Sivas Sanıklarının Avukatı Aksiyon'a Konuştu

Sivas Sanıklarının Avukatı Aksiyon'a Konuştu

Sivas Sanıklarının Avukatı Aksiyon'a KonuştuSivas Katliamı Davasında sanıkların avukatlığını yapan Yüksel Köse, Fettullahçı Aksiyon...

A+A-

Sivas Sanıklarının Avukatı Aksiyon'a KonuştuSivas Sanıklarının Avukatı Aksiyon'a Konuştu

Sivas Katliamı Davasında sanıkların avukatlığını yapan Yüksel Köse, Fettullahçı Aksiyon Dergisine konuştu. Kameraların, askerin, polisin gözleri önünde yaşanan olayları çarpıtan Avukat, Alevi kurumlarını suçlamayıda ihmal etmedi. Ali BALKIZ ve Murtaza DEMİR'in “Bir yerde büyük olaylar, acılar olursa Aleviler kenetlenir.” şeklinde düşündüklerini ve olayların sorumlusu olduklarını iddia eden avukat, dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun "Gazanız mübarek olsun" diyerek halkı tahrik ettiği şeklindeki sözlerin ise yalan olduğunu söyledi.

Madımak'ta yanarak ölen hiçkimse olmadığını söyleyen avukat Aziz Nesin'in bir kitabında “Biz istesek hepimiz tahliye olabilirdik. Ama özellikle burada böyle bir şeyi algıladık. Biz geçmişimizde bir eser kalsın diye arzuladık. Olay büyüsün diye. Ama bu noktaya geleceğini tahmin edemedik” dediğini iddia ederek, ölenlerin bir nevi kahraman olmak için kendilerini bile bile öldürdüklerini ima ediyor! 

İşte çarpıtmalarla dolu Aksiyon klasiği röportaj:

Madımak'ın gerçek suçluları ortada yok

Sivas olaylarının üzerinden 15 sene geçti. 30 sanığın avukatlığını üstlenen Yüksel Köse yıllar sonra Aksiyon’a konuştu. “Sivas’ta Alevi-Sünni gerilimi yoktu” diyen Köse, olayların perde arkasıyla ilgili önemli açıklamalar yaptı.

2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde 37 kişinin ölmesi, sadece o tarihe damgasını vurmakla kalmadı, Sivas’ta Alevi ve Sünniler arasında sorun olmamasına rağmen varmış gibi gösterildi. Yaşanan talihsiz olaylar, “Alevi-Sünni kavgası” gibi yansıtıldı. Hâlbuki, Aziz Nesin’e tepkiyle başlayan olaylar provakatörler yüzünden daha da büyümüştü. Bugüne kadar birçok kesim otelin yanmasıyla ölenlerin üzerinden Alevi-Sünni ayrımına gitti. İki farklı inanç grubu arasındaki mesafenin daha da derinleştirilmesi hedeflendi. 100’den fazla kişi tutuklandı, bunların büyük çoğunluğu masum oldukları anlaşılınca serbest bırakıldı. 37 kişi idam cezası aldı, bunların savunması ise eksik yapıldı. Türkiye’yi sarsan bu olayların üzerinden 15 yıl geçti.

Sanıkların avukatlığını yapanlardan Yüksel Köse uzun yıllar sonra Aksiyon’a konuştu. Davayı başından sonuna kadar takip eden birkaç kişiden birisi oydu. Sivas olaylarından dolayı tutuklananlardan 30’unun dosyasını aldı, 3 kişi hariç diğerlerini ceza almaktan kurtardı. Sivas olaylarının iç yüzünü, cevap bulamayan soruları, sanıkların neden haksız ceza aldığını anlattı. Sivas olaylarında yaşamını yitiren 37 kişi gibi ceza alanlar için de ‘mağdur’ ifadesini kullanıyor. Çünkü Yüksel Köse’ye göre savunma iyi yapılmadığı için suçu olmayanlar ceza aldı, asıl suçlular ise kaçtı.

-Pir Sultan etkinlikleri neden Banaz köyünden Sivas’a alındı?

