Taraf Gazetesi'nin Mandacı Yazarı Madımak'ı yazdı

Taraf Gazetesi'nin Mandacı Yazarı Madımak'ı yazdı

Taraf Gazetesi'nin Mandacı Yazarı Madımak'ı yazdı(ALEVİ HABER AJANSI) - Size bir yazarın sözde "Alevilerin haklarını savunmak"...

A+A-

Taraf Gazetesi'nin Mandacı Yazarı Madımak'ı yazdıTaraf Gazetesi'nin Mandacı Yazarı Madımak'ı yazdı

(ALEVİ HABER AJANSI) - Size bir yazarın sözde "Alevilerin haklarını savunmak" görüntüsü altında yazdığı hezeyan dolu bir yazısını aktaracağız. Daha önceki yazılarında Deniz Gezmiş'e 'ırkçı' diyen, Denizlerin anti-emperyalist yolunu "milliyetçilik" olarak niteleyen, "Tam bağımsızlığı savunmak, tam barbarlığı savunmaktır" diyerek açıkça "mandacılığı" savunarak "kendini kaybeden" Taraf Gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı bu seferde Madımak'ı yazdı. Fettullahçıların desteklediği iddia edilen ve cemaat gazetelerinin reklamlarının yayınlandığı Taraf Gazetesinin Her Taraf adlı köşesinde yazan Kütahyalı, sola ve solun değerlerine saldırarak meşhur olma peşinde koşuyor. Peki ne diyor sansasyonel yazılarıyla meşhur olma yolundaki yazar "Madımak'ı devletin diliyle anmayalım!" başlıklı yazısında.

...2 Temmuz katliamı maalesef şu ana kadar Alevilerin diri diri yakılmasına seyirci kalan Türk devlet zihniyetinin tam da arzuladığı yönde bir dil ve söylemle anıldı... Katledilen Alevi aydınlar, statükonun egemenliğini sürdürebilmek için tezgâhlamak istediği yeni çatışmanın (laik-İslamî) tetikleyici fişeği olarak kullanılmak istendi...

...Genco Erkal’ın “Sivas 93” adlı piyesi Alevileri devlet zihniyetinin vasıtası haline getiren bu çarpık ve ahlakdışı yaklaşımı net biçimde örneklemektedir, bu katliamı anan birçok kitap da aynısını arlanmazca hâlâ yapabilmektedir...

Madımak'ı devletin diliyle anmayalım!

RASİM OZAN KÜTAHYALI

2 Temmuz katliamı maalesef şu ana kadar Alevilerin diri diri yakılmasına seyirci kalan Türk devlet zihniyetinin tam da arzuladığı yönde bir dil ve söylemle anıldı... Katledilen Alevi aydınlar, statükonun egemenliğini sürdürebilmek için tezgâhlamak istediği yeni çatışmanın (laik-İslamî) tetikleyici fişeği olarak kullanılmak istendi. Yakılan insanlarımız Türk devlet zihniyetinin zenciyi zenciye kırdırtarak gücünü sağlamlaştırma politikasının aracı ve payandası haline getirildiler. *** Bu toplumda egemen Sünni çoğunluğun ciddi bir bölümünde kökleri derin bir Alevifobya histerisi vardır... Ve bana göre Türkiye’nin en ama en önemli toplumsal nitelikli meselesi de budur. Ne Kürt meselesi ne başka bir şey toplumsal anlamda bu problemin içinde barındırdığı tehlike potansiyeliyle kıyaslanamaz... Bugün laik yaşam tarzına sahip olan, aile kökenleri Sünni olan birçok insanda da biraz eşelerseniz bu Alevifobyayı görebiliyorsunuz. Nitekim makbul vatandaş tipi LAST (Laik yaşam tarzına sahip Sünni Türk) olan, kurucu temelleri bu kimlik ekseninde atılmış, bu LAST kimliğin egemen olması üzerinden inşa edilmiş bir devlet zihniyetine sahibiz.

