir. Şah ismail’in deyişleri Aleviliğin kutsal metinleri arasında yer almaktadır. Cem ibadetlerindeki kimi ritüel ve dualar da yine Şah İsmail Hatayi hazretlerinin izlerini taşımaktadır.

Bu nedenle Şah İsmail Hatayi bizim için vazgeçilmezdir. Ona yönelik en ufak bir eleştiri bile Alevileri derinden yaralamaktadır.

Ömer Seyfettin’in “Pembe İncili Kaftan” adlı hikayesinde de en bayağı biçimini gördüğümüz Şah karşıtı çirkin tavrın, İskender Pala yoluyla yeniden ihya edilmekte olduğuna tanık olmaktayız. Bu noktada Milli Eğitim Bakanlığına çağrıda bulunuyor ve okul kütüphanelerinden Ömer Seyfettin’in “ Pembe İncili Kaftan “ adlı kitabının toplatılmasını istiyoruz. Şah İsmail Hatayi hazretlerinin adını taşıyan bir kurum olarak İskender Pala’nın söz konusu romanındaki birkaç noktaya daha temas etmek istiyoruz.

Yazar romanda hiçbir tarihsel gerçekliği bulunmayan, tümüyle hayali yani kurgusal şahıslar yar...atarak, bu şahıslar üzerinden Şah İsmail’e, Kızılbaşlara ve Alevi inancına bazen çok kaba bir biçimde bazen ise inceden inceye saldırmaktadır.

Romandaki hayali kişilerden biri “Kamber”dir. Böyle bir kişi tarihte yoktur. Şah’ın ağabeyinin oğlu olduğu ileri sürülen ve Şah tarafından hadım ettirildiği söylenen Kamber İskender Pala’nın uydurmasıdır. Nitekim kendisi de bunu belirtmektedir. Ama pek çok okuyucu, bu şahsı gerçek bir kişi sanmakta ve onun üzerinden de Şah’a karşı menfi duygu ve düşüncelerle dolmaktadır. Bu büyük bir günah değil midir ?

Romanda Safeviler’in Özbeklerle yaptığı savaş sonucu öldürülen Özbek Hanının kafatasından Kızılbaşların ve Şah’ın şarap içtiği iftirası da yalandır.

Yine romanda Kızılbaşlığın tariflerinden biri olarak kullanılan ve 120. sayfada yer alan; “ İşte Kızılbaşlık ruhu bu idi. Savaşmak, ganimet edinmek ve eğlenmek…” biçimindeki cümle Sayın Pala’nın Kızılbaşlığa yönelik çarpık bakışının bir ürünüdür.

Şah İsmail’in Sünnilere karşı son derece acımasız olduğu iddiası da yalandır. Zira Safevi Devletinin egemenliği altında yüz binlerce Sünni yaşamıştır. Şah İsmail’in başkenti Tebriz’de bile binlerce Sünni, Kızılbaşlarla birlikte barış içinde yaşamıştır. Sadece devlete karşı isyan hazırlığı içinde bulunanlar cezalandırılmıştır.

Ayrıca şu gerçeği de ifade edelim ki, Çaldıran Savaşında Kızılbaş ordusu içinde Sünni Türkmen aşiretlere mensup askerler de mevcut idi. Buna rağmen romanda Şah İsmail ve Kızılbaşlar, Sünnilerin varlığına bile tahammül edemeyen caniler olarak gösterilmektedir.

Öte yandan Osmanlı devletinin kendi tebaası içinde din ve inanç ayrımı yapmadığı iddiası da Aleviler açısından son derece trajikomik bir savdır. Zira Osmanlı Devleti sırf Alevi oldukları için on binlerce insanı katletmiştir. Diri diri toprağa gömmüştür. Kuyucu Murat Paşa’nın bu ünvanının nereden geldiği herkesçe malumdur.

Biz, Şah İsmail Hatayi Cem evi ve Kültür Derneği olarak, yüce pirimize yapılan saldırıları inancımıza ve toplumumuza yapılan saldırılar olarak kabul ediyoruz. Bununla birlikte bu saldırıların etkisinin sadece Türkiye sınırları içerisinde kalmayacağını da biliyoruz. Zira saldırıya uğrayan Şah İsmail, dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın milli kahraman kabul ettiği çok önemli bir Türk büyüğüdür. Bir millet iki devlet anlayışıyla yaklaştığımız Azerbaycan’ın milli kahramanına bu şekilde saldırıların yapılıyor oluşu iki ülke arasında diplomatik sorunlara da yol açacaktır. Nitekim açmaktadır da… Azerbaycan ve Türkiye halklarının ortak değeri olan Şah İsmail Hatayi hazretlerine sahip çıkmak, bu millete mensup olma iddiasındaki herkesin milli bir görevidir.

Sayın Pala’nın kaleme aldığı roman ve akabinde çeşitli Tv programlarında kullandığı dil ve yaptığı açıklamalar maalesef kardeşliğe değil fitneye hizmet etmektedir.

Kızılbaşlara ve Kızılbaşlığa yönelik aşağılayıcı sözleri nedeniyle Sayın Pala’yı şiddetle kınıyor ve kendisi hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı buradan ilan ediyoruz.

Biz Aleviler bu ülkede artık 2. sınıf yurttaş olmaktan kurtulmak istiyoruz. Devletimizin bizi aşağılayan yayınlara engel olmasını, Alevilerin asimilasyonundan vazgeçilmesini ve Alevi kimliğinin korunması yönünde düzenlemelerin yaşama geçirilmesini, zorunlu din derslerinin kaldırılmasını, Alevi köylerine cami yapımının durdurulmasını, cem evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesini yurttaşlık hukukumuz gereği istemekteyiz. Bu isteklerimizi her vesile ile dile getirmekten geri durmayacağız. Ta ki gerçekleşinceye değin...

Sözlerimizi sonlandırırken Türkiye toplumunun birlik ve kardeşliğine verdiğimizi önemi bir kez daha belirtiyor, Alevisi, Sünnisi ve Caferisi ile bütün Türk ulusunun birlik ve bütünlüğünün daim olmasını diliyor, hepinize saygılarımızı sunuyoruz.

MUSTAFA CEMİL KILIÇ
ŞAH HATAYİ CEM EVİ VE KÜLTÜR DERNEĞİ

KAYNAK : Alevihaber.com - 29 Ekim 2010

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.