Türban Yasasına Tepkiler Artıyor

SHP: "Türban Türkiye'yi islam devleti yapmak isteyenlerin simgesidir"  ANKARA (ANKA) - SHP Kadın Meclisleri Genel Başkanı Eser Cilasun,...

SHP: "Türban Türkiye'yi islam devleti yapmak isteyenlerin simgesidir"
 
ANKARA (ANKA) - SHP Kadın Meclisleri Genel Başkanı Eser Cilasun, türbanın Türkiye'yi bir "İslam Devleti" yapmak isteyenlerin simgesi olduğunu kaydederek, "Nasıl gamalı haç bir faşist rejim sembolü ise, türban da İslami devlet yönetimi, şeriat hukuku simgesidir.

Özel yaşam alanının dışında türbanla yaşamak bir siyasal tavır sergilemektir" dedi.

SHP Kadın Meclisleri Genel Başkanı Cilasun yaptığı açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın türbana sadece yüksek öğretim kurumlarında serbestlik getirileceği şeklindeki açıklamalarını eleştirdi. Cilasun, "Bunlar her yerde dini simgelerin kullanılmasını serbest bırakacaklar. 'Bari Başbakanın dediği gibi yalnızca yüksek öğretimde serbest olsun' dedirtecekler. Oysa yüksek öğretim kurumları hizmet alınan alanlar değil, öğrenim görülen alanlardır" dedi.

Türbanın özel hayat dışında hiçbir alanda, öğretim alanında hizmet alan ve hizmet veren ayrımı yapılmaksızın kullanılamayacağını kaydeden Cilasun, şu ifadelere yer verdi:

"Türban açıkca Türkiye'yi bir 'İslam Devleti' yapmak isteyenlerin simgesidir. Nasıl gamalı haç bir faşist rejim sembolü ise, türban da İslami devlet yönetimi, şeriat hukuku simgesidir. Özel yaşam alanının dışında türbanla yaşamak bir siyasal tavır sergilemektir ve bu tavır, Türkiye Cumhuriyetini oluşturan ilkelere ve 21. yüzyıl dünyasının evrensel değerlerine temelden karşıdır. Biz SHP'li kadınlar, bu bilinçle türban serbestisine yol verecek yasa değişikliklerine demokratik yollardan bütün gücümüzle karşı çıkacağız."

28 Ocak 2008 - haberx

İnönü Üniversitesi: 'Türban Serbestliği Rejimi Değiştirmeye Yönelik Bir Tehdit'

İnönü Üniversitesi Senatosu, üniversite öğrencilerinden başlayarak zaman içinde orta ve ilköğretim öğrencileri ile tüm kamu çalışanlarını kapsayacağı ifade edilen türban serbestliğinin masum bir özgürlük talebinin ötesinde rejimi değiştirmeye yönelik bir tehdit olduğunu kaydetti.
 
(ANKA) - İnönü Üniversitesi Senatosu, üniversite öğrencilerinden başlayarak zaman içinde orta ve ilköğretim öğrencileri ile tüm kamu çalışanlarını kapsayacağı ifade edilen türban serbestliğinin masum bir özgürlük talebinin ötesinde rejimi değiştirmeye yönelik bir tehdit olduğunu kaydetti.

İnönü Üniversitesi Senatosu tarafından yapılan yazılı açıklamada, Türkiye'nin geleceğini ve varlığını ilgilendiren çok önemli ekonomik, sosyal ve siyasal iç ve dış sorunlar varken, türban konusunun, toplumun gündemine yeniden getirildiği ifade edildi. Türbanın Anadolu insanının başörtüsünden çok farklı olduğu ve Türk kültüründe hiçbir zaman yer almadığı vurgulanarak, şunlar kaydedildi:

'Türban, 20-25 yıl kadar önce bazı odaklar tarafından yapay ve kasıtlı bir biçimde, dinsel bir simge olarak üretilmiş ve daha sonra da yine kasıtlı olarak, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetimizin temel niteliklerine karşıt siyasi bir simgeye dönüştürülmüştür. Bu nedenle, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşturan ?Devrim Yasalarına' ve bu bağlamda ?laiklik', ?ulusal birlik', ?hukuk devleti', ?eşitlik' ve ?demokratiklik' ilkelerine aykırı bulduğundan, üniversitelerde türban yasaklanmıştır. Bu yasaklama, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi tarafından da insan hak ve özgürlüklerine aykırı bulunmamıştır.'