2 Temmuz yaklaşıyor... Bundan 15 yıl önce 2 Temmuz günü Cumhuriyet tarihinin en karanlık, en utanç verici günlerinden biri yaşandı. Sivas’ın Madımak otelinde 37 kişi yakılarak, dumanlar arasında boğularak katledildi. Bu katliamın 15. yılında beş büyük Alevi örgütü ve yine birçok sivil toplum girişimi geniş bir katılımla, bu katliamı unutmamak ve unutturmamak için orada olacaklar. Ben de 2 Temmuz günü bir aksilik olmazsa orada olacağım. Ben de bu utanç verici katliamı toplum olarak unutmamıza, bu kıyım olmamış gibi yapıp yaşamaya devam etmemize tüm kalbimle itiraz ediyorum! Bu ahlâksızca bir unutma arzusu çünkü... Dahası bu katliamın olduğu o günden itibaren “üzülmek” ve “acı duymak” gibi en yalın hislerin bile bu olay etrafında Türk devlet aktörlerince yeterince ifade edilmediğini düşünüyorum. Dönemin özellikle sağ kanattaki politikacılarının hemen hepsi --iktidardaki, muhalefetteki ve Çankaya’daki dahil- insanlıktan nasibini bir zerre almamış açıklamalar yaptılar, yapabildiler. Türkiye Alevi toplumu kendi geleneksel bilgeliklerine uygun olarak geniş kesimleriyle bu konuda son derece mütevekkil, sabırlı ve sağduyu davrandı. Başka bir ülkede böyle bir katliamın ardından devlet yönetiminde olanlar bu kadar aymaz ve umursamaz davransa, siyasi partiler üzüntü ve özür yönünde dahi açıklamaları ısrarla yapmasa karşı-misilleme saldırılarla iş çığırından çıkabilirdi. Oysa Aleviler, ölülerini gömdüler ve matemlerini içlerinde yaşadılar büyük bir bilgelikle. Aslına bakılırsa Alevi toplumunun da çoğu esas itibariyle bu olayı hatırlayıp (ve Maraş, Çorum gibi benzer katliamları hatırlayıp) yeniden üzülmek istemiyor, hatırlayınca bu toplumun Sünnilerinin ciddi kısmında kökleri derinde olan Alevifobya ile karşılaşacaklarını biliyorlar çünkü. Fakat üstünü ört, ört bu nereye kadar gidecek?!.. 78’de Maraş da patladı, devamında Çorum geldi, 93’te Sivas da patladı, 95’te Gazi mahallesi olayında patlamanın eşiğinden döndü. Uzun bir süredir Alevi meselesi diğer gündemdeki meselelere kıyasla gerilerde kalıyor. Alevilik etrafında konuşulursa da Alevilerin hayata geçirilmesi fazlasıyla gecikmiş --hepsi de çok haklı olan- hukuksal taleplerinden bahsediliyor. Fakat cemevlerine ücretsiz su ve elektrik verilmesi gibi basit bir idarî tasarrufun bile bir türlü yapılamadığı bir ülke burası. Türk devlet zihniyeti de, o zihniyetin her tür gayrimeşru yöntemi kullanarak devirmek ve yok etmek istediği AKP hükümeti de bu konuya bakışta yekvücut haline gelebiliyor. AKP bu konuda kendini yok etmek isteyen gücün yedeğine girebiliyor. Başbakan Erdoğan iki gün önce, kendi Alevi milletvekillerinin verdiği soru önergesine tam devlet jargonuyla bir yanıt verdi. Aleviliği devlet zihniyetinin diliyle dışardan tanımlamaya kalktı. Sünni-dindarlığın her türlü tezahürünü irtica görüp mücadele etmek için hukuk falan tanımayan Yargı kurumları da, irticaya karşı müttefikimiz diye sırtlarını sıvazladıkları Alevi toplumunun sıra haklarına ve tanınma talebine gelince köktenci bir bağnazlıkla Aleviliği kendi tanımlamaya kalkıyor... Bu ülkede Alevilik mevzu bahis olunca, Tayyip Erdoğan Kemalist, Yaşar Büyükanıt ise bir anda İslamcı oluveriyor, aralarında fark kalmıyor... Bu ülkenin trajik düzeni de böyle sürüp gidiyor işte...

DEVLET ZİHNİYETİNİN KULLANDIĞI SİVAS

Neyse biz yeniden Sivas’a dönelim, evet Sivas anılmalı, Sivas unutulmamalı ve unutturulmamalı... Ama tıpkı Denizler ve Türk 68’i meselesinde olması gerektiği gibi bugün için, yaşadığımız bu konjonktür için insanlık dersleri çıkarılarak anılmalı, bir daha böyle trajedilerin yaşanmaması amacıyla anılmalı... Bu vahşi katliamın olmasına göz göre göre seyirci kalan, hatta böyle bir katliamın olmasını kışkırtan Türk devlet zihniyetinin özünü anlama dersi olmalı bu ülkenin tüm ahlak ve vicdan sahibi insanları için Sivas... 2 Temmuz katliamı maalesef şu ana kadar Alevilerin diri diri yakılmasına seyirci kalan Türk devlet zihniyetinin tam da arzuladığı yönde bir dil ve söylemle anıldı... Katledilen Alevi aydınlar, statükonun egemenliğini sürdürebilmek için tezgâhlamak istediği yeni çatışmanın (laik-İslamî) tetikleyici fişeği olarak kullanılmak istendi. Yakılan insanlarımız Türk devlet zihniyetinin zenciyi zenciye kırdırtarak gücünü sağlamlaştırma politikasının aracı ve payandası haline getirildiler. Bu operasyon da büyük ölçüde başarılı oldu maalesef. Böyle bir katliam, orada yakılan insanları bu ülkenin makbul yurttaşı görmeyen ahlâksız bir zihniyet tarafından kendi güç konsolidasyonu için kullanılabildi, tüm toplum olarak bizler de buna göz yumduk, gerçekten çok üzücü ve utanç verici bir durum bu...

