Sanki Bir Sürgündü Munzur'dan İstanbul'a Gelişleri...

Sanki Bir Sürgündü Munzur'dan İstanbul'a Gelişleri...

Sanki Bir Sürgündü Munzur'dan İstanbul'a Gelişleri...Munzurluların geliş nedenleri hemen hemen aynı. Munzur’u çok özleyip,...

A+A-

Sanki Bir Sürgündü Munzur'dan İstanbul'a Gelişleri...Sanki Bir Sürgündü Munzur'dan İstanbul'a Gelişleri...

Munzurluların geliş nedenleri hemen hemen aynı. Munzur’u çok özleyip, Munzur’da yaşamak isteseler de İstanbul’da yaşamak zorunda kalan Munzurlular, Munzur’dan geliş nedenlerini, İstanbul’a taşıdıkları yaşamları anlatıyor...

Etrafı yüksek dağlarla çevrili, bin bir çiçeğin hayat bulduğu vadisiyle vazgeçilmezdi Munzur. Oysa onlar, çok sevdikleri Munzur’da yaşamaktan vazgeçmek zorundaydılar. Bir sürgündü sanki Munzur’dan kopup İstanbul’a gelişleri. Bir zorunluluktu. Kimse isteyerek Munzur’unu bırakıp gelemezdi ki. Hayat buldukları, nefes aldıkları yerdi, burası.

Gazi Mahallesi Dersimlilerin yoğun olarak yaşadığı bir yer. Dersim nedir diyeniniz varsa, Tunceli’nin eski ismi. İlin ismi tarihte birçok kere değişmiş ama Dersim yöre insanı için baki kalmış. Dersim’den İstanbul’a gelmiş, yaşamını burada devam ettiren Dersimlileri bulmak hiç de zor olmuyor. Gazi Mahallesi’nin sokaklarında yürürken, gözümüze bir börekçi salonu takılıyor. Salonun adı Munzur. İçeri giriyoruz. Duvarlar, Munzur fotoğraflarıyla dolu. Biz fotoğraflara bakarken, börek salonunun sahibi yanımıza geliyor. Hasan Demir elli yaşında, dört çocuk babası. Munzur’a gitmeyeli tam yirmi yıl olmuş. Munzur’u yirmi yıldır başkalarından dinliyor.

“Neden yirmi yıldır Munzur’dan uzak durdunuz?”

İstanbul Türkçesi’yle yanıt veriyor.

Ekonomik nedenlerden,” diyerek geçiştiriyor. Belli ki çekinceleri var. Munzur’a özlemini anlatmaya başlıyor Demir.

Munzur’u her şeyden önce çok seviyoruz. Kendi memleketimizdir, terk etmişiz. Doğup büyüdüğümüz yerde yaşamak isteriz ama ekonomik nedenlerden dolayı insan istediği gibi gezemiyor, istediği gibi yaşayamıyor. Burada kendimize göre bir iş kurduk. Bir yaşam alanı yarattık. Burası metropol, kentleşmiş bölge, her şey ayağınızın altında.”

“En çok neyi özlüyorsunuz?”

Demir gülümsüyor. “Toprağım inan ki,” diyor bana. “Munzur kenarında akşam uyurken suyun sesini dinlerdim. Ya da sabahın köründe dağa çıktığın zaman oturuyorsun ya bir kayanın başında, kuşların sesi geliyor ya cıvıl cıvıl, saatlerce onları dinlemek isterdim. Akşamları dağları gezerdim. Bende böyle bir heves vardı. Dağlarda dolaşmayı, oranın ışkınını, kengerini yemeyi, sularını içmeyi özledim. Her dağın bir köşesinde kaynar su vardır. O suları gerçekten özlüyorum. Ovacığın Munzur Gözelerini özlüyorum. Mercan Vadisi’ni çok özlüyorum.

İstanbul’daki yaşam koşullarını soruyoruz. İstanbul’da yaşamaktan çok da memnun değil ama burada yaşamak zorunda. Çünkü memleketinde yapabileceği bir iş yok.

Böyle bir ülkede yaşamın ne kadar zor olduğu bir gerçektir. Bu ülkede insanlar hâlâ gerici. Munzurlu olarak bir kere Alevi kimliğimizle eziliyoruz. Biz insanları dili, dini, ırkı, cinsiyetiyle ayırmıyoruz. Onlardan da aynı şekilde bize yaklaşmalarını bekliyoruz.”

Bu kadar Dersimlinin beraber yaşadığı bir mahallede kültürlerini devam ettirip ettirmediklerini soruyoruz.

Bir Alevi olarak belki yeterince devam ettiremiyoruz. Ama biz kültürümüzden vazgeçmeyiz. Kendi kültürümüze sahip çıkmak, kendi dilimizi konuşmak için, derneklerimizde çalışmalar yapıyoruz. Dillerini nerdeyse unutmak üzere olan insanlarımız var. Sistem öyle ya da böyle seni asimile ediyor.”