-"TBMM'DEKİ SAYISAL ÇOĞUNLUK MİLLETİN İRADESİ OLARAK GÖSTERİLEMEZ"-

Açıklamada, AKP ve MHP'nin türbanın üniversitelerde serbest bırakılması için anayasa değişikliği girişiminde bulunmaları eleştirilerek, 'Yasama organının milli iradenin yegane temsilcisi olduğu öne sürülerek son günlerde türbanla ilgili yeni bir karar alma girişimi başlatılmıştır. Anayasamıza göre egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millet bu yetkisini yasama, yürütme ve yargı organları eliyle kullanır. Bu organlardan birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Bu nedenle TBMM'deki sayısal çoğunluk milli iradenin tek temsilcisi olarak gösterilemez. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve bağımsız yargı milli iradenin diğer önemli bir temsilcisidir. Bu durum çağdaş demokrasi anlayışının da bir gereğidir' denildi.

Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama organı dahil her kişi ve kurumu bağladığı vurgulanarak, anayasal veya yasal değişiklik önerilerinin Anayasanın ?değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez' hükümlerine aykırı olamayacağına dikkat çekildi. Açıklamada, 'Bu nedenlerle, Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasamızın 'değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez' hükümlerine aykırı bularak vermiş olduğu türbanla ilgili kararı ortada iken bu karara aykırı yeni bir Anayasal ve yasal düzenleme yapılamaz' denildi.

-"TÜRBAN SERBESTLİĞİ ÇATIŞMALARA YOL AÇAR"-

İnsan hak ve özgürlükleri ile eğitim hakkının, türban serbestliğinin önünü açma girişimlerine gerekçe olarak gösterildiğine dikkat çekilen açıklamada, türbanın serbest bırakılmasının, öğrencilerden başlayarak bütün üniversite personeli arasında ayrışma ve kutuplaşmalara, dini ve siyasi konularda farklı düşünenler arasında çatışmalara yol açacağı vurgulandı. Bu durumun da üniversitelerden başlayarak toplumdaki barış ve huzuru bozacağı ifade edilerek şu görüşlere yer verildi:

-"ÖĞRENCİLER AÇISINDAN MAĞDURİYET SÖZ KONUSU DEĞİL"-

'Türbanın yasaklanmadığı 1998 yılından önce, üniversitelerimizden başlayan olayların, dalga dalga bütün toplumu etkilediği unutulmamalıdır. Türban yasağının uygulandığı tarihten itibaren üniversite öğrencileri türbanla ilgili kurallara tamamen uyarak eğitimlerini sorunsuz olarak sürdürmektedirler. Dolayısıyla bir hak ve özgürlüğün engellenmesi ve öğrenciler açısından mağduriyet söz konusu değildir. Bugün üniversitelerimiz, büyük ölçüde barış ve huzurun egemen olduğu özgür kurumlar haline gelmiş ve bunun sonucu her alanda büyük gelişmeler kaydetmişlerdir.Bir siyasi ve dinsel simge olan türbanın üniversitelerde sözde özgürlük adına serbest olması düşünülemez. Anayasamızın ve 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının amir hükümleri gereğince, üniversitelerimizin en temel görevi Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı Cumhuriyetçi kuşaklar yetiştirmektir. Hiçbir ülke, her ne sebeple olursa olsun, kendi kuruluş felsefesine aykırı kuşaklar yetiştiremez. Üniversite öğrencilerinden başlayarak zaman içerisinde orta ve ilk öğretim öğrencilerini ve hatta tüm kamu çalışanlarını da kapsayacağı şimdiden ifade edilen türban serbestliğinin, masum bir özgürlük talebinin ötesinde rejimi değiştirmeye yönelik bir tehdit olduğu açıktır.'

(ANKA) - haberx - 28 Ocak 2008

Baykal: Türban yabancı üniformadır

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, türban tartışmalarına değinerek, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türkiye'nin içine girdiği doğrultuyu tehdit eden bir anlayışın, zihniyetin yaşama geçirilmek istendiğini savundu.

Baykal, ''Bu süreç işletilirken çok masum talepler, iyi niyetli istekler, çok doğal, haklı, kimsenin itiraz edemeyeceği durumlar gerekçe olarak kullanılmakta'' dedi.

