Bir ötekileştirme politikası olarak Varlık Vergisi

derkenar: 65 YIL ÖNCE YAŞANAN, CUMHURİYET TARİHİMİZİN YÜZ KIZARTAN BİR SAYFASI: Bir ötekileştirme politikası olarak Varlık Vergisi   ...

derkenar: 65 YIL ÖNCE YAŞANAN, CUMHURİYET TARİHİMİZİN YÜZ KIZARTAN BİR SAYFASI: Bir ötekileştirme politikası olarak Varlık Vergisi   

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye, ekonomik olarak büyük bir bunalımın içine girmişti. Savaş nedeniyle ekmek karneye bağlanmış; tuz, şeker, zeytinyağı, sabun, kibrit gibi zorunlu ihtiyaç maddeleriyle ithal mallar karaborsada satılır olmuştu. Ticaretin merkezi olan İstanbul'da, ticaret daha çok gayrimüslim vatandaşların elindeydi. İstanbul gazeteleri bu nedenle, "karaborsacılık-istifçilik" olaylarını gayrimüslim vatandaşların üzerine yıkan ırkçı yayınlar yapmaktaydı...

7 Temmuz 1942'de ölen Başbakan Refik Saydam'm yerine başbakan olan Şükrü Saraçoğlu, yeni ekonomik tedbirlerle iş başına geldi. 9 Kasım 1942'de Meclis'e getirilen ve iki gün içinde tartışılıp, 11 Kasım'da karara bağlanan 4305 sayılı Varlık Vergisi Kanunu, özünde İttihat ve Terakki döneminde başlayan "Türkleştirme politikaları"nın bir uygulamasıydı. TBMM'de 11 Kasım 1942 günü kabul edilen Varlık Vergisi Kanunu'nun üzerinden tam 65 yıl geçti. Varlık Vergisi; sadece iktisadi değil aynı zamanda siyasi ve kültürel açılardan da önemli sonuçlara neden oldu...

Varlık Vergisi'nden söz etmeden önce o dönemde azınlıkları eddleyen olayları hatırlayalım. Birincisi, "Trakya Olayları". 1934 yılında Tekirdağ, Edirne, Kırklareli ve Çanakkale'de Yahudilere karşı düzenlenen saldırılar sonucunda, 3 bin kadar Yahudi, İstanbul'a göç etmek zorunda kaldı...

İkincisi, "Yirmi Kura İhtiyatlar" adıyla bilinen olay. Daha önce askerlik yapmış olan 20 ile 45 yaş arasındaki gayrimüslimler, 1941'de tekrar askere alındı. Silah verilmeyen, askeri üniforma bile giydirilmeyen gayrimüslimler, yol yapımı ve inşaatlarda çalıştırıldı. Üçüncüsü ise "Struma Faciası" olarak tarihe geçen olaydı. 1942 yılında Nazi zulmünden kaçan 769 Yahudi yolcusuyla Romanya'dan Filistin'e gitmeye çalışan Struma gemisi İstanbul'a geldi. 70 gün İstanbul'da kalan gemiden hiç kimsenin karaya inmesine izin verilmedi. İngiltere ve Almanya'nın baskısıyla 23 Şubat 1942 günü Struma, Karadeniz'de Türkiye karasuları dışına bırakıldı. Ertesi sabah meydana gelen patlamada bir kişi hariç bütün yolcular yaşamını yitirdi. Türkiye, Struma'daki Yahudilere sahip çıkmadı...

"PİYASAMIZA EGEMEN OLAN YABANCILAR"

Varlık Vergisi, bütün bu olayların ardından gündeme geldi. Türkiye'nin azınlıklara karşı uyguladığı politikaların belki de en kapsamlısı olan Varlık Vergisi Kanunu, "Tek Parti İktidarı"nın başbakanı Şükrü Saraçoğlu tarafından Meclis'e getirildi. Kanunun gündeme geldiği sırada CHP grup toplantısında konuşan Saraçoğlu, hedefini şu sözlerle

açıkladı: "Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz." 9 Kasım'da Meclis'e sunulan kanun teklifinin gerekçesi: "Gelir ve varlık sahiplerinin varlıkları ve fevkalade kazançları üzerinden alınmak ve bir defaya mahsus olmak üzere fevkalade bir mükellefiyet" olarak açıklandı. Mükellefler dört sınıfa ayrılmıştı: "1) Kazanç vergisi mükellefleri ile bu vergiden muaf olmakla beraber buhran vergisine tabi tutulan bir kısım mükellefler, 2) Kazancı olan çiftçiler, 3) Muayyen bir gayri safi iradın veya kıymetin fevkinde binaları ve arsaları bulunanlar, 4) Bu zümrelerin dışında kalan ve 1939 senesinden beri ticaret ve sanatla uğraştığı halde layihanın gireceği tarihte işlerini bırakmış bulunanlar."