Pir Sultan Abdal etkinliklerinin Banaz’dan Sivas’a alınmasından sonra buraya Aziz Nesin davet edildi. Aziz Nesin o zaman Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çevirdi, Aydınlık’ta yazıyor. Türk kamuoyundan da tepki görüyor. Bu, (olaydan bir gün önce, Sivas merkezinde yer alan) Şifaiye Medresesi’nde kitaplarını imzalayıp kamuoyuna dağıtıyor. Ama kamuoyunda ona karşı bir tepki yok. Olaylardan bir hafta öncesinden başladı sergiler falan. Olay günü Hafik’e balık yemeye gitmiş. Kamuoyunda bir tepki yok. Alevi Sünni kavgası yok. Bundan bir netice çıkmayınca cuma namazında (olayların başladığı gün) kültür merkezinin olduğu Selimiye Camii’nin önünde davul çalınıyor. İnsanlar rahatsız; ancak yine olay yok. Davulun sesini bu sefer caminin kapısına kadar getiriyorlar. Yine bir şey yok!

(Pir Sultan Abdal Etkinlikleri kapsamında Sivas’ta düzenlenen etkinlikler esnasında cuma namazı kılınırken davul çalınmış ancak bir olay çıkmamıştı. Aziz Nesin, olaylardan bir gün önce Sivas’ta kitaplarını imzalıyor; lakin tepkiyle karşılaşmıyordu. Davul çalınan yerin yanında bulunan camiden çıkan cemaat bu davranışlara tepki göstermedi. Olaylar Madımak Oteli’ne çok yakın bir camiden, Paşa Camii’nden başlamıştı. 100-150 kişilik bir grup namazın ardından sloganlar atarak Aziz Nesin’i protesto ediyordu, ancak Alevilere dönük herhangi bir slogan ya da tepkiye rastlanmadı. Bu eylemci grubun içinde daha önce Sivas’ta görülmeyen kişiler vardı. Yüksel Köse, dindar görünümlü kişilerin Malatya’dan, sol görüşlü kişilerin ise Tunceli’den olaylardan kısa süre önce Sivas’a geldiğini söylüyor.)

MALATYA’DAN ACZİMENDİ, TUNCELİ’DEN SOLCU…

-Şehir dışından gelenler kaç kişiydi?

100-150 kişi. Sivaslı değiller. Malatya’dan o zaman genel ağırlık. Belki Türkiye’nin başka yerinden gelenler de var. Malatya plakalı araçlarla Aczimendi kılıklı insanlar geliyor.

-Tuncelililer de mi var?

Tunceli de var. Tunceli sol, Malatya da dindar. Kaşınmış gibi bir şey. Onlar sokaklarda dolaşırken gazeteler “Bunlar ne yapmak istiyor” diye başlıklar attı, devlet yetkililerini uyardı. Hakikat gazetesi “Müslüman mahallesinde salyangoz mu satılıyor?” başlığı attı. Halkı uyarıcıydı, bir şeyler planlandığı seziliyordu.

(Paşa Camii’nde cumadan çıkan kalabalığı toplayabilmek için bir ABD bayrağı yakıldı. 6 metre çapında bir bezin üzerine sol jargona ait “KAHROLSUN AMERİKAN EMPERYALİZMİ” sloganı da yazılmıştı. Yüksel Köse’ye göre o dönemde de bugün de Sivas’ta ABD bayrağı bulmak mümkün değil. Bir de “Müslüman kamuoyuna” diye önceden hazırlandığı belli olan bir bildiri dağıtıldı namaz çıkışı cemaati harekete geçirmek için.)

-Neydi peki bayrak ve afiş?

Belli ki birileri hazırlık yapmış. Daha sonra bir de bildiri dağıtıldı, kimin yazdığı belirsiz. ‘Müslüman Kamuoyuna’ diye, Aziz Nesin şöyle yapıyor, böyle yapıyor deniyor. Müslüman kamuoyunu tahrik edici, harekete geçirmeye dönük. Ya Allah Bismillah Allahuekber diyen insanlar açıyor bu afişi. O yazı iki dakikada yazılmaz. Bugün Sivas’ın hiçbir yerinde Amerikan bayrağı da bulamazsınız.

(Emniyet Müdürlüğü provokatif eylemlere dönük bilgi almış olmalı ki Paşa Camii’nin etrafında cuma namazından önce önlem almıştı. Emniyet Müdürü Doğukan Öner de cami karşısındaki bir dükkândan gelişmeleri izliyordu. Vali Ahmet Karabilgin ise makamından dahi çıkmaya cesaret edemedi olaylar boyunca… Ancak cami çıkışında slogan atmaya başlayan 100-150 kişilik gruba polis müdahale etmedi. Belki cami çıkışında grup dağıtılsa cuma namazından sonra başlayan eylemler devam etmeyecekti. Cumadan 7 saat sonra, akşam 8 sularında yangın çıkmış ve 37 kişi feci şekilde yaşamını yitirmişti. 7 saat boyunca ne emniyet güçleri ne de 6 bin kişilik tugaydaki askerler olaylara müdahale etti.)