Partisinin grup toplantısında, Türkiye'nin tarihi bir dönemden geçtiğini belirten Baykal, ''24 Ocak mutabakatı öyle anlaşılıyor ki meyvesini verecek. Öyle anlaşılıyor ki bu mutabakatla Türkiye'nin anayasal çizgisi, doğrultusu bizi yeni bir döneme sürükleyecek. Cumhuriyet tarihimizde ilk kez, Türkiye'nin içine girdiği doğrultuyu tehdit eden, o doğrultuya ters düşen bir anlayış, zihniyet, değerler sistemi, çeşitli gerekçelerle, bahanelerle, çeşitli fırsatlar kullanılarak yaşama geçirilmek isteniyor'' diye konuştu.

Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sanmayın ki konu sıradan bir kılık kıyafet konusundan ibaret. Sanmayın ki konu, sade insanlarımızın kendi bireysel özgürlükleriyle, kişisel değerler sistemiyle kendilerini huzurlu rahat hissettikleri bir yaşam ortamı arayışı, özlemiyle ilgilidir. Bunu çok aşan bunun ötesinde sonuçlar doğuracak bir yeni süreç işletilmeye başlamıştır. Elbette bu süreç işletilirken çok masum talepler, iyi niyetli istekler, çok doğal, haklı, kimsenin itiraz edemeyeceği durumlar gerekçe olarak kullanılmakta. Bu yeni, büyük tarihi sürecin çıkış noktası olarak masum insanların, toplumun değerler sisteminin bir fırsat, dayanak olarak kullanılmakta olduğuna tanık oluyoruz. Zaten bütün süreçler hep böyle işler. Hiçbir zaman başlatılan sürecin işi nereye götüreceği açıkça ilan edilerek düğmeye basılmaz. Çoğu kere bunlar maskelenir, gizlenir, başka gerekçeler kullanılır, masum talepler dile getirilir, insani özlemler dayanak noktası yapılır. Oradan yola çıkarak bir süreç işletilir ki o süreç işlemeye başladıktan sonra bizi nereye doğru alır götürür, ne gibi sonuçlarla karşı karşıya bırakır bunun hesabını yapmak mümkün olmaz. Şimdi böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.''

DİN DEVLETİ DEĞİL LAİK CUMHURİYET

Baykal, Anadolu'da yaşayan insanların bin yılı aşkın bir süreden beri Müslüman olduklarını, Türklerin Avrupa'ya İslamiyeti taşıdıklarını anlatarak, ''İslamiyetin Anadolu'da nasıl bir yaşam biçimi ortaya koyduğuna hepimiz tanık olduk. Bizim İslamiyetimizde kadın, daima Ortadoğu ülkelerinde görülen İslamiyetten çok daha saygın, ağırlıklı, eşiklikçi bir konum elde etmiştir. Bizim İslamiyetimizde kadın-erken ilişkisi daha çağdaş bir ilişki olarak gelişmiştir'' diye konuştu.

Bu İslamiyet anlayışının Türkiye'yi aşan gelişmelerin etkisiyle bir yeni anlayışa doğru çekilmek istendiğini savunan Baykal, 1979'da İran'da yaşanan Humeyni hareketinin İslamiyetin bölgedeki konumunu, anlayışını ciddi şekilde etkilediğini söyledi. Dinin siyasallaşmasının olağanüstü bir hızla geliştirildiğini kaydeden Baykal, Türkiye'de yaşanan bazı gelişmelerin uluslararası gelişmelerle desteklenerek yeni bir tablo ortaya çıkardığını belirti.

Baykal, Türkiye'de cumhuriyetle birlikten aynı bölgede bulunan diğer bütün İslami ülkelerden farklı olarak, ''Din insanların, dinidir devletin dini olmaz'' tercihinin ortaya konulduğuna işaret etti. Baykal, bu tercihin insanların inançlarını yaşamasına engel olmadığını da kaydetti. Alınan bu tarihi kararla Türkiye Cumhuriyeti'nin bir din devleti değil, laik cumhuriyet olarak tanımlandığına dikkati çeken Baykal, laik cumhuriyet içinde yaşayan herkesin inanç ve ibadet özgürlüğünün de güvence altına alındığını vurguladı.

50 YIL ÖNCE İNSANLAR MÜSLÜMAN DEĞİL MİYDİ?

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, AK Parti ve MHP'nin, üniversitelerdeki türban sorunu çözümüne yönelik Anayasa değişikliği üzerinde anlaşmalarını değerlendirirken, ''Bu getirilen düzenleme, sadece üniversitelerde değil, tüm resmi eğitim sistemi içinde türban denilen, milletimizin, kültürümüzün bir parçası olmayan, dışardan Türkiye'ye belli siyasi amaçlarla dayatılmış olan ithal bir kıyafetin, Türkiye'de devlet sisteminin içine doğru gelişmesinin önünü açmıştır'' dedi.

Baykal, CHP TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, türban tartışmalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Baykal, 1950'li yıllardan bu yana hiçbir iktidarın ''Laiklik'' ilkesinin değiştirilmesi gerektiği yönünde bir söyleminin olmadığını belirterek, Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve Turgut Özal'ın ''Laiklik'' ilkesinin rahatsızlık yarattığı konusunda bir talebi ortaya koymadıklarını söyledi. Baykal, ilk kez AK Parti iktidarı döneminde, ''Laiklik'' ilkesinin yanlış olduğunun açıkça ifade edildiğini savundu.

Türban konusunun önce ''Başörtüsü'' diye takdim edildiğini anlatan Baykal, başörtüsü konusunda kimsenin en küçük itirazı bulunmadığını kaydetti. Baykal, başörtüsünün arkasına saklanarak türbanın, Türkiye'de kökleştirmek, yaygınlaştırmak, meşrulaştırmak, hukuklaştırmak ve Anayasallaştırmak istendiğini söyledi. Baykal, ''Nedir bu türban? 50 yıl önce türban var mıydı? 50 yıl önce insanlar Müslüman değil miydi? Yani İslamiyetin ayrılmaz parçası olarak sanki şimdi takdim edilmek istenen türban, gerçekten İslamiyetin ayrılmaz parçasıysa, 40-50 yıl önce Müslüman olanlar, bunun farkında değil miydi? İslamiyet yeniden mi yorumlandı? Yeni bir peygamber mi geldi?'' diye konuştu.

TÜRKİYE, DIŞINDAN KAYNAKLANAN BİR OLAY

Türbanın, son dönemin işi olduğunu belirten Baykal, ''İslamiyet'in özünün bir parçası olarak türban kavramının takdim edilmesi bir büyük aldatmacadır'' dedi.

Türbanın yaygınlaştırılmak istendiğine, doğru kıyafet biçimi haline dönüştürülmek istendiğine tanık olduklarını belirten Baykal, ''Bu, Türkiye'nin içinden değil. dışından kaynaklanan bir olaydır. Elbette içinden de destekler gelmiştir'' diye konuştu.

...ANAYASANIN KAPISINI AÇARAK HOŞGELDİN DİYORUZ

''Şimdi önümüze böyle bir olay, tablo dayatılmıştır. Bu tablo, dinin Türkiye'de yeniden yükselmesi anlamına mı geliyor, dinin başka amaçlarla kullanılması anlamına mı geliyor?'' diyen Baykal, Türkiye'nin işini, gücünü bıraktığını ve türban için Anayasa değişikliği yapmaya çalıştığını söyledi.

Baykal, ''Dokunulmazlık için Anayasayı değiştiremiyoruz, Türkiye'nin temel sorunlarının çözümüne yardımcı olmak üzere Anayasayı değiştirmeye yönelmiyoruz. Ama Türkiye'ye dışardan dayatılmış olan, siyasal içerikli bir yaşam biçimi zorlamasına, Türkiye'nin Anayasası'nın kapısını açarak hoşgeldin diyoruz'' diye konuştu.

BİR DİN ANLAYIŞINA DAYALI YARIŞ...

Türban girişimin, siyasi gelişmelere yol açacak bir adım olduğunu savunan Baykal, şöyle konuştu:

''Bu öyle bir süreçtir ki kimin, nasıl kontrol edebileceği de söylenemez. Şimdi bu işi başlatanlar, buna destek verenler kendi aralarında sorumluluk düzeylerini asgariye indirebilmek için bir çaba içinde gözüküyorlar. Olay başlatılmıştır ama herkes, 'Ben onu istedim, bunu istemedim' diyerek, kendi sorumluluğunu ayırabilmeye çalışıyor. Bir iş yapmışlardır. Yapılan işin ne olduğunu, herkes açık şekilde bilmelidir. 'Bu yapılan iş, sadece üniversitelerde türbanın serbestiyetini sağlayan bir düzenleme olacaktır' demek, kimseyi inandırmaya yetmez. Ne bunu yapanlar, söylediklerine inanıyor olabilir ne de onların bu sözlerine kimsenin inanması mümkün değildir.Başlatılan iş, biliniz ki artık küçük küçük bentlerle, duvarlarla, engellerle sınırlanılabilecek bir iş değildir. Bir din anlayışına dayalı bir yarış, devlet düzeni içinde yer almaya yönelik olarak harekete geçirilmiştir.''

