Sivil Darbeci ve Alevi Düşmanı Emre Aköz'e

Sivil Darbeci ve Alevi Düşmanı Emre Aköz'e

Sivil Darbeci ve Alevi Düşmanı Emre Aköz'eFatih YAŞLI / Sol.org.tr(...)Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli personelin kaçta...

A+A-

Sivil Darbeci ve Alevi Düşmanı Emre Aköz'eSivil Darbeci ve Alevi Düşmanı Emre Aköz'e

Fatih YAŞLI / Sol.org.tr

(...)Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli personelin kaçta kaçının Alevi olduğunun ya da bürokrasinin kilit noktalarında kaç Alevi’nin yer aldığının sorulması gerekiyordu ki bunlar, Aköz’ü aşan sorular olurdu...

Her yeni rejim, kendi organik aydınlarını yaratıyor. Henüz anayasası yazılmamış olan ikinci cumhuriyetin de ya da aynı anlama gelmek üzere liberal-muhafazakâr diktatörlüğün de sayısız organik aydını bulunuyor. Her gün onlarca gazeteden, onlarca televizyondan, yüzlerce radyo kanalından diktatörlüğe övgüler düzülüyor, zihinler iğdiş ediliyor. Demokrasi, sivilleşme, açılım, özgürlük, toplasanız 200 kelimeyi geçmeyen bir kavram silsilesinden müteşekkil ve diktatörlüğü meşrulaştırmaya hizmet eden yeni bir hakikat rejimi, ahtapot misali her yere uzanan bir iletişim şebekesi aracılığıyla adım adım inşa ediliyor ve zihinlere işleniyor.

Dünyanın birazcık gelişmiş herhangi bir ülkesinde gazetelerin, televizyonların ya da üniversitelerin kapısından sokulmayacak insanlar, bu topraklarda muteber aydın, muteber gazeteci ve muteber entelektüel oluyor, görevini layıkıyla yerine getirenin banka hesapları şişiyor, banka hesapları şiştikçe görevini layıkıyla yerine getirme gayreti katlanarak artıyor.

Şişmek deyince, Emre Aköz’ün adını zikretmemek imkânsız görünüyor. Sabah’taki köşesinde engin sosyolojik birikimiyle iktidara güzelleme yazıları yazmaya devam eden, elindeki viski kadehiyle başbakana nasihat verecek kadar iktidarın merkezinde yer alan, bütün zihinsel mesaisini Türkiye’de yeni bir rejimin, cehaletin, pişkinliğin ve kendi gibilerin el üstünde tutulduğu sivil faşist bir rejimin kuruluşuna adayan Aköz bir süredir Alevilerle uğraşıyor. Aleviler yeni rejimin kendilerine çizdiği yol haritasına direndikçe, bu hegemonyanın içerisinde yer almayı reddettikçe, AKP’nin açılımlarına itibar etmedikçe, başta Aköz olmak üzere diktatoryanın organik aydınlarının hedefi haline geliyor, bu bir zorunluluk olarak beliriyor.

Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nda yaşanan kriz esnasında Aköz, olanca nefreti ile HSYK’da çoğunluğu Alevi hukuk adamlarının teşkil ettiğini ve bu nedenle Ergenekon savcılarının görevden alınmak istendiğini yazdı. Üstelik bununla da yetinmedi, çok viski içmenin de verdiği yaratıcılıktan olsa gerek, Alevi nüfusu Türkiye’deki toplam nüfusa oranlayarak, nüfusun yüzde 15’ini oluşturan bir mezhebin, herhangi bir kurumda bu oranla kıyaslanamayacak çoğunlukta temsil edilemeyeceğini iddia etti, yazısını ise Cumhuriyet Mitingleri’ne katılanların çoğunun Alevi olduğunu belirterek bitirdi. Türkiye’de mezheplerin ya da etnik grupların kamu kurumlarında toplam nüfus içerisindeki oranlarına göre temsil edilmediklerine ilişkin gerçeklik bir yana, bir an için böyle düşündüğümüzde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli personelin kaçta kaçının Alevi olduğunun ya da bürokrasinin kilit noktalarında kaç Alevi’nin yer aldığının sorulması gerekiyordu ki bunlar, Aköz’ü aşan sorular olurdu.

Faşist bir zihniyetin tezahürü olan ve açıkça bölücü bir nitelik taşıyan yazılar yazmakta bir beis görmeyen Aköz, bugünkü yazısında “sivil darbe” teriminin yaygın bir şekilde kullanılması tehlikesine dikkat çekmiş durumda. Mehmet Yılmaz, Enis Berberoğlu gibi isimler başta olmak üzere kimi gazeteciler tarafından sıkça dile getirilmeye başlanan bu terim Aköz’ü açıkça rahatsız etmiş. Aköz’e göre bu, askerlerin bir kısmının, CHP’lilerin, MHP’lilerin, Saadet Parti’lilerin ve Cumhuriyet gazetesinin alıcısı olacağı bir kavram ve başlı başına bir psikolojik savaş unsuru.

Aköz’ün sivil darbe teriminin kullanılmaya başlamasından rahatsızlık duyması manidar aslında. Çünkü terim olan biteni ifşa etmek açısından hayli güçlü bir nitelik taşıyor, askeri vesayet rejimini çözündürmek adı altında ülkeyi sivil faşizme doğru sürükleyenlerin ve yeni bir vesayet rejimi tahsis edenlerin darbeciliğini ve bu darbenin niteliğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bu nedenle de, önümüzdeki günlerde, faşizm sözcüğü ile birlikte sivil darbe de, yapılacak olan analizlerin merkezinde kendine önemli bir yer bulacak.

Sivil darbeci Aköz’ün Alevilere ilişkin faşist tutumuna, inşa edilmekte olan sivil hakikat rejiminin ideolojik aygıtlarından Yeni Şafak’ın yazarlarından Salih Tuna’nın destek vermesinde ise şaşırtıcı bir yan bulunmuyor. Tuna güya mizah ve ironi yaptığını zannederek diyor ki, Aköz Alevilere böyle bir suçlamada bulunacağına, “Bekir Coşkun gibi, ‘Aleviler bu ülkenin yüz akı, uygarlıktan yana iyi vatandaşı, okuyan düşünen insanları, doğaya saygılı yiğit insanlarıdır; kadına güvenirler; yobaz değildirler; edebiyatçıları kovmaz aydınları vurmazlar; hurafelere, batıl inançlara kanmazlar; Atatürk'ü severler; devrim yasalarına yürekten bağlıdırlar; laik cumhuriyete sahip çıkarlar…’ deseymiş, mezhebe dayalı bölücülük yapmamış olurdu. Biz de alttan alta Sünniliğimizden utanır (!) ‘Hepimiz Aleviyiz’ der geçerdik.

Tuna’nın Bekir Coşkun’un satırlarındaki Alevilere ilişkin ifadelerin hangisinden rahatsız olduğu sorusu bir yana, kimsenin mezhebinden dolayı utanması gerekmiyor elbette, ama herkesin faşist olmaktan, insanlık düşmanı olmaktan, saray soytarısı olmaktan, içoğlanı olmaktan utanması gerekiyor. Ar damarı çatlamış olanlar mı, biz onların yerine de utanıyoruz zaten.

Fatih Yaşlı / haber.sol.org.tr - 05.08.2009

Etiketler : , , , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.