SARIŞIN, MAVİ GÖZLÜ ADAM

-Olaylara neden müdahale edilmedi?

Hürdoğan gazetesinin bürosuyla benim o zamanki bürom altlı üstlüydü. Gazetecinin, polis anonslarını dinlediği bir telsizi var. Ankara (dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu) arıyor. Vali, olay kontrol altında diyor. Halkla çatışmayın talimatı veriyor. Bunlar da kontrol altında deyip yürütüyor halkı. O 150 kişi, 200 oluyor, 300 oluyor, 500 oluyor. Bir de cuma. Saat 12’lerde başlayan hareketlilik mesainin bitimine kadar 1000’e çıkıyor. İş geliyor otelin önüne, birisi diyor ki “Bu Arif Sağ’ın otomobili.” Kalabalık otomobili ters çeviriyor. Oradan benzin sızıyor. Bomba uzmanı bir polis diyor ki tutanaklarda, bir tanesi bir kâğıdı uçak şekline getirmiş, yakmaya çalışıyor ve atmaya çalışıyor. Kalabalık sıkıştırmış, elimle ancak adama müdahale ettim... Elinde yanan kâğıttan saçları yanmış adamın. Sarışın, uzun saçlı, mavi gözlü bir adam. Sivaslıya benzemiyor. Daha sonra bu polis o adamı uzun süre aramış, bulamamış. Kâğıt (sarışın adamın) elinden çıkıyor, havada dolanıyor, tam benzinin sızdığı noktaya düşüyor.

YANARAK ÖLEN YOK

-Bidon ile benzin getirildiği öne sürülüyor?

Yok. Tahlil yaptılar, sonradan ortaya çıktı ki o su bidonuymuş. Otelin üzerinde yangın yok. Otelin alt zeminindeki halıfleksler tutuşuyor. O da plastikten yapılmış. Birisi perdeye çakmak çakıyor, rüzgârdan bir türlü yanmıyor. O çakan çocuğun ismi Yunus Karataş. Bu duman üst kata çıkıyor. Çatı katında yoğunlaşıyor. Misafirler yukarıya çıkıp tavana sığınıyor. Yanmış deniyor. Halbuki ölenlerin büyük çoğunluğu duman zehirlenmesinden ölmüş. Kurtulanlar ise Büyük Birlik Partisi’ne tahtayı atmış, merdivenle kurtuluyor. Çatıya çıkanlar ölmüş. Yanarak ölen yok. İki tane garson var kurşunla ölen.

-Kesin mi bu?

Tabii. Otopsi raporlarında kurşundan öldü diye geçiyor. Babaları devlete tazminat davası açtı ve kazandı. Öldüren polis değil, çünkü dışarıda. Kimi iddialara göre Anadolu Gazetesi’nin sahibi Fikret Ünsal bunu tek silahlı Arif Sağ vurmuş olabilir dedi. O zaman sokakta da insanlar vuruldu, ölenler oldu. Bosna parkında bir vurulanı tanıyorum. Polis kalabalığı dağıtmak için havaya ateş açtı.

-Polis var mı otelin içinde?

Hayır, otelin içine polis girmiyor. Polis hiç girmedi. Güvenlik önlemi aldı etrafta. Bir komiser girdi, içerisi nasıl diye, kontrol edip çıktı.

DELİLE BAKILMADAN TUTUKLANDILAR

-Peki sizin savunduğunuz sanıkların durumu ne oldu?

Ben 30 kişinin avukatlığını yaptım orada, onlardan 2-3 kişi ceza aldı, diğerleri almadı. Bir tanesi Hatay’ın Reyhanlı ilçesine yün almak için gitmiş. Ama burada adamı tutukladılar. Olay günü Hatay’da! Altı ay tutuklu kaldı. Adam Allah’tan orada bir otomobil alım satımı yapmış. Sivas polisi ise tutanak tutmuş, olaylarda var diye. Ben ikisini de gösterdim, ya noter sahte ya polisin tutanakları. Polis geldi sonra mahkemede, yanılmış olabiliriz dedi, mahkeme adamı bıraktı. Burada akşam olmuş, 37 kişinin öldüğünü duyuyoruz. Elde bir tane tutuklu yok. Polis ne yapacak? 37 tane adam tutacak. Mesela arabanın egzozunu tamire götüren bir çocuğu tutukladılar. Polisle takışmış yolda, efelik yapmış, polis tutup götürmüş bu çocuğu ve ondan idam cezası aldı. Haruk Kavak idi adı, olaylarla hiç ilgisi yok.