ÖNÜNE GEÇMEK MÜMKÜN MÜ?

Baykal, ''Türbana, sadece üniversitede izin vereceğiz, lisede izin vermeyeceğiz'' denildiğini anımsatarak, ''Dini inancının gereği yüksek okulda örtüyor da 16-17 yaşındaki genç kız lisede dini inancının gereği niye örtmüyor? Bunun önüne geçmen mümkün mü?'' diye sordu. Düzenlemeden sonra liselerde de türbanın önüne geçilemeyeceğini öne süren Baykal, şöyle konuştu:

''Hiçbir hukuki atraksiyon, AKP'yi bu istikamette destekleyen hiçbir büyük hukukçu arkadaşımız zekasıyla, teknik beceresiyle başlatılan işin çok daha geniş kapsama ulaşmasını engelleyecek formülü bulmaya muktedir değildir. Şimdi ağlaşmanın da hiçbir anlamı yoktur. O formül, bu işi engeller mi, bu formül engeller mi? Seni kullanırlar. O formül, bu formül derler, sonra istedikleri formülü getirirler, koyarlar ve sen de buna alet olursun.

Bu getirilen düzenleme sadece üniversitelerde değil, tüm resmi eğitim sistemi içinde türban denilen, milletimizin, tarihimizin, geleneklerimizin, kültürümüzün bir parçası olmayan, dışardan Türkiye'ye belli siyasi amaçlarla dayatılmış olan ithal bir kıyafetin, Türkiye'de devlet sisteminin içine doğru gelişmesinin önünü açmıştır. Bunu açık şekilde bilelim. Gelen, Anadolu'daki kadınlarımızın yaşmağı, başörtüsü değildir. Gelen, Arap-Vahabi, Abbasi-Emevi İslam yorumunun, Türkiye'ye yönelik projelerinin bir simgesi olarak, Türkiye'deki işbirlikçileriyle birlikte Anadolu halkına dayatmaya başladığı bir yabancı üniformadır. Onun önünü açacak. Bunun gelişiyle Türkiye'de yükselen İslamiyet değildir. Bunun gelişimiyle Türkiye'de yaygınlaşan İslamiyetin özü, değerleri, ahlakı, kuralları değildir. Kur'an'ın İslamiyeti değildir. Gelen başka bir şeydir. Din için gelmiyor, siyaset için geliyor.''Baykal, bu siyasetin anlayışının, inançlı Müslüman vatandaşların samimi duygularını kullandığını, hedefin, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti olduğunu kaydetti.

29 Ocak 2008, Salı - SABAH

Kadın örgütleri türban düzenlemesine tepkili

Türban düzenlemesi başta kadın örgütleri olmak üzere bazı sivil toplum örgütlerinin tepkisine yol açtı. 35 örgütün temsilcisi Meclis Başkanlığı'na protesto dilekçesi bıraktı.

Dilekçede, "Yapılmak istenen sadece kadınlarımızı değil, tüm rejimi türban altına almaktır" denildi" ve değişiklikten vazgeçilmesi istendi.
 
Aralarında Cumhuriyet Kadınları Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve KESK'in de bulunduğu 35 sivil toplum temsilcileri Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu ve CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşerek, bir dilekçe sundu.
 
Dilekçede "Bu girişim laiklik ilkesinin çiğnenmesi, Anayasa'nın ihlal edilmesi ve rejimin iki partinin siyasi emellerine kurban edilmesidir" denildi.
 
Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu da türbanın laikliğe aykırı olduğunu belirterek, "Buna şahsım ve partimiz izin vermeyecektir " dedi.

29 Ocak 2008, Salı - CNN Türk

Özbudun formülü "sakıncalı" buluyor

AKP'nin anayasa taslağını hazırlayan Bilim Kurulu'nun Başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun, AKP ve MHP'nin üniversitelerde türban yasağını kaldırma formülünün hukuken ve siyaseten sakıncalı olduğunu söyledi.