Vergi mükellefleri, vergilerini 15 gün içinde ödemek zorundaydılar. Borçlarını 15 gün içinde ödemeyenler ise "bedenen çalışmak üzere" çalışma kamplarına gönderilecekti. Vergi mükelleflerinin listeleri bir komisyon tarafından hızla hazırlandı. Elbette bu kadar kısa bir sürede doğru, adaletli bir liste hazırlamak mümkün değildi. Nitekim listeler yanlış ve taraflı bir biçimde hazırlandı. Üstelik sınıflandırma kanunda yazıldığı gibi yapılmadı...

Varlık Vergisi'nin İstanbul'daki tahakkuk ve tahsil sürecinde görev alan İstanbul Defterdarı Faik Ökte, 1951 yılında yayınlanan "Varlık Vergisi Faciası" adlı kitabında komisyonun sınıflandırmasını şu satırlarla anlatır: "Müslüman Grubu (M) ve Gayrimüslim Grubu (G). Daha sonra bu iki gruba azınlıklardan Müslüman olmuş dönmeler (D) ve başka bir uyrukta olan ecnebiler (E) eklendi. Bu gruplar da kendi içinde sınıflandırıldı: Fevkalade Müslüman (FM), fevkalade gayrimüslim (FG), beyanna-meli Müslüman (BM), beyannameli gayrimüslim (BG), iratlı Müslüman (İM), iradı gayrimüslim (İG), anonim şirket [ANŞ (M,G, E)], hizmet erbabı (HE), emlak sahipleri (EML), müteahhitler (MÜ), büyük çiftçiler (BÇ), seyyar çalışanlar." [1]

Listeden de anlaşıldığı gibi mükellefler, "dini ve etnik" özelliklerine göre sınıflandırılmışlardı. Kanunun uygulamaya girmesiyle birlikte, özellikle İstanbul'da azınlıklar arasında büyük bir panik yaşandı, gayrimenkullar satıldı. Müslümanlarınkin-den on misli fazla olan vergi borçları ödenmeye çalışıldı. Borçlarını bir şekilde ödeyenler çalışma kamplarına gitmekten kurtulurken, borçlarını ödeyemeyenler Erzurum Aşkale'ye gönderildiler. Borçlarını ödeyemeyenlerin mal varlıklarına el konuldu. Maliyenin nezaretinde satışa çıkarılan gayrimenkullar değerlerinin çok altında satılacaktı. Varlık Vergisi nedeniyle İstanbul'da satılan gayrimenkul sayısı 885'ti. Bunun 330'u ev, 97'si dükkan, 190'! arsa, 8o'i apartman, 42'si depo, 7'si han, 8'i fabrikaydı. Ancak bu, sadece haciz edilen malların dökümüydü. İstanbul'da bunun birkaç katı gayrimenkul iki hafta içinde el değiştirmişti...

AŞKALE ÇALIŞMA KAMPLARINDA...

27 Ocak 1943 günü Aşkale'ye doğru yola çıkan ilk kafile 32 kişilikti. 1943 yılı Şubat ve Eylül ayları arasında, İstanbul'da toplam 1869 kişi polis eşliğinde Sirkeci'deki toplama merkezine getirildi. Bunların arasından 636 kişi, borcunu bekleme sırasında ya da yolda ödedi. Geri kalan 1229 mükellef ise Aşkale'deki çalışma kamplarına yollandı. Aşkale'ye yollananların yarısından fazlası Yahudi, geri kalanı ise Ermeni ve Rum vatandaşlardan oluşuyordu. Aşkale'de yol yapımında, taş kırmada çalışan "mükellefler"; kötü koşullarla, soğukla, açlıkla, hastalıklarla baş etmek zorunda kaldılar. 21 kişi burada yaşamını yitirdi.

"Mükelleflerle" birlikte Aşkale'ye giden Tasviri Efkar gazetesinden Feridun Kandemir, olayın en yakın tanığı olacaktı. Kandemir, Aşkale'deki "eksi 28 derece dondurucu soğuğu" ve "kurt sürülerini" yazınca, apar topar geri çağrıldı...

