Türk ve Müslüman olmak zorundaysak gidebiliriz

Türk ve Müslüman olmak zorundaysak gidebiliriz   Yılmaz Odabaşı "Fazıl Say'ın ülkeyi terk etmeyi düşünüyorum"...

Türk ve Müslüman olmak zorundaysak gidebiliriz 
 
Yılmaz Odabaşı "Fazıl Say'ın ülkeyi terk etmeyi düşünüyorum" sözlerini değerlendirdi

İşte Yılmaz Odabaşı'nın aydınlar, Türkiye demokrasisi, Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Irak operasyonu ve gitmek üzerine ezber bozan açıklamalar:

"Türkiye’de aydınların sanatçıların hep böyle bir ikilem yasadıkları doğrudur. Fazıl Say’ın açıklaması da belki de bu yüzden bu kadar çok dikkat çekti ki kendisi de önemli bir müzik adamı.

Aslında Fazıl Say’ın söylediklerine ek olarak şunu söylemeliyim. Genel anlamda Türkiye’de faşizmden de rahatsız olmak gerekir.

Tartışma kültürünün yoksunluğundan rahatsız olmak gerekir. Ordunun yarattığı basınçtan rahatsız olmak gerekir.

Türkiye’de tek sorun efendim birilerinin türban takması falan değil. Bu ülkede herkes Türk ve Müslüman olmak zorundaysa ki böyle bir yaptırım var, bu durumda aydınlar, sanatçılar gitmeli gitmeliler.

Bu kanıdayım. Bu ülkenin asıl sorunu sivilleşmedir. Sivilleşme için bir takım beyanlarımız ifadelerimiz yok sayılıyorsa, Ankara’da bir barış yürüyüşü oluyor, medya bunu hiç haber yapmıyor.

Fakat Kuzey Irak’ta üç tane Kürt köyü yerle bir ediliyor orda 250 tane büyük baş, küçük baş hayvan imha ediliyor, bu bir destan gibi medyada veriliyorsa, bir aydın kalkıp buna itiraz ettiğinde yargılanabiliniyorsa, bu aydın bu ülkede gerçekten barınamayacak demektir.

Aslında her ulus, her kültür kendiyle kurduğu narsist ilişki çerçevesinde kendini diğer kültürlerden uluslardan üstün tutma eğilimindedir. Bu ulusların, kültürlerin doğasında vardır.

Ama kanımca Türkiye bunu biraz fazla abarttı. Özetle, Türkiye iki seçenekle karşı karşıyaydı.

Bunun birincisi, yüzünü çağdaş dünyaya dönmek, Batı Avrupa’daki demokrasiye, o kültüre dönmek, o hoşgörüye, toleransa, Kopenhag kriterlerine, Avrupa Birliği’nin kriterlerine dönmek, ikincisi totaliter bir ülke olmak.

Türkiye kendi bayrağıyla oturup içe dönük, totaliter bir ülke olmayı seçti. Kendi ulusal benliğini kendi faşizmini okşamayı seçti.

Eskiden sol görüşlü 12 Eylül’de mağdur olmuş arkadaşlarımızın bile, artık Cumhuriyet Ordusu diye bağırmaları böyle trajik bir realitenin bize somut olarak yansımasıdır.

Şöyle düşünüyorum, Türkiye’de kanımca tüm ötekiler linç adayıdırlar, yani Yezidiler, Süryaniler, Kürtler, Ermeniler, bakın son Süryani bir lider bıçaklandı.

Yani ben yıllar önce şöyle demiştim: ‘Bir düşünce suçundan hapse gireceğim zaman, Avrupa ülkelerinde mülteci maaşlarıyla, burs ödentileriyle bir sığıntı gibi yaşamak yerine kendi ülkemin hapishanelerinde volta atmayı tercih ederim’ dedim.

Hatta benim bir şiir kitabımın adı da ‘Konuşsam Sessizlik Gitsem Ayrılık’ biçiminde. Ben hep bunu yaşadım.

Konuşsam sessizlik olacak yankısız, yanıtsız gitsem, ayrılık olacak.

Son yurtdışına gittiğimde orada bir dostum, adını söylememe gerek yok Hamburg’da bir yazar, bana dedi ki ‘Yılmazcım evimin kapısının hiçbir zaman sütçü ve kapıcı dışında çalınmayacağını bilerek yazmak o ne güzel bir özgürlük! Bu anlamda çok rahatız burada’

Fakat Türkiye’de biz böyle bir rahatlığı yaşayamıyoruz. Şimdi müthiş bir saflaşmanın rahatsız edici boyutlarında bir faşizm var.

Tayyip Erdoğan çıkıp diyor ki ‘bu ülkenin vatandaşı bu ülkede kalır, neden sanatçılar gitmekten söz ediyor ?’

Peki, siz onlara üretmeleri için nasıl bir ortam sağlayacaksınız? Yani bu adam yarın mağdur olduğunda hapse girdiğinde size hiçbir şekilde bir bakanınıza hatta bakanınızın odacısına bile ulaşamıyor.

Yani ben bu ülkede hücrelerinde 20 ödül almış kitapları yarım milyon satmış bir adam olarak bu ülkenin tek kişilik hücrelerinde yattım.

O zaman gerçekten bir dönem aynı maddeden yargılandığım 312'den aynı dönem yargılandık Tayyip Erdoğan, bugün bu ülkenin başbakanıdır.

Fakat ben o maddeden yargılanmış bir adam olarak hala düşünce suçlusu ve lanetliyim ki o maddeden ben de beraat etmiş oldum.

Bir davam Avrupa İnsan Haklar Mahkemesi’nde kazanıldı. Ve yeşil pasaport aldım.

Bugün ben yeşil pasaportla yurtdışına çıkabiliyorum. Fakat hala lanetli bir düşünce suçlusuyum.

Yani bu anlamda ben Türkiye’de şiir yazıyorum. Fakat ortada öyle faşist bir ezber var ki ben o faşist ezberi bozamıyorum, daha doğrusu genel anlamda bozamadık.

Yani diyelim ki benim şiirimi seviyor insanlar, fakat Diyarbakırlı olmama karşı çıkıyorlar, bu nedir faşizmdir. Ben senin şiirini severim Diyarbakır’ı sevmem, Diyarbakırlı olmanı sevmem.
Ama ben doğmak istediğim yeri, kenti, semti seçmedim seçemedim ki.

Yani dediğim gibi tüm ötekiler linç adayıysa, sanatçı da bu ülkede ötekiyse, yani zan altındaysa, gitmek gibi bir hakkı artık olacak"

Kaynak: odatv
18 Aralık 2007

Güncel Haberleri

Kendi kaleminden: Rabia Mine kimdir?
‘Bizim Yunus’ genelgesine tepki
Önlü: Dersim’in doğası talan edilirken itiraz edilmesin istiyorlar!
Diyanet: 'Kadın-erkek el ele olmasın'
Seyahat yasağı mağdurları isyan ediyor