ALEVİFOBYA BU ÜLKEDE BÜYÜK SORUNDUR

Evet, yukarıda da değindiğim gibi Alevilik meselesi, özü itibariyle toplumsal bir mesele... Şu an Kürt meselesi ve laiklik meselesi bu ülkenin gündeminde çok daha fazla konuşulan mevzular, fakat bu iki mesele de özü itibarıyla siyasal nitelikte meselelerdir. Türk devlet zihniyeti özellikle son beş yıldır psikolojik harp taktiklerinin her türünü uygulayarak bu iki meseleyi de toplumsal yarılma hattı haline getirmek için az gayret sarf etmiyor ama bu toplum şükür henüz o aşamaya gelmedi. Kürt meselesinde tehlike sinyalleri çalmıyor değil ama en azından Türkler ve Kürtler arası tarihsel anlamda derinlere dayanan bir etnik nefret yok, bu son derece “modern” bir durum, ama artık böyle bir şey yok değil, bu Kürt meselesinin toplumsallaşması ihtimaline dair de ileride yazacağım... Alevi meselesine döndüğümüz zaman ise itiraf etmek zorundayız ki, toplumumuz için bu mesele kökü derinlere dayanan bir toplumsal ayrışma hattını ifade eden bir meseledir, hatta adını koyalım bu bir Alevifobya sorunudur... Bu toplumda egemen Sünni çoğunluğun ciddi bir bölümünde kökleri derin bir Alevifobya histerisi vardır... Ve bana göre Türkiye’nin en ama en önemli toplumsal nitelikli meselesi de budur. Ne Kürt meselesi ne başka bir şey toplumsal anlamda bu problemin içinde barındırdığı tehlike potansiyeliyle kıyaslanamaz... Bugün laik yaşam tarzına sahip olan, aile kökenleri Sünni olan birçok insanda da biraz eşelerseniz bu Alevifobyayı görebiliyorsunuz. Nitekim makbul vatandaş tipi LAST (Laik yaşam tarzına sahip Sünni Türk) olan, kurucu temelleri bu kimlik ekseninde atılmış, bu LAST kimliğin egemen olması üzerinden inşa edilmiş bir devlet zihniyetine sahibiz. Sabah akşam laiklik obsesyonu içinde dört dönen Sünni kökenli egemenler için başörtülü bir kadın da, kimliğinin tanınması talebinde olan bir Alevi yurttaşımız da aynı şekilde makbul değildir... Ancak belli konjonktürlerde bazen Sünni-dindarlar bazen de Aleviler bu devlet zihniyeti için geçici müttefik olabilir. Bu ittifak zamanı geldiğinde iptal edilir ve Alevilere de Sünni dindarlara da gerektiği vakit devlet tarafından hadleri bildirilir, hatta bu bildirilecek had bizzat zenci kabul edilen bu kesimleri birbirilerine karşı tetikçi olarak kullanmak suretiyle yaptırılabilir, egemen zihniyet zayiat da vermeden amacına ulaşır, gücünü artırarak yoluna devam eder... Türk devlet zihniyetinin özü budur, bu zihniyet devletin bekasını bu sayede sürdürebileceği gibi insansız, vicdansız ve ahlâksız bir bakış açısına sahiptir... Sivas katliamında da bu zihniyet tekrarlanmıştır... Yakın zamanda Malatya katliamında da bu zihniyet tekrarlanmıştır, Şemdinli de bu zihniyet tekrarlanmıştır. Hrant katledilirken de, Denizler asılırken de, Menderesler asılırken de, 80 öncesi her gün her kanatta insanlar katledilirken de aynı zihniyet tekrarlanmıştır...

YANANLAR İKİNCİ KEZ KATLEDİLİYOR

Sivas katliamını anarken bu zihniyetin amacına hizmet ederek, tam o zihniyetin istediği gibi “şeriat isteyenlere karşı laik cumhuriyet rejimini savunmak” ekseninde bu katliamı anmak, o yakılan insanları bir daha yakmak, bir daha katletmek demektir... Açık söylüyorum, iyi niyetli bile olunsa gaflet ya da körlük sebebiyle bu vahşi katliama ortaklık etmek demektir böyle bir yaklaşım... Dahası olayın özünü de saptırmaktır, ve açıkça olayın “Alevilik” boyutunu örtbas etmektir, bu anlamıyla Alevi kimliğine yönelik de bir ihanettir... Genco Erkal’ın “Sivas 93” adlı piyesi Alevileri devlet zihniyetinin vasıtası haline getiren bu çarpık ve ahlakdışı yaklaşımı net biçimde örneklemektedir, bu katliamı anan birçok kitap da aynısını arlanmazca hâlâ yapabilmektedir... O insanlar “laik cumhuriyet yandaşı” oldukları için değil, Alevi olduğu için yakıldılar... O gözü dönmüş kalabalık Pir Sultan Abdal’ı “laik cumhuriyetin savunucusu” olarak gördüklerinden mi Pir Sultan’ın heykeli yakıldı? Pir Sultan bir Alevi inanç önderiydi, bir Alevi ozanıydı, o sebeple o heykel yıkıldı, Sivas sokaklarında sürüklendi sonra da yakıldı. Burada direkt Aleviliği hedef alan toplumsal bir nefret ve bu nefretin açığa çıktığı bir cinnet hali var. Aynı şey 1978’in Maraş’ında da yaşanmıştı. Kürt meselesi bağlamında yaşadığımız, güvenlik güçleriyle toplumun karşı karşıya olduğu, çatıştığı durumdan farklı ve çok daha korkunç bir şey hem Maraş da hem Sivas da yaşanan. Maraş da komşunun komşuyu, esnafın karşı sokaktaki esnafı boğazlamaya girişmesi gibi bir dehşet yaşandı bu ülkede. Sivas’ta bundan da korkunç bir durum vardı. Evet her iki katliamda da açık bir provokasyon olduğunu biliyoruz, Sivas’ta kitle dağılmak üzereyken bile, o kitlenin dağılmasını önleyip sistemli biçimde Madımak oteline yönlendiren kişilerin olduğunu tüm tanıklar söylüyor. O hiç yakalanamayan ya da yakalanırsa da hep delil yetersizliğinden çıkan kişiler Maraş’ta da vardı. Fakat burada benim özellikle önemsediğim şey ortada bir küçük provokasyonla iç savaş çıkartılabilecek bir zeminin var olmasıdır. Esas toplumsal meselemiz, esas insanlık meselemiz, ahlâk meselemiz budur. Bu zemin oldukça sürekli tasvir etmeye çalıştığım o devlet zihniyeti kendini takviye edecek kaynakları bulacaktır... Özellikle İslamî endişe sahibi aydınlar, İslamî kanaat önderleri bu ülkenin Sünni-dindarlarının ciddi bölümünün bir derecede Alevifobya histerisine sahip olduğu gerçeğini kabul ederek, bu mesele üzerinde ısrarla durmak zorundadır. Bu ahlâk, vicdan ve insanlığın da bir gereğidir... Bilmeliyiz ki bu ülkede başörtülü oluşu sebebiyle hastane kapısında ölüme terk edilen Medine Bircan’larla, Madımak’ta Alevi olduğu için yakılan Hasret Gültekin’lerin, Bidon kafalılar denilip üniversite önlerinde aşağılanan, okula sokulmayan dindarlarla, mum söndü oynayanlar diye alay edilen Alevilerin kaderi aynı noktada buluşmaktadır... Kızılbaş ve Sıkmabaş diye aşağılama amaçlı sözlerle anılıp, küçümsenen insanların kaderi aynıdır, aynı devlet zihniyeti tarafından aşağılanmaktadırlar, aynı devlet zihniyeti tarafından bu iki kimliğe sahip insanlarımız da makbul yurttaş sayılmamaktadır... Geçtiğimiz 85 yıl içinde yeri gelince bu zihniyet bu kimliklere sahip yurttaşlarımızı yanına çekmiş, işini gördürmüş, sonra da yoluna devam etmiştir... 2 Temmuz 93 katliamını da bu hakikatler ışığında kim olursak olalım, nerden gelirsek gelelim insanlık ortak paydasında anmalıyız, orda yananları ve tüm Alevi yurttaşlarımızı zenci olarak kabul eden egemen zihniyetin diliyle ve söylemiyle 2 Temmuz katliamını anmak bende mide bulantısı yaratıyor... Tüm Alevi bilgelerinin ve insanlık birikimimizin bütün bilgelerinin bizlere öğrettiği adaletin, hakkaniyetin, ahlâkın, erdemin diliyle analım 2 Temmuz’u... Başkasına yapılan haksızlığın derecesini hesap etmeden, “Bize yapılan şu kadardı, size yapılan bu kadardı” demeden, zulüm görene “Siz aslında şöylesiniz, fakat şimdi şundan şöyle davranıyorsunuz” gibi sözler sarf etmeden, kime hangi derece yapılırsa yapılsın “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” deme erdemini göstererek Sünnisiyle Alevisiyle bir insanlık dersi haline getirerek beraber anabilsek Sivas’ı, bu duygularla buluşabilsek keşke Madımak’ın önünde bu 2 Temmuz’da... Bu ülkede bu çok mu zor gerçekten?

RASİM OZAN KÜTAHYALI
* Senarist-Yazar /

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy56295 = 'rasimozan' + '@';

addy56295 = addy56295 + 'tpe' + '.' + 'org' + '.' + 'tr';

var addy_text56295 = 'rasimozan' + '@' + 'tpe' + '.' + 'org' + '.' + 'tr';

( '' );

56295 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


TARAF - 28.06.2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.