Alevilerin Cumhuriyet ve Laiklikle imtihanı 5

Alevilerin Cumhuriyet ve Laiklikle imtihanı 5 / Cafer SOLGUNAleviler; Nereden Nereye…Bugün örgütlü gibi görünen Aleviler devletten,...

Alevilerin Cumhuriyet ve Laiklikle imtihanı 5 / Cafer SOLGUN

Aleviler; Nereden Nereye…

Bugün örgütlü gibi görünen Aleviler devletten, iktidardan pay kapma, ortak olma çabasında olan Alevi elitinin propaganda malzemesidirler. Alevi süreği kaybolmak üzeredir. Kentlere taşınan Alevilerin aklı çok karışmıştır

Dini devletin kontrolünden çıkarmadıkça, gerek Müslümanların kendi aralarında, gerek Müslümanlarla diğer dinden insanlar arasında barışı, hoşgörüyü sağlamak mümkün olmayacaktır

Alevi öğretisinde dinler, diller, etnik kimlikler, kültürler arasında bir ayrım yoktur. 2005’te Hacı Bektaş’ta çingene Alevilerin bulundukları çadırlardan ‘çingene’ oldukları için kovulduklarına tanık oldum. Eşitlik savunuluyorsa çingenelere neden ayrım yapılıyor?

Bu çalışma kapsamında, esas olarak Alevilerin taleplerini anlamaya çalıştım. Ortaya çıkan sonuçlar, Alevi istemlerinin, Türkiye toplumunun gerçek manada “bir ve bütün” olması için, sorunu ciddi bir toplumsal ve demokratik reform konusu olarak ele almak gerektiğini ortaya koyuyor… Üzerinde durulması gereken diğer bir konu ise, özellikle yakın tarihimiz içerisinde Alevilerin nereden nereye geldikleri sorunu. Ne olmuştu da, yakın bir tarihe kadar “komünist” olmakla itham edilen, “olağan şüpheli”, “potansiyel suçlu” muamelesi gören, bir başka ifadeyle söylersek “ilerici, devrimci, yenilikçi, sisteme ve rejime muhalif” olarak tanımlanan Aleviler, günümüzde “rejimin ve laikliğin teminatı, statükonun savunucusu” bir yapı haline gelmişlerdi? Bu sorunun yanıtını sadece “asimilasyon” olarak vermek, bana durumu anlamak ve açıklamak adına yeterli gelmiyor. Bu noktada, “korku” kavramı devreye giriyor. Alevilerde yaşanan bu trajik değişimi, biraz da “korku” ile birlikte düşünmek gerektiği kanısındayım. Her halükarda, Alevi sorununda demokratik bir normalleşme, toplumsal dinamiklerin, dengelerin yerli yerine oturması açısından gerekli ve daha fazla ertelenmemesi gereken bir süreç. Bunun için de, Alevilerin kendi realiteleriyle yüzleşmeleri şart.

ALEVİLER; NEREDEN NEREYE…

Alevilerin kafası karışık

Doğan Munzuroğlu: Bugün örgütlü gibi görünen Aleviler devletten, iktidardan pay kapma, ortak olma çabasında olan Alevi elitinin propaganda malzemesidirler. Cem evleri semahı alenileştirme ve ölü yıkama dışında pek bir işlev görmemektedir. Alevi süreği kaybolmak üzeredir. Kentlere taşınan Alevilerin aklı çok karışmıştır. Üstelik Aleviler henüz üzerlerindeki korkuyu atamamışlardır. Alevi kurumları da henüz ne yapmak istediklerinin bilincinde değildirler. Kendi içinde yöresel farklılıklar gösteren inanç, merkezileşme ve resmileşme çabalarıyla giderek özünden uzaklaşıyor.

Aleviler laikliğin teminatıdır sözü, Alevileri okşayıp ‘bakın siz ne değerlisiniz’ (‘köylü milletin efendisidir’ gibi) denilmesidir. Diğer yandan da ‘bakın bu rejime sahip çıkmazsanız şeriat gelir’ korkutmasıdır. O sözü söyleyenlere şunu sormak lazım: 60 yıl boyunca adını söylemekten bile çekindiğiniz bir halk neden son yıllarda birden laikliğin teminatı oluverdi? Aleviler laiklikten ne anlıyor: Can güvenliği. Çünkü Maraş Katliamı, Çorum Katliamı gibi olayların süreklileşeceğinden korkuyor. Bu yüzden ‘aman şeriat gelir’ korkutmasıyla Aleviler denetim altında CHP’ye oy verip duruyor. Türkiye’de laiklik bir göz boyamadır. Resmi devletin bir zırhıdır. Din, devletin denetimindedir ve Sünni-Hanifi inancı resmi dindir.