-İspat edilemedi mi bunlar?

Bunlar ispat ediliyor ama kim okuyacak. İki üç TIR evrak var. 120-130 tane sanık var. 37 kişi ceza aldı. Her bir sanık kendini ispat anlamında 10 tane tanık gösteriyor, ben bu adamla şuradaydım diye. Karşı taraf da “Olayların içinde” diye tanık gösteriyor. Bir kişi en az 15 tanık dinletiyor. Birer sayfadan en az 15 sayfa eder. Onları kim açıp okuyacak, hangi hâkim açıp okuyacak? Tutuklanmaları çok ilginç. Bunu hep dile getirdim, ama DGM hiç üzerinde durmadı. Bu insanların tamamı tutuklandı. 100 küsur kişi. Tabii sorgularını yapacak hâkim yetiştiremeyince ertesi güne sarktı. Daha ifadeleri alınmadan hepsi tutuklandı. Sorgu yapılmadan tutuklandılar. Normalde sorgu yapılması gerekirdi. Sorulmadan tutuklama müzekkereleri kesildi. Tarihi, tutuklama tarihinden bir gün önce. Bunu tespit ettiler, daktilo ile düzelttiler. 5 ise 6 yaptılar. Bir gün sonra tutuklanmış gibi yaptılar. Müzekkereleri yazan yetiştiremedi. Yusuf diye bir hâkimimiz vardı, ben dosyaya göre, delil varsa tutuklama yaparım, diye ihsası reyde bulunmuş. Onun için onu görevden aldılar, mahkemeye çıkartmadılar. Nöbetçiydi, onun nöbeti bittikten sonra Diyarbakırlı bir hâkime geliyordu sıra. Sanıklar, tutuklasın diye o hâkime gönderildi. O da dosyadaki delillere bakmadan tutukladı.

-Tutuklamalar çok mu özensiz yapıldı?

Faruk Ceylan adında birisi otobüs firmasında bilet satıyor. Tutuklama isteyen savcı Murat Akkuş ise olaylar esnasında Ankara’ya gitmek için otobüs bileti alıyor, bu esnada olaylar hareketli. Saat 4-5 gibi… Sonra bu çocuğu tutukladılar. Savcıyı tanık gösterdik ama yine kurtaramadık. Bu kadar gelişigüzel tutuklamalar oldu. Bunlar üç kardeşti, üçü de tutuklanmıştı. Birisi ihbar etmişti. Daha sonra Aydınlık bunu sürdürdü. İsmini hatırlamadığı birine, Tuğba yoğurtlarının sahibi dedi. Kim? Zaim Bayat. Belli ki birinin husumeti var. Sonradan adamı gidip tutukladılar. Adam camide ibadetteymiş olaylar esnasında. Misafir geldi diye telefon etmişler. Komşusu da Alevi, gelip tanıklık yaptı, “Bu adam orada değildi, evindeydi” diye. İdamdan kurtuldu ama yine de bu adam 7 buçuk yıl ceza aldı.

-7 buçuk yıl ceza kaç kişi aldı?

20-25 kişi var sanırım. Ama sonra 9’uncu Daire bozdu. 146’ya üçten ceza aldılar, 37 kişi ise 146’ya birden idam cezası aldı. İdam cezası alan 37 kişinin bir kısmı kaçak.

DIŞARIDAN VE İÇERİDEN PROVOKASYON

-Olayların arkasında provokasyon mu var size göre?

Tabii, tabii. Gazeteye bir fotoğraf vermiştim. Fotoğrafta birisi kot pantolonlu, kaşkol ile kendini sarmış, ellerini (kalabalığı yönlendirmek ve slogan atmak için) kaldırınca montunun altından silahın kabzası ortaya çıktı. Grubu yönlendirenin birisinden de silah çıkıyor. Bunun etrafında polis kordonu var. Bu kişilerin silahlı fotoğrafı çekilebiliyorsa polis görmüyor mu? Niye gözaltına almıyor? Birinin arkadan birinin önden silahı görünüyor. Polisin yakalaması gerekiyor, fotoğrafta en az iki kişi vardı. Bu iki kişinin işi değil, daha fazla provokatör vardı. Polisin toleransı var.