AKP ve MHP, yasağın kalkması için Anayasa'nın 10'uncu ve 42'nci maddeleri ile Yüksek Öğretim Yasası'nın ek 17'nci maddesinin değiştirilmesi konusunda mutabakata vardı.
 
CNN TÜRK'te yayınlanan "Editör" programında Gürkan Zengin'in sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Özbudun, 42'nci maddede yapılacak değişiklikte "yükseköğretim" ifadesinin geçmemesinin, "serbestiyi ortaöğretime kadar genişletebileceği" uyarısında bulundu.
 
Anayasa'nın 42'nci maddesine "yükseköğretim" ifadesinin konulması gerektiğini söyleyen Özbudun, üniversite öğrencilerinin reşit olmayan ortaöğretim öğrencilerinden farklı değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
 
Özbudun, maddenin uygulanması konusunda, kişilerin "iyi niyet" beyanlarının anayasal güvencelerin yerini tutmayacağının da altını çizdi ve bir takım kriterlerin Anayasa'ya konulması gerektiğini vurguladı.
 
Çarşaflı, gerilla kıyafetli öğrenci

Özbudun, YÖK Kanunu'nun ek 17'nci maddesinde yapılacak değişikliğin ise, üniversitelere çarşafla girişin önünü açabileceğini kaydetti.
 
Bu maddede yapılacak değişiklikle üniversiteye peçe, sarık ve cüppe ile girişlerin engellenebileceğini kaydeden Özbudun, ancak düzenlemenin çarşaf, hatta istenirse Nazi veya gerilla kıyafetiyle üniversiteye gidilmesine bile engel olamayacağını kaydetti.
 
Özbudun, "Üniversiteye çağdaş kıyafetle girilir ve ama baş ve boyun nahiyesinin kapatılması yasaklanamaz, gibi bir formül kullanılabilirdi" dedi.
 
Anayasa Mahkemesi'nin YÖK Kanunu'nda yapılacak bir değişikliği esastan ve şekilden inceleyebileceğini söyleyen Özbudun, "Ama ortada Anayasa'nın böyle bir düzenlemeye müsaade eden hükmü olursa, nasıl olur da Anayasa'ya aykırılık bulur, bilemiyorum" dedi.
 
Mevcut Anayasa Mahkemesi ve yargı kararlarının Anayasa değişikliğiyle etkisiz kılınabileceğini belirten Özbudun, yargının yeni anayasal düzenlemeye uygun karar vermekle mükellef olduğunun altını çizdi.
 
"Şüpheleri artıracak bir ilk adım olarak görülür"

 
"Bu konunun Türkiye'yi lüzumundan fazla gerdiği bir gerçek" diyen Özbudun, AKP ve MHP'nin mevcut formülünün "bazı şüpheleri artıracak bir ilk adım olarak görüleceği" yorumunda bulundu.
 
Özbudun, bu şüpheleri şöyle aktardı: "(Türban serbestisi) Bugün yükseköğrenime, yarın fırsat geldiğinde ortaöğretime uyarlanacaktır. Öbür gün kamu yönetimine... Gitgide Türkiye'de İslami bir hayat tarzı empoze  edilecek".
 
Kendi adına bu şüpheleri şu ana kadar "abartılı" bulduğunu aktaran Özbudun, ama toplumun önemli bir kesiminde ciddi endişeler olduğunu vurguladı.
 
Özbudun, bunu ortadan kaldırmak mümkün olmasa bile asgariye indirecek düzenlemelerin gerekli olduğunu belirtti.
 
Başı açık kızlara "fiili baskı"...

 
"Türkiye'de deniliyor ki; üniversitelerde türban yasağı kalkarsa öyle fiili baskılar oluşacaktır ki başını örtmeyenler üzerinde, özellikle taşra üniversitelerinde başını örtmemek pratikte imkansız hale gelecektir" diyen Özbudun, bu endişelerin "meşru" bir endişe olduğunun inkar edilemeyeceğini ve yok sayılamayacağını belirtti.
 
Özbudun, sivil anayasa çalışmaları sırasında da taslağa "kılık kıyafetin serbestliği"yle ilgili bir sınırlama kriteri koymadıklarını, daha sonra bunun bir "hata" olduğunu farkettiklerini belirtti.
 
Özbudun, AKP'nin geçtiğimiz eylül ayında Sapanca'da yaptığı sivil anayasa toplantısında, bu endişeleri gidermek için taslağa "başkalarının hürriyetlerinin korunması amacıyla" veya "başkalarının hürriyetlerine müdahale etmemek kaydıyla" gibi ifadelerin konulmasını önerdiğini belirtti.
 
Özbudun, taslağa "ceza mevzuatı ve genel ahlaka aykırı olmamak" ifadelerini koyarak da İnkılap Kanunları'nı korumayı düşündüklerini belirtti.
 
"Bunun dahi yeterli olmadığı kanısına vardım" diyen Özbudun, "Buna ek kriterlerin Anayasa'da yer alması gerektiğini medyada savundum" dedi.
 
Özbudun, AKP ve MHP'nin mevcut düzenlemesinin bu kriterlere uygun olmadığını belirtti.
 
AKP-MHP NELERİ DEĞİŞTİRİYOR?
 
Anayasa'nın 42'nci maddesi

II. Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi

MADDE 42. – Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.

Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
 
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
 
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.

İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.
 
Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.
 
Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.
 
Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.
 
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.
 
Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.
 
Formül ne getiriyor: 42'nci maddenin birinci fıkrasına "kanunda açıkça yazılı olmayan hiçbir sebeple" ve ikinci fıkrasına, "... ve kullanılmasının sınırları" ibareleri ekleniyor.
 
Bu durumda maddenin birinci ve ikinci fıkraları şöyle düzenleniyor: "Kimse, kanunda açıkça yazılı olmayan hiçbir sebeple eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı ve kullanılmasının sınırları, kanunla tespit edilir ve düzenlenir."

Anayasa'nın 10'uncu maddesi
 
X.  Kanun önünde eşitlik

MADDE 10. – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
 
(Ek: 7.5.2004-5170/1 md.)Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
 
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
 
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
 
Formül ne getiriyor: 10'ncu maddesinin son fıkrasına, "... ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında" ibaresi ekleniyor.
 
Buna göre, maddenin son fıkrası şöyle düzenleniyor: "Devlet organları ve idari makanları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinin yararlanmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır."

YÖK Kanunu'nun ek 17'nci maddesi
 
Ek Madde 17 - Yürürlükteki Kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; Yükseköğretim Kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir.
 
Formül ne getiriyor: Değişiklik önerisinde "başın nasıl örtüleceği" açıkça tarif ediliyor. Ek 17'nci maddede, "Yürürlülükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, yüksek öğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir" fıkrasına şu düzenleme yapılıyor:
 
"Hiç kimse, başının örtülü olması sebebiyle yükseköğrenim hakkından yoksun bırakılamaz ve bu yönde uygulama ve düzenleme yapılamaz. Ancak başın örtülmesi, kişinin yüzü açık ve kimliğinin tanınmasına imkan verecek ve çene altından bağlanacak şekilde olması gerekir."

29 Ocak 2008, Salı - CNN Türk

Marmara Üniversitesi Senatosu uyardı
 
Marmara Üniversitesi (MÜ) Senatosu'nca yapılan duyuruda, ''Hiçbir ülke kendi kuruluş felsefesi ile çelişen kuşaklar yetiştiremez'' denildi.

Marmara Üniversitesi'nce yapılan yazılı açıklamada yer verilen MÜ Senato duyurusunda, üniversitelerin eleştirel aklın ışığında bilim üreten, bu doğrultuda eğitim, öğretim yapan ve toplumun güven duyduğu kurumlar olduğu belirtildi.
 
Üniversitelerin aynı zamanda toplumların evrensel boyutta gelişmelerini sağlayarak, aklın ve bilimin önderliğinde yaptıkları çalışmalarla toplum sorunlarının çözümüne de katkıda bulunduğu dile getirilen duyuruda, şunlar kaydedildi:
 
"Üniversiteler sorunlara çözüm ararken olması gerekeni ortaya koyarlar. Bu çözümleri değerlendirip hayata geçirecek olanların başarısı da büyük ölçüde üniversitelerle yapacakları işbirliğine bağlıdır.
 
Bu işbirliği toplumu ileriye götürecek çağdaş insanları yetiştirme konusunda da gereklidir. Hiçbir ülke kendi kuruluş felsefesi ile çelişen kuşaklar yetiştiremez.
 
Bu nedenle, Anayasamızda belirlenen esaslar çerçevesinde, 2547 sayılı Yüksek öğretim Kanunu, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı çağdaş kuşakları yetiştirme görevini üniversitelere vermiştir. Buna aykırı her tür davranış geleceğimizi tehlikeye atacak, ülkeyi belirsizliklere ve karanlığa sürükleyecektir."