Munzurluların kurduğu derneklerinden konuşuyoruz. Kendi kültürlerini yaşatmak, birbirleriyle olan ilişkilerini koparmamak için kurdukları derneklerden. Demir sözlerini şöyle tamamlıyor. “Derneklerimizin geceleriyle, piknikleriyle, kır gezileriyle bunu gerçekleştiriyoruz. Tunceli Dernekleri Federasyonu (TUDEF) bu noktada çok iyi işler.”

Kimi uzun yıllardır Munzur’dan İstanbul’a gelmiş kimi ise henüz yeni. Geliş nedenleri hemen hemen aynı. Munzur’u çok özleyip, Munzur’da yaşamak isteseler de İstanbul’da yaşamak zorunda kalan Munzurlular ile Munzur’dan geliş nedenlerini, İstanbul’daki yaşamları üzerine konuşmaya devam ediyoruz.

Tunceliler Derneği’nin yolunu tutuyoruz. Derneğin kapısına geldiğimizde, kapalı olduğunu görüyoruz. Bir çocuk görüyoruz ve soruyoruz.

Dernek açılacak mı?

Evet, bak geliyorlar zaten.

Çocuğun gösterdiği yöne bakıyoruz. Orta boylu iki kişi geliyor. Onları derneğin kapısında karşılıyoruz. Selamlaşıp içeri giriyoruz.

Dernekte il olarak Mahmut Şimşek ile konuşuyoruz. Şimşek 22 yaşında, iki yıldır İstanbul’da yaşıyor. Şu cümlelerle anlatıyor İstanbul’a gelişini. “Üniversiteye maddi imkânsızlıklardan dolayı gidemedim. Çalışıp, kardeşlerime bakmak zorunda kaldım. Önce Munzur’da çalıştım. Sonra da İstanbul’a geldim.” Munzur’da yaşarken ne iş yaptığını soruyoruz Şimşek’e.“Arıcılık yaptım, garsonluk yaptım, tarlada çalıştım,” diye sıralıyor.

“İstanbul’da ne iş yapıyorsun?”

Kimyasal bir işte, insanın ömründen ömür alan bir işte çalışıyorum. Sağlık koşullarının uygun olmadığı, sigortasız, günde 14–16 saat çalışmak zorunda olduğum bir iş,” diyor ve ekliyor. “İstanbul’da yaşamıyorum. İstanbul’da çalışıyorum. Munzur’da olmayı çok isterdim. İş olanakları olsaydı buraya hiç gelmezdim. Burada evden işe, işten eve. Memlekette herkes birbirini tanır. Kardeşçe bir yaşam vardır. Ailemi özlüyorum, Munzur’u özlüyorum, insanlarını özlüyorum, kısacası memleketimi, Dersim’i özlüyorum. Bence Dersim bir cennet. Doğal güzellikleriyle, insanların paylaşımlarıyla, yardımseverliğiyle ve insan sevgisiyle çok güzel bir yer. Hiçbir zaman terk etmek istemediğim fakat zorla dayatılan koşullardan dolayı bırakmak zorunda olduğum bir yer.”

Özlem Aslı yirmi bir yaşında, üç yıldır İstanbul’da yaşıyor. Memleketine hasret Dersimliler’den biri. İstanbul’a geliş nedenlerini anlatıyor. “Dersim’de yoğun olarak baskı altındaydık. Amcam ölüm orucunda şehit düştü. Bundan kaynaklı oradaki karakoldan baskı gördük. Karakola götürüp dayak atıyorlardı. Ailem yaşadıklarımızdan kaynaklı Dersim’de kalmama izin vermedi. Sonra İstanbul’a geldim. Okula devam edemedim. Burada arkadaşlarımın yanında kaldım. Çok zorluk çektim.”

Özlem Aslı, Dersim’deki paylaşımın buralarda yaşanamadığını söylüyor ve üzüntü duyuyor. “Ekmeğin olmadığı zamanlarda gidip komşumuza ben açım diyebiliyorduk. Burada ise aç susuz da olsan gidip ben açım susuzum diyemiyorsun. Hiçbir yardım bekleyemiyorsun. Ekonomik anlamda kendini paraya bağlamışsın. Ben evimi geçindireceğim diyerek başka hiçbir şey diyemiyorsun. İnsanlar kirletiliyor, yozlaştırılıyor. Bunlardan kaçıp buraya geldik. Burada ise bir ben çalışıyorum. İş saatleri ise çok uzun. Hiçbir iş hakkın yok.”

Sultan Çalışkan MİHA
BİRGÜN - 26 Ekim 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.