-Görevli miydi bu silahlı kişiler size göre?

Öğrenemiyoruz. Daha sonra otelden çıkan, sağ kurtulan yazarlar, kitap yazdı. Aziz Nesin de kitap yazdı. O kitaplarda, “Birkaç defa otelden çıktık, tekrar girdik” deniliyor. Eylemci grup var ama otelden çıkana müdahale etmiyor. 37 kişinin ölmesi tasvip mi edilir? Hayır. Bir kişinin bile ölmesini tasvip etmiyorum. O kitapları mahkemeye delil olarak verdim. Orada diyor ki “Biz istesek hepimiz tahliye olabilirdik. Ama özellikle burada böyle bir şeyi algıladık. Biz geçmişimizde bir eser kalsın diye arzuladık. Olay büyüsün diye. Ama bu noktaya geleceğini tahmin edemedik” diyor. Kitabın yazarı Lütfi Kaleli. Suçlular korunsun istemiyorum ama gerçek suçlular ceza alsın. Orada yatanlara bakınca 4 tane eylemin içinde bulunan var. İki tanesi meyhaneden çıkmış; Ali Kurt ve Ömer Faruk Gez. Bunlar meyhaneden çıkmış, kalabalıkta ne oluyor diye bakmışlar. Ömer Faruk Gez, CHP’nin delegesi, önemliyse, öyle bir şey yapmaması gerekiyor ya, sembolik önemi varmış gibi.

SAVUNMADA ÇOK ZORLANDIM

-Tehdit aldınız mı bir yerden?

Hayır ama zorlandım. Bir grup avukat İstanbul’dan katıldı, bir grup Ankara’dan, bir grup da Sivas’tan. Gel beraber çalışalım dediler. “Olur yardımlaşalım” dedim. Baktım ki bunların savunmalarıyla benimki çok farklı. Ben 30 kişiyi almışım ama 30 kişinin o saatte o gün olay yerinde olmadığını ispat ediyorum. En kesin delil bu. Orada insanlar ölmüş. O işi yapana ceza verilecek. Yapmayanlar nasıl ispat edecek, olay yerinde olmadığını kanıtlayacak. Mesela Paşa Camii’nin polis amiri düşüyor, bayılıyor, bir esnaf da alıp üniversite hastanesine götürüyor. Polis esnafın dükkânından alışveriş yaptığı için esnaf akşam saat 9’a kadar refakatçi kalıyor; ama adam tutuklanıyor. Yaralı polis “Bu adam gözümü açtığımda başımdaydı” dedi de öyle kurtuldu. Adam 6 ay yattı.

-Diğer avukatlardan farklı mı hareket ettiniz?

Benim diğer avukatlarla uyuşmazlığım şuradan çıktı. Ben dedim ki birebir savunma yaparım, bunlar (sanıklar) olay yerinde yok. O noktada ispat edeceğim. Diğer avukatlar dedi ki “Bunlar haklı eylemler.” Böyle savunma olmaz, bunlar gariban insanlar deyip sonra oradan ayrıldım. Ben bedelini (avukatlık ücreti) veren 30 kişinin işine baktım. Baştan 80-90 avukat, 10’a 5’e, en sonunda 3’e düştü. Savunan kalmadı. Ama ben 30 kişiyi sonuna kadar savundum. Bu yüzden mahkemenin sonuna kadar bilgi sahibiyim. Bazı diğer sanıklara evrak yardımı olunca gelip benden istiyorlar.

-Savunmada zorlandınız yani?