29 Ocak 2008, Salı - CNN Türk

Rektörlerden uyarı: Bu bir karşı devrim 
 
Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Cuma günü OTDÜ’de toplanıyor. Kurul, AKP ve MHP kurmayları arasında türban görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanması üzerine olağanüstü toplanma kararı aldı.

Dün AKP ve MHP kurmaylarının türban konusundaki Anayasa değişikliği önerilerini görüşmek üzere TBMM’de bir araya gelmesi ve Anayasanın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesi, “Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi” başlıklı 42. maddesi “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması” başlıklı 13. maddesi üzerinde mutabakata varması üzerine ÜAK olağanüstü toplanma kararı aldı. ÜAK, 1 Şubat 2008 Cuma günü saat 10.30'da ODTÜ'de toplanacak. Toplantı sonrasında Kurul, bir açıklama yapacak.

“TÜRBAN İLE LAİKLİĞİN İÇİ BOŞALTILMAK İSTENİYOR”

 ÜAK Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Akaydın, “üniversitelerdeki kılık ve kıyafet sorunu” gündemi ile toplanacaklarını kaydederken, “Türbanın serbest bırakılmasının sonucunda neler olacağını defalarca söyledik. Bu Laik Cumhuriyet’in ‘Laiklik’ maddesinin içinin boşaltılma çalışmasından başka bir şey değildir. Bu bir karşı devrim çabasıdır. Bir kırılma noktası olacaktır” dedi.

“TÜRBAN SORUNUNA ANAYASA HAHKEMESİ MÜDAHİL OLMALI”

Akaydın, yasa çıkmadan durumun sonuçlarının görmeye başlandığını belirterek, açık lise sınavlarına kara çarşaf ve takke ile girilmesi haberlerine işaret etti. Akaydın, artık türban meselesine Anayasa Mahkemesi’nin müdahil olmasının gerektiğini vurgulayarak, “Anayasa mahkemesi müdahil olmazsa sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağız” dedi.

29 Ocak 2008, Salı - ANKA - HÜRRİYET

İzmir Baro Başkanı, AKP'nin kapatılmasını istedi

İZMİR Barosu Başkanı Avukat Nevzat Erdemir, türbanın, adı konulmamış bir işgalin kılıfı olduğunu öne sürerek, “Anayasa Mahkemesi'nin, siyasi iradeyi elinde bulunduran partiyi kapatmak için harekete geçeceğine inanıyorum'' dedi.
     
Gazeteci Hrant Dink ve Rahip Santoro cinayetlerini övdüğü gerekçesiyle kamuoyunda tepkilere neden olan İsmail Türüt'ün ‘Plan yapmayın plan’ şarkısıyla ilgili, “Yurtsever duyguları şiirle, şarkıyla dile getirmek kutlanması gereken bir davranıştır'' açıklamasıyla eleştirilen İzmir Barosu Başkanı Avukat Nevzat Erdemir, son günlere damgasını vuran türban tartışmalarına yönelik DHA muhabirine açıklama yaptı. AKP hükümetinin desteğini aldığı MHP ile türbanı, tüm yaşama uygulama amacı güttüğünü ileri süren Avukat Erdemir, “Türkiye'de türban, adı konulmamış bir işgalin kılıfıdır. Dayatmadır. Danıştay tepkisini göstermiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın da gerekli hassasiyeti gösterip kısa sürede harekete geçerek dava açmasını bekliyoruz'' dedi.
     
Avukat Erdemir, toplumun istemediği bir şekilde ilerleyen sürecin sonunda, Anayasa Mahkemesi'nin, siyasi iradeyi elinde bulunduran partiyi kapatmak için harekete geçip görüşmelere başlayacağına inandığını da söyledi. Erdemir, ayrıca, duyarlı vatandaşların da örgütlenip seslerini duyurmak ve tepkilerini dile getirmek için sokaklara dökülebileceğine dikkat çekti.
 
Turaç TOP/İZMİR, (DHA)
29 Ocak 2008, Salı - MİLLİYET

Güncel Haberleri

Kendi kaleminden: Rabia Mine kimdir?
‘Bizim Yunus’ genelgesine tepki
Önlü: Dersim’in doğası talan edilirken itiraz edilmesin istiyorlar!
Diyanet: 'Kadın-erkek el ele olmasın'
Seyahat yasağı mağdurları isyan ediyor