Reha Çamuroğlu’nun girişimi “nabza göre şerbet vermek”tir. “Ama kırk yıldır Alevilerin oyunu alan CHP’ye göre çok daha bonkörce ve zekice bir açılım. Aleviliğin bir şekilde düzene entegre olacağını ya da edileceğini biliyorlar. Bari “bizim taraftan entegre olsun” diyorlar. Kendileri açısından zekice bir girişim. Ama Aleviler açısından inancın bittiği yer.

Esat Korkmaz (Alevi Serçeşme Dergisi Genel Yayın Yönetmeni):

Alevilik “devletleştirilmek” isteniyor. Devletin Alevisi olmak Aleviliğe ihanettir. Türk-İslam sentezi zemininde, ‘mahşerin üç atlısından’ ulusalcılık atına bindirilip ‘İftar Yemeği’ne götürülen Aleviler, törenle ‘resmi dünya’ ile akraba yapılmaya çalışılacak. Siyasi otorite, yani AKP, örgütlü Alevilik ile yani Alevilerin örgüt sözcüleriyle ‘masaya oturmadığı’ sürece her türden kucaklaşma, ‘Aleviliğin devletleşmesi’ anlamına gelir. Cem evlerine yasal statü verilmesi, dedelere, zakirlere kadro açılması da bir “patron-memur” ilişkisi yaratacak.

Metin Aktaş:

Aleviliğin laikliğin teminatı olduğunu söyleyen kesimler, aslında Aleviliği Kemalistlerin iktidarını koruyan korucular yapmak isteyenlerdir. Üzülerek görüyorum ki bu aldatmaca tutmuştur. Oysa bu ülkede laik bir sistem yoktur. Tam tersine dini bir yayılma, hegemonya aracı olarak gören bir devlet sistemi vardır. Osmanlıdan bu yana bu durum böyle. İslam dininin Sünni mezhebini kendisine temel almış iktidarlar hiçbir zaman İslam dininin diğer mezheplerinin varlığını kabul etmedi. Bırakın Aleviliği İslam dininin en önemli etkin mezheplerinden biri olan Şia mezhebini bile bu iktidarlar kabul etmiş değil. Yüzyıllarca Sünni mezhebini kendisine yayılma aracı olarak kullanan Osmanlı Devletiyle, Şia mezhebini kendisine yayılma aracı olarak kullanan Fars devleti arasındaki kanlı iktidar mücadelelerinde binlerce insan öldürüldü. Bugün Ortadoğu’da mezhepler arasındaki kanlı savaşların arkasında, dini yayılma aracı olarak gören kanlı iktidarların bu politikası vardır. Dini devletin kontrolünden çıkarmadıkça, gerek Müslümanların kendi aralarında, gerek Müslümanlarla diğer dinden insanlar arasında barışı, hoşgörüyü sağlamak mümkün olmayacaktır”.

Bizim gibi insanların henüz birey bilinci kazanmadığı ülkelerde gerek bireysel, gerek toplumsal yaşamda yasalardan çok törelerin, gelenek göreneklerin, dini inançların, kültürel farklılıkların etkisi çoktur. Dolayısıyla böyle topluluklarda, ülkelerde sadece yasalar çıkarmakla sorun çözülmez. Çünkü yasaların insanların yaşamında uygulama alanı sınırlı. Birey yasalardan çok gelenek görenek, inançlarına göre yaşamını yönettiği için yasalar onun yaşamına yabancılaşır. Ben AKP’nin çıkaracağı yasalardan çok bu adımı önemsiyorum. Ve AKP’den böyle bir adım atmasını istiyorum. Umarım samimiler. Çünkü böyle bir adım binlerce yıldır birbirlerine düşman edilerek birbirleriyle kavgalı hale getirilmiş Müslüman dini içerisindeki mezhepler arası savaşın sona ermesinin ilk adımı olabilir. Bu yönüyle tarihi bir adımdır. Ama altını çizerek ifade edeyim ki böyle bir adımın kalıcı olabilmesi için devletin dinden elini çekmesi gereklidir. Din devletin kontrolünde oldukça sağlıklı adımların atılmasını beklememek gerekli.