Burada zorlandım. Avukatlarla savunmada zorlandım. Son savunmayı yaparken de iki avukat ciddiye alındı. Birisi Ankara Barosu’ndan Muhammed Emin idi, bir de bendim. Hatta, benim savunmamı esas alarak, ilk başlangıçta mahkeme tahrik hükümlerini uyguladı. Adam öldürmeden ceza verdiklerini 15 yıla düşürdü. Yargıtay bunu anayasal suç olarak değerlendirdi, tahrikten çıkarttı. 9. Ceza Dairesi bunun cumhuriyete yönelik kalkışma olduğunu söyledi. Tahrik olmaz dedi, bunda basının çok büyük etkisi oldu, sonra eylemci 4 kişinin etkisi oldu. Mahkeme heyetine çakmaklar, paralar attı, yuhaladılar. Her defasında adam, namaz kılıyor sandalyede, vakit girdi diye. Abdesti bile yok. Çünkü Afyon’da kalıyorlar, gecenin 2’sinde kaldırılıp nakliye araçları ile getiriliyor, çeşmeye götürülmüyor, kapalı arabalarda geliyor. Uykudan gelmiş adam namaz kılıyor. Bu provokasyondu. Bunlar aslında kahramanlık olsun diye çıkıyor. Asıl failler yok. Bunlar ateşli bağıran çocuklar. Asıl olayı yapanlar kameraların çekildiğini biliyor. Hiçbiri tutukluların arasında yok.

-Peki savunmalarda zafiyet mi oldu?

Elbette zafiyet vardı. Şanlı Sivas katliamı, diyor savunmada. Haklıydı diyor. Haklı deyince, öldürmüş oluyorsun. Böyle bir savunma olur mu? 40 kişi böyle savunma yapıp sen tek başına aykırı bir savunma yapınca oradaki heyet bunu anlayamıyor. İyi ve güçlü bir savunma olsaydı bunun sonucu böyle olmazdı. Gerçek suçlular yakalanır, cezalar verilirdi. Sivas’ta yaşayan insanlardan Alevi’nin Sünni’yle, Sünni’nin de Alevi’yle bir derdi yok. Akrabalaşmış bu insanlar. Hiçbir ramazanda gelip de bizim orucumuza, teravihimize karışmazlar. Bizim de onların Muharrem ibadetlerine tepkimiz olmaz. Birbirimizi çok seviyoruz. Benim 300’e yakın müvekkilimden 44’ü Alevi. Onlar güvenmiş bana. Benim fikrim de Sivas’ta belli. İşlerini Alevi avukatlara değil, bana veriyorlar. Öyle bir ayrım yapsalar gider onlarla çalışırlar.

-Peki Tuncelili ve 28 Şubat’ta ortaya çıkan Malatyalılar nasıl oldu da ortadan kayboldu?

Hepsi kayboldu, Sivas’tan gittiler. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ben basın kartı çıkartıp sokaklarda dolaştım. Atatürk’ün büstünün yerinden çıkartılıp sürüklendiği iddia edildi. Ama parlatılmak için götürülmüş. Bunu ispatladım, Sivas’ın cumhuriyet ile Atatürk ile bir problemi yok. Atatürk burayı başkent yapacakmış. İlk Yargıtay’ı burada kurmuş, Sivas’ta verilen mahkeme kararları var. Sivas’ın başkent olması fikrinden İzmir suikastından dolayı vazgeçilmiş. Buna karışanlardan bir tanesi Sivaslı.

TAHLİYEYİ İSTEMEYEN BİRİLERİ VAR

-Üst makamların polisler tarafından uyarıldığı ancak dikkate alınmadığı öne sürülüyor?

Tabii Ali bey vardı, o anlattı. Güvenlik şube müdürüydü sanırım. Dürüst emniyet müdürüydü. Rapor vermiş üstlerine, uyarmış (ancak dikkate alınmamış).

-Aftan niye yararlanmadı bu kişiler?

Terör suçunu kapsayan bir yasa çıktı. O yasa çıkınca müracaat ettik, mahkeme görüştü, tamam dediler, hâllerinden iyiye gittiğini anlıyorum, çünkü bana çay söylüyorlar. Tam karar verecekleri gün İstanbul’da sinagoglar bombalandı (15 Kasım 2003). Onun üzerine Genelkurmay’ın açıklaması oldu ve hâkimlerin hiçbiri benimle görüşmedi. Bir üye muhalefet şerhi yazdı, bunlar da bu af yasasından yargılanır dedi, iki üye aleyhine karar verdi. İnfazı terör yasasına göre ama affa gelince terör suçu olarak değerlendirilmedi. Bunların dışarı çıkmasını istemeyen birileri var. Şanlı Sivas katliamı diye yazan birisi vardı, o kişi sinagogları bombalayan örgütün dergisinde görevli çıktı.

ALİ BALKIZ’DAN ŞÜPHELENİYORUM

-Dönemin Alevi dernek yöneticilerinin hiç suçu yok mu?