Devlet çalışma kampında çalışan her mükellefe gündelik 90 kuruş ödemekteydi. Yılda ortalama iki yüz lira borç ödeyebileceklerdi. Yüz sene çalışsalar ancak 20 bin lira kazanacaklardı ve "mükelleflerin" borçlan 20 bin liranın kat kat üzerindeydi. Yaşananların borç geri ödemeyle bir ilgisi olmadığı çok açıktı...

8 Ağustos 1943 günü Aşkale'de çalışan yaklaşık 900 kişi yük vagonlarına konarak Eskişehir-Sivrihisar'a gönderildi. Dış basında Varlık Vergisi'nin "azınlıkları ticaret hayatından silmek için uygulandığını" yazılmaya başlanması kadar Almanların savaşı kaybediyor olması verginin kaldırılmasında etkili oldu 15 Mart 1944 te çıkan bir kanunla Varlık Vergisi uygulamasına son verildi...

Varlık Vergisi'ni; "azınlıklar için ekonomik bir soykırım, Türk burjuvazisinin önünü açan bir proje" olarak nitelendiren Rıdvan Akar, "Aşkale Yolcuları" adlı kitabının önsözünü şu satırlarla bitirir: "Varlık Vergisi bir iktisat politikası değildi. Bir kuşağı, bir toplumu ilgilendiren çok ağır bir travmaydı. Azınlıkların mülksüzleştirilmesi, vatanlarına küsmesi, göçmesi gibi sonuçlara yol açtı." [2]

Toz, duman ortadan kalktıktan sonra hesap ortadaydı: İstanbul'da ödenen verginin yüzde 87'sini gayrimüslimler, yüzde 7'sini de Müslümanlar ödemişti. Varlık Vergisi ile hazineye 221 milyon lira sağlanmıştı. 1948 yılında İsrail'in kurulmasıyla birlikte 1950 yılına dek toplam 30 bin Yahudi, ülkeden göç etti. Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar Varlık Vergisi'nin etkilerinden kurtulamadılar...

65 yıl sonra konuyu neden tekrar tekrar açıyorsunuz diyenlere yanıtı eski İstanbul Defterdarı Faik Ökte veriyor: "Bu vergi, bir siyaset adamının dimağından doğmuştur; teknik servislerin bunda hiçbir dahli yoktur. Memleketimizin bünyesi bu çeşit siyaset adamlarının doğmasına, daha doğrusu siyaset adamlarının bu gibi ucubeler doğurmasına müsaittir. Bu sebeple bu faciayı örtmek ve gömmek-tense bilakis açmak ve meydana çıkarmak daha faydalı olur. Bu biraz da vatan ve memleket meselesidir. Çünkü bu dert her zaman nüksedebilir."

[1] Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, 1951.

[2] Rıdvan Akar, Aşkale Yolcuları, Belge Yayınları, 2000.

* * *

Varlık Vergisi ve Saraçoğlu

Feridun Kandemir
TASVİRİ EFKAR gazetesi yazarı Feridun Kandemir, Aşkale'den dönükten sonra Başbakan Saraçoğlu ile görüşür. İşte Kandemir'in konuştukları... Arz edeyim, çalıştırılan bu mahkûmlara verilen iki yüz ellişer kuruşluk yevmiyenin rüsum ve iaşe bedeli olarak kesileninden arta kalan 90 kuruş, borçlarına mahsup edilerek Hazine'ye devrolunuyor. Yani her mahkûm çalıştığı günlerde Varlık Vergisi borcundan 90 kuruşunu ödüyor. Fakat hepsi, haftada lâakal [en azından] bir iki gün hasta olduğundan, tatil günleri de esasen işe çıkarılmadıklarından, aylık borç ödeme miktarları nihayet 15-16 lirayı buluyor. Bu, yılda, yuvarlak hesap iki yüz lirayı geçmez. On sene çalışsalar 2000, yüz sene çalışsalar 20.000 lira... Halbuki, Gad Franko'nun borcu 365 bin liradır. Ötekiler de hemen hemen aynı durumdadır. Sonra...

11/11/2007 - BİRGÜN
FEZA KURKÇUOGLU

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy23066 = 'fezakurkcuoglu' + '@';

addy23066 = addy23066 + 'birgun' + '.' + 'net';

var addy_text23066 = 'fezakurkcuoglu' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';

( '' );

23066 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->

 

Tarih Haberleri

Aleviler Pavlikan kökenli mi?
"Balgat Katliamı" sanığının sırrı
Alevi Danişmend Devleti
Pir Sultan Abdal’ın katlini vacip kılan resmi gerekçeler