Bekçi Murtaza durumu…

Çayan Demirel: Bugün Alevilerin durumunu ve ne istediğini tartışıyorsak, bu aslında Alevilerin 85 yıllık mağduriyetini gösterir. Cumhuriyet tarihi boyunca yok sayılan Aleviler bir dönem ‘kuyruklu Kürtler’ olarak ifade edildiler, bir dönem ‘ana bacı tanımaz’ şeklinde ifade edildiler ve bir yığın katliam süreci yaşadılar. Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas gibi. Ama ne gariptir ki aynı zamanda bugün ‘cumhuriyetin güvencesi laikliğin teminatı’ oldular. Bir devlet geleneği olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kimlik bileşenleri, kuruluşu itibariyle Türk ve Ortodoks Sünni İslam’a dayalıdır ve resmi ideolojisini de bunun üzerine şekillendirir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinde bu iki kimlik bileşenin dışında kalan bütün kimlikler 85 yıllık bir mağduriyetin ürünüdürler. Geçtiğimiz yıl ‘Ne mutlu Türküm diyene’ anlayışına karşı çıkan herkes ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır’ ifadesi bugün sadece Alevilerin değil, aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin zenginliği olan bütün ayrı kimliklerin genel olarak durumunu ve konumunu ifade etmektedir. Alevilerin “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganını en gür sesle haykıran kesim olması, aklıma Orhan Kemal’in “Bekçi Murtaza” romanını getiriyor. Bu durum böl-yönet politikasının ne denli vücut bulduğunun bir göstergesi. Alevilerin sistemin ve laikliğin teminatı gösterilmesi çok çelişik bir durumdur. Bu nedenle de Aleviler devletin niteliğini ve bileşenlerini iyi analiz edip bu çelişkiyi ortadan kaldırıp, sistem içindeki yerlerini net olarak tanımlayabilmeleridir. Alevileri iftara çağırmak sorunu çözmez. Bu, daha ciddi sorunlara da yol açabilir..

Eşitlikçi Alevilere ne oldu?

Caner Canerik: Alevilikteki etnik bağın koparılmasıyla, kültürel değerleri, ritüelleri değişti. İbadet dili Türkçedir deniyor. Hayır, değildir! Çok önemli de değil aslında, önemli olan farklılıkların ortaya çıkması, ayrımcılık yapılmaması. Kürt Alevilerle konuştuğunuzda Hızır vardır, pagan değerler vardır. Türk Aleviliğinde Pir Sultan, Hacı Bektaş vardır, hatta Kuran vardır. ‘Aleviliğin Türkü Kürdü yoktur’ inancı hakim kılındı. Böylece etnik bir boşluk yaratıldı. Bu boşluk da Türklük ile dolduruluyor. İnsanlar Türkleşmeye başladı. Böyle olunca ‘göreve’ çağrıldıkları zaman, Aleviler Cumhuriyet Mitinglerine gittiler. Ermeni meselesi de bir ölçüdür. Kürt Alevilerin Ermenilerle sorunu yok. Türklerin var. Hallaçoğlu’nun söyledikleri bir doğruyu hatırlattı bize. Aramızda Türkleşmiş olduğu gibi Kürtleşmiş Ermeniler de var. Bu bir zenginliktir. Alevilerin ırkçı olması düşünülemez. Ama Hallaçoğlu’na karşı çıkarken, bazı Alevi kişi ve kurumlarından neredeyse ırkçı söylemler duyduk.  Bazı Dersimli Aleviler açısından da bu yaşandı. Bakın bir örnek üzerinden bu değişimin örneğini vereyim. Çingeneler için Anadolu’da genellikle ‘buçuk millet’ denilir. ‘72.5 milletin’ buçuk olanı, çingenelerdir.  Alevi öğretisinde dinler, diller, etnik kimlikler, kültürler arasında bir ayrım yoktur. ‘buçuk’ değil de, ‘73 millet’ derler. Hepsi eşittir. İki yıl önce, 2005’te Hacı Bektaş’ta Alevi çingenelerle konuştum. Onlar da kendilerini Alevi olarak tanımlıyorlar. Ama ben çingene Alevilerin orada bulundukları çadırlardan ‘çingene’ oldukları için kovulduklarına tanık oldum. İronik, acı bir durum. Eşitlik savunuluyorsa çingenelere neden ayrım yapılıyor?

DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis: DTP’nin Alevilere özeleştiri yapması lazım

Alevilerdeki değişim

Aleviler Cumhuriyet öncesi ve sonrası da dahil, hiçbir zaman iktidarlarla “barışık” olmadılar. Çünkü hemen her dönem bu iktidarların yok etmek, asimile etmek istedikleri bir yapı idiler. İktidarların yoğun şiddetine, yakın tarihe kadar katliamlara maruz kalmışlardır. Böyle olunca Alevilerde bir başkaldırı kültürü oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu durum Alevilerin siyasi kimliğini de doğrudan etkileyen bir husustur. Cumhuriyet dönemiyle beraber, Alevilerin oylarına duyulan ihtiyaç nedeniyle, Alevi sorununu çözmeden Alevilerin iktidarın, sistemin nimetlerinden faydalanmasının olanaklarını yarattılar. Aleviler içerisinde de bir kesim bu olanaklardan yararlanmak yoluna girdi. Bu durum, ister istemez Aleviliğin inanç ve siyasi kimliğinde bozulmalara yol açtı. Alevilik, bütün dinlere, dillere, etnik kimliklere eşitlikçi yaklaşan bir inançtır. Alevilikte “anadilinde ibadet etmeyi olumsuzlamak” diye bir şey olamaz. Bugün cem evleri maalesef Kürt Aleviler açısından böyle bir asimile edici rol oynuyorlar.

‘Tanrıyı öldürdük, şimdi kanlı ellerimizle ne yapacağız?’

Türkiye solu, Alevilerin tarihten gelen inanç ve siyasal kimliğinin oluşturduğu sosyolojik boyutu göremedi. Her ne kadar “Aleviler sola yakındır, yatkındır” dedilerse de, Aleviliğin inanç boyutunu görmekten uzak durdular. Böyle olunca da Alevilerin özgün istemlerini göremediler. Genel anlamda dine bakışlarındaki ret içeren yanlışı Aleviler için de yaptılar. İnananların bireysel ve toplumsal psikolojisini anlamadılar. Nietzsche’nin bir sözü var, durum aslında biraz da sol açısından budur bence: “Tanrıyı öldürdük, şimdi kanlı ellerimizle ne yapacağız?”

DTP ve Aleviler

Alevilere özeleştiri vermemiz gerekiyor. DTP’nin Alevileri tatmin edecek bir politikası, projesi olmadı. Programında kulağa hoş gelen değinmeler var; ama bunlar hayat bulmuş değil. DTP, düzen partileri gibi “oy avcılığı” yapmadı. Ama Alevi sorununun önemini de görmedi.
Bir anlamda Kürt sorununun içinde boğuldu, gölgede kaldı, tali plana düştü. Oysa, tarihten gelen felsefi, inançsal ve yaşamın diğer alanları itibarıyla ezilmişlerin sesi olan DTP’nin, Alevilerle daha yakından ilgilenmesi gerekiyordu.

AKP’nin ‘açılım’ı

Ben, Alevileri söz konusu iftara katılmamaya çağırdım. Başbakan Erdoğan’ın da katılmaması yönünde çağrı yaptım. Herhangi bir ciddiyeti, samimiyeti olmayan bir girişimdir. AKP bu girişiminde samimi ise, Alevi istemlerini Alevilerden dinlemeli ve bu konuda adımlar atmalıdır. Bu talepler Diyanet’in kaldırılması veya özerk bir yapıya kavuşturulması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Madımak Oteli’nin bir “utanç müzesi” haline getirilmesi, Maraş katliamının sorumlularının açığa çıkarılması gibi kamuoyunun bildiği taleplerdir.


12 Ocak 2008 - TARAF GAZETESİ - Alevi Haber
www.alevihaber.com

Basında Aleviler Haberleri

Can Dündar: Aleviler tarih yazıyor!
Hilal Nesin’e sistematik saldırı
Alevi Kadınların ilk ve tek dergisi PELGÜZAR