Ali Balkız’dan (Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı) şüpheleniyorum, dernek yöneticisi. Onların böyle felsefesi var: “Bir yerde büyük olaylar, acılar olursa Aleviler kenetlenir.” Ali Balkız, Murtaza Demir (dönemin Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı) ile buradaki etkinlikleri organize etti. Özellikle Vali Ahmet Karabilgin’e (dönemin Sivas valisi) baskı yapıp Pir Sultan şenliklerinin Banaz’dan alınıp Sivas’a getirilmesini sağladılar bunu da “Ergenekon’dan çıkmaya” benzettiler. Öyle bir algılamaları var ikisinin kafasında.

-Sivas’taki provokasyonun ardında terör örgütü olduğunu mu söylüyorsunuz?

Bu PKK’nın eylemi midir değil midir? PKK Anadolu’da da yer edinmek istiyor. Sivas’ta Kürt Aleviler var, burada yer edinmek için acı yaşatması lazım. Nesilden nesile aktarılacak bir kine ihtiyacı var. Bir yararı var, belki doğrudan içinde değil ama arzu ediyordu, işine gelen bir eylem oldu. Ama fotoğrafı çekilen silahlı kişiler kimdi? Kimse bunun cevabını vermedi. Bunlar eğitilmiş, profesyonel yetiştirilmiş birileri. Ancak böyle birisi yapabilir. Bu eylemi yapanlar bir hafta önceden dışardan geldi. Ama buna rağmen devleti yönetenler seyretti.

(Dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun protestocu grubu sakinleştirmek için yaptığı konuşmalar bile bugün marjinal Alevilerin sitesinde yanlış aksettiriliyor. Karamollaoğlu’nun konuşmasında “Gazanız mübarek olsun” dediği öne sürülüyor; ancak hiçbir kayıtta böyle bir şeye rastlanmadı. Ancak bu provokatif olayların arka planında aydınlatılmayan çeşitli iddialar bulunuyor. Mesela otelin perdelerini ateşe vermeye çalışan Yunus Karataş olaydan bir gün önce Namık Kemal İlköğretim Okulu’nun bahçesinde uzun sakallı birinden para alırken görüldü… Esas üzücü olan ise aradan geçen 15 yıla rağmen olayın perde arkasının bir türlü açığa kavuşturulamaması ve gerçek faillerin sırra kadem basması.)

Sivas Baro Başkanı Mustafa Coşkun: SİVAS’TAKİ YÖNETİCİLER OLAYIN VAHAMETİNİ ANLAYAMADI, OLAYLAR AYDINLATILMALI

O tarihte Alevilere değil Aziz Nesin’e tepki vardı. Olaylar büyüyünce Temel Bey’in grubu dağıtmak için konuşma yapması kararlaştırıldı. Bu işi büyütmek isteyenler bu defa belediye başkanına bağırıp olayı kızıştırmaya çalıştı. Başkan Temel Karamollaoğlu saat 4’e doğru bir daha konuşmaya çalıştı, konuşturmak istemiyorlar. Temel Bey biraz ikna eder gibi oldu, grup bu defa valiyi hedefe aldı. Saat 4 buçukta grubun içinde birileri yangın çıkartmaktan bahsediyormuş. Vali ile belediye başkanı telefonda bile konuşmuyor, aradaki iletişimi emniyet müdürü sağlıyor. Yangın çıkmadan itfaiye araçları geldi. İtfaiye su sıksa kalabalık dağılır ancak başkan bunu kabul etmedi. Vali makamından çıkamıyor. Yöneticiler o anda bile provokasyonu göremedi, işin vahametini anlayamadı. Pirim yapmak için müdahale edilmedi. Devlet son derece acizdi. Cuma namazından yangının çıktığı ana kadar geçen 7 saatte müdahale edilmedi. Bu olaylar ile Alevi-Sünni ayrımını kışkırtan örgütlenmeler 100 kat arttı. Sivas olaylarında Aleviler hedefte değildi. Ama bu olaylar 28 Şubat’a giden süreci hızlandırdı. Bu konunun tekrar araştırılması, aydınlatılması gerekiyor. Bunun sıkıntısını biz Sivaslılar 15 senedir çekiyoruz. Madımak Oteli’nin altı lokanta olmamalı, ancak soykırım müzesi de olursa saatli bomba olur Sivas için.

İbrahim Doğan / İsmail Yıldız - Aksiyon - Sayı : 708 - 30.06.2008

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.