Ümit BAYAZOĞLU : Aşurenin dibi tuttu

Ümit BAYAZOĞLU : Aşurenin dibi tuttu

Ümit BAYAZOĞLU : Aşurenin dibi tuttu Şu âlem kuruldu kurulalı Türklük namına hangi değerleri ürettiniz, dünya kültürüne...

A+A-

Ümit BAYAZOĞLU : Aşurenin dibi tuttuÜmit BAYAZOĞLU : Aşurenin dibi tuttu

Şu âlem kuruldu kurulalı Türklük namına hangi değerleri ürettiniz, dünya kültürüne ne katkıda bulundunuz?" şeklinde bir soruyla karşılaşsanız ne cevap verebilirsiniz? Hadi bir düşünün ve "bizim falan filan eserlerimiz vardır" deyin bakalım, sayacak kaç örnek bulabileceksiniz? Hiç kafanızı yormayın; Anadolu'da İslam'ın Türkmenler'e özgü "Bektaşilik" öğretisinden başka orijinal bir değer bulamazsınız. Buna uyandığımdan beri onlara dair her haber ilgimi çekiyor. AKP İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu'nun Aleviler'le Başbakan Erdoğan'ı Muharrem İftarı'nda buluşturma gayretini de bu yüzden ilgiyle takip ettim. Sonuç itibariyle Çamuroğlu'nu çarşafa dolaştıran fiyaskoyla sonuçlanan "aşure randevusu", Ergenekon Çetesi, El Kaide operasyonları, türban makarası v.s. derken unutuldu gitti.

Bendeniz "sonradan olma bir Bektaşi" olduğum için haliyle kendimde, "aşureyi yediniz afiyet olsun, da sonuç ne?" diye sorma hakkı olduğuna vehmediyorum. "Atadan, babadan doğma Bektaşiler", Cumhuriyet kuruldu kurulalı devlet katında ilk kez hatırlandıklarından olacak; buluşma öncesi çok heyecan yaptılar, davete katılıp katılmama konusunda bir türlü birleşemediler. Katılmayanlar katılanları "düşkün" ilan edeceklerini söylediler. Buluşma sonrası ise suratlardan düşen bin parçaydı. Nereden geldiği meçhul binler lira sarfedilmiş, havanda su dövülmüş, üstelik yok yere dargınlık yaratılmıştı.

Önce taş kadar somut şu gerçeği itiraf edelim; Recep Tayyip Erdoğan, Aleviler'den günahı kadar hazetmez. Hele gene Bektaşiler onun gözünde tahminimce zındığın önde gidenleridir. Hani o aşure davetinde bunlarla öpüşüp tokalaştı, aynı sofraya oturdu ya, eminim o gece eve gidince boy abdesti alıp keferetlenmiştir. O kadar yani.

Erdoğan daha İstanbul belediye başkanıyken bir defasında Aleviler'le kafa kafaya gelmiş, hatta kapışmıştı da: Bilenler bilir; Karaca Ahmet Sultan'ın mezarı Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı'nda diye, buraya zoraki bir dergah yapıldı. Çirkin, uyduruk bir şey (alçıdan korent taklidi dört sütunu var:) Dolmuşla Üsküdar'dan Kadıköy'e giderken önünden geçiyorsunuz. Bir zevksizlik abidesi ve her şeyden evvel yasadışı. O zaman da ya genel ya yerel bir seçim vardı, Erdoğan dişlerini gıcırdata gıcırdata pes etti ya da kendisi de bir gecekondu sahibi olduğu için halden anladı, yıktıramadı, inşaat yürüdü ve o gecekondu dergah ortaya çıktı.

O yüzden nasıl AKP eliyle sivilleşileceğine ve demokratikleşileceğine inanan kimi saftaronlar varsa, AKP eliyle Aleviler'in özgürleşeceğine inanan saftaronlar da olabiliyor. Acaba bunlar saftaronlar kategorisine sokulabilir mi? Mesela Çamuroğlu bu son girişiminde acaba ne kadar "saftı? Yoksa bu girişim onun AKP'ye götürebildiği tek çeyizi miydi? Bugüne kadar MHP'den ÖDP'ye, CHP'den DYP'ye, her kapının ipini çeken, anarşistlikten hürriyetçi muhafazakârlığa dönüşen nihayet AKP çatısı altında amacına ulaşan Çamuroğlu, danışmanı olduğu Başbakan Erdoğan'dan Aleviler için neler istedi? Hakkında bir karara varmadan önce asıl bunlara bakmak lazım.

Alevi ve Bektaşiler'in Sünni (Safi) devletten talepleri:

1. Cemevlerinin ibadethane sayılması, büyük şehirlere cemevi açılması,
2. Zorunlu din dersinin kaldırılması,
3. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeniden organize edilmesi,
4. Alevi köylerine cami yapılmasına son verilmesi ve imamların geri çağrılması,
5. Ders kitaplarındaki Alevilere yönelik ayrımcı ifadelerin kaldırılması,
6. Alevi toplumunun kendisini ifade etmesinin önündeki engellerin kaldırılması,
7. Dede ve Baba'ların sosyal güvenlik kapsamına alınması (ot ve rakı parası da verilecek mi acaba?),
8. Dede ve Baba'ların eğitimi için Alevi Enstitüsü kurulması,
9. Alevi Genel Müdürlüğü kurulması.

Taleplere biraz dikkat ederseniz Çamuroğlu'nun asıl hedefinin, asırlardır zaten istenip duran haklardan başka Diyanet arpalığından Aleviler'e menfaat temin etmek olduğunu görebilirsiniz. Partizan istihdamı için "Alevi Genel Müdürlüğü" kuracaklar, asıl hedef bu. Kadrolar, koltuklar, makam arabaları, sekreterler, lojmanlar, sonra gelsin çaylar, yansın sigaralar. Yılda bir-iki de neşriyat yaptın mı oldu bu iş.

Hiç içinizde yolu Ankara'da Diyanet'e düşen oldu mu? Benim bir keresinde oldu. Binlerce birbirine benzeyen adam pasa çay-sigara takılıp camdan bakıyor, kimisi koridorlarda volta atıyor, kimi kendi kendine konuşuyor. Diyeceğim odur ki, Çamuroğlu'nun girişimi saftaronlar kategorisine sığmaz.

* * *

Mustafa Kemal, Hacı Bektaş Veli huzurunda

ALEVİLER'in devlet katında Başbakanla buluşması aslında ikinci randevuydu. İlk buluşma 1919 yılının Aralık ayında Hacıbektaş'ta Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin huzurunda Mustafa Kemal'le olmuştu: "21 Aralık 1919 Pazar sabahı Hacıbektaş'a gidilecekti, çünkü burası mühim bir merkezdi; bütün Anadolu'daki 3-4 milyondan belki de daha ziyade olan Alevilerin bağlı bulundukları çelebi, Hacıbektaş'ta oturmaktaydı. O zaman Çelebi Cemalettin Efendi ve Hacıbektaş Dedepostu Vekili Niyazi Salih Baba idi. Milyonlara varan Alevi ve Bektaşiler bunların emir ve iradesine tabi olduklarından, onları tarafımıza çekmek şarttı. Milyonlarca halk ihmal edilemezdi. Nitekim Cemalettin Efendi, I. Büyük Millet Meclisi'nde mebus olmuş ve bir aralık Meclis Reis Vekilliği de yapmıştır. İcabı hal bunu yaptırmış olsa gerektir.

Hacıbektaş'a geldik. Çelebi Efendi'nin sarayı denilen siyah toprak sıvalı binanın önünde durduk. Bizi bir odaya aldılar. Oda, eski usul sedirlerle çevrilmiş, birkaç iskemle konulmuş, sigara masaları ve saireden ibaret eşyasıyla hiç de mükellef ve müzeyyen değildi. Bu mütevazı oda, Çelebi'nin kabul odası imiş. Beş-altı dakika sonra Çelebi Efendi geldi. Orta boylu, tıknazca ve kara sakallı, başında yeşil bir sarık sarılmış, cüppeye benzer siyah bir pardösü giymiş kıyafetleydi. Paşa bizi takdim etti. İlk mülakatlara mahsus havai sözler söylendi ve bir müddet sonra "istirahat buyurunuz" diye Cemalettin Efendi hareme gitti.

Ortalık kararınca, odaya bir masa getirilerek rakı takımları konuldu. Cemalettin Efendi geldi; rahatsız olduğundan içmediğini, fakat şerefimize içeceğini söyleyerek rakıya başladı. Paşa, 'biz de içmiyoruz' cevabını verince; Efendi, "burada içmemek nasıl olur? Bu, âdeta bizi tahkirdir" diye kadehi Paşa'ya sundu. Birkaç kadeh rakıdan sonra yemek yenildi ve Paşa, Çelebi'yle görüşerek tamamen Kuvvayi Milliye'ye taraftar olduğuna dair söz aldı ve buraya gelmekten maksadımız hasıl oldu. Çelebi Efendi derhal vaziyeti kavradı ve adamlarına lazım gelen talimatı vereceğini vaat etti. Paşa'nın vaziyet ve giriştiğimiz mücadele hakkında verdiği tafsilat, Çelebi'nin nazarı dikkatini celbetti. Hatta Çelebi, daha ileri giderek, 'cumhuriyet' taraftarı olduğunu söylediyse de Paşa, zamanı olmayan bu mühim mesele için müspet veya menfi bir cevap vermeyerek, gayet tedbirli bir suretle müzakereyi idare etti. Anlaşılıyor ki Cemalettin Efendi cumhuriyete taraftar; hele Salih Baba, hür fikirli, çok ileri bir şahsiyetti.

Ertesi gün Hacı Bektaş türbesi, Kırklar Meydanı, Balım Sultan ziyaret edildi. Salih Baba, türbenin ve dergahının her tarafını gezdirdi. 'Meydan evi' denilen mahalde, yere küçük ve alçak bir masanın üzerine konulan büyük bir sini etrafına oturduk. Hepimizin önünden dolaşan uzun havlu, yemekte çatal ve bıçak vardı, çok nefis bir yemek. Can denilen müritler, pek mükemmel ve sessizce hizmet ediyorlardı. Doğrusu yemekteki bu intizama hayret ettik. Yemeği müteakip ucu zıvanalı sigaralar ve kahveler de ikram edildi. O gün akşam üstü Mucur'a avdet edileceğinden, hareket zamanına kadar hoş bir sohbetle vakit geçirildi.

Bir sıra Mustafa Kemal Paşa yanıma sokularak: 'Büyük babalara ellişer lira verelim' dedi. Ben de muvafık gördüm. Aş Babadan başlayarak ellişer lira verdik. Hizmet edenleri de sevindirdