Sivas ve Pembe Kapaklı Kitaplar!

Sivas ve Pembe Kapaklı Kitaplar!

Sivas ve Pembe Kapaklı Kitaplar!ONUR CAYMAZ / BİRGÜN    Kitap okumak nasıl bir şeydir? Yatmadan önce değil, her zaman, her yerde okumak;...

A+A-

Sivas ve Pembe Kapaklı Kitaplar!Sivas ve Pembe Kapaklı Kitaplar!

ONUR CAYMAZ / BİRGÜN
   
Kitap okumak nasıl bir şeydir? Yatmadan önce değil, her zaman, her yerde okumak; bir kitaptan vazgeçememek nasıldır? Okumak, kitabına göre, kitabına uydurulduğu gibi midir? Bulduğu her şeyi okuyan mıdır esas okur, yoksa gazetelerin ‘top 10’ listelerindeki kitaplara ‘takılan’ mı?

Kitapsız mısınız, kitap gibi mi? Sizce uzun bir macera mıdır okumak? Kendinizce iyi yazarlarınız vardır da iyi okur nedir? Kaç tane korsan kitabınız var? Okuduğunuz kitaplarda kâğıda, baskı tarihine dikkat eder misiniz? ‘İş güçten vakit mi kalıyor okumaya’ diyen o meşgul insanlardan mısınız yoksa?

Utanır mısınız taşıdığınız kitaptan? Diyelim ‘Kavgam’ı okuyorsunuz, ne yani, Hitler’in kitabı diye onu okumam diyenlerden değilsiniz umarım! Acaba yolda belde elinizde görenler faşist olduğunuzu düşünür mü? Misal, elinizde bir küçük İskender kitabı; beni ibne sanırlar mı kuşkusu duyar mısınız, efendim, ne dersiniz? Sırf merak ettiğiniz için Fethullah Gülen’in bir kitabını okuyorsunuz, bana cemaatten gözüyle bakarlar mı diyecek kadar, -o iğrenç kelime- ‘ezik’ misiniz?

Geçenlerde bir kitap şenliğinde bir ‘erkek’ okur (okurları da erkek, kadın diye böldük hadi hayırlısı), Elif Şafak hanıma fikir vermiş. Şu meşhur pembe kapaklı Aşk ile ortalıkta dolaşamıyormuş arkadaş. Yazık ya, aslında o kitap da tesadüfen geçmiştir eline; zira memleketimin delikanlısı kitap falan okumaz. Bilgisayarın faresine tıklamaz mesela, basar; dondurmayı yalamaz mesela, yutar; tek bir gazetesi vardır, sadece o doğrudur; arabalardan iyi anlar, futbol üstadıdır; hiç vermez, hep alır, hayatındaki her şey bunun üzerine kuruludur; kendi bedeninin de düzülme ihtimalinin olması ona hep ‘koyar’. Nüfus kâğıtlarımızdan başlayarak ayrılmış bir kalabalığız, hal böyle olunca ‘çok’ para verip aldığı o romanı okumaya çalışırken pembe kapak o arkadaşı tabii ki rahatsız edecektir.

Kâh ve Rengi’ye, Eylül 2000’de Van’da askerken kavuştum. Karargâh postanesindeki heyecanım... İlk kitabımdı. Beyaz, incecik, kapağında yanlış bir resimle... Koşarak koğuşa geldim. Sevinçle açtım paketi. Delikanlı koğuşçu dikkatle izliyor. Yanıma geldi. Napıyosun hoca, dedi. Kitabım, dedim saf gibi... Senin kitabın mı bu, dedi; sen mi yazdın bunları? Evet, dedim; ben yazdım. Hiç de öyle ibne gibi durmuyordun be hoca, demez mi? Yazarlığa dair ilk şok! Titreyip kendime geldim. Daha neler görecektim.

Evet Batı’da da bir kitap değişik biçimlerde basılır: Zenginlere ciltli, şömizli; öğrencilere ucuz kâğıda; tatilcilere küçük boy. Fakat bizimki başka! İkiyüzlülük içimize işlemiş. Kendimizden bile korkuyoruz... Ama bakın işte bizim koğuşçuya; o kitabın kapağını griye çevirmek bile kurtaramıyor onu. Kadın okura ‘çalışıp’, erkekleri unuttuğunu görünce yaratıcı olmaktır bu. İktisat davası! Gerçi, odunlar da kitap okuyacaksa kapağı gri olsun ne fark eder diyen makuller olacaktır. Fakat Demirtaş Ceyhun okunacak mı o zaman?  Tarık Dursun, Leyla Erbil, Sait Faik, Attila İlhan, Tomris Uyar, Behçet Necatigil? Okunacaksa eyvallah!

Ne yazık ki kendi geçmişimiz, dilimiz, yaşantımız, cinsiyetimiz; kendi tarihimizle, kendimizle bile yüzleşemiyoruz. Kendi tarihimiz: Aynı topraklarda yaşarken acısını, hüznünü, belki de sevincini paylaştığımız tüm olaylar. Örnek, Sivas Katliamı’na üzülen olduğu kadar sevinen de olmamış mıdır? Geçen hafta gördük; birileri halen yüzleşemiyor işte. Ne yapsınlar kolay mı? Zaman gazetesinden İsmail Yıldız ve Ahmet Dinç adlı gazeteciler (sıfat bulamadım, gazeteciler diyeyim yine ama gerçeğin peşinde koştuğu için delik ayakkabısıyla vurulan gazetecilere ayıp olacak), katliam haberini şu şekilde verdi; hani kitap kötü tamam, kapağı da gri, iyi de kardeşim bu kadar pembe de ayıptır:

2 Temmuz 1993'te gerçekleştirilen Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nde yangın çıkmış, aralarında otel görevlilerinin de bulunduğu 37 kişi ölmüştü.” (http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=865485, buyrun buradan yakın diyeceğim, espri olacak.) Demek ki neymiş, Sivas’ta, Madımak Oteli’nde yangın çıkmış. Elektrik kontağından mı acaba, yoksa çağ yangını mı? Kim bilir?

Bu haberi yapan gazeteci arkadaşlara meslek hayatlarında başarılar diliyor; Sivas Kitabı–Bir Toplu Öldürümün Öyküsü adlı kitabın 73 sayfalık belgeler bölümünü güzelce okumalarını öneriyorum. Kitabın kapağından rahatsız olurlarsa yayınevi pembe kapaklı yeni basım yapmayacaktır. Çünkü Sivas’ta bir gri leke, kül, küllerimiz kalmıştır çünkü ve biz onları unutmayacağız...

ONUR CAYMAZ

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy85913 = 'onurcaymaz' + '@';

addy85913 = addy85913 + 'hotmail' + '.' + 'com';

var addy_text85913 = 'onurcaymaz' + '@' + 'hotmail' + '.' + 'com';

( '' );

85913 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


BİRGÜN - 12 Temmuz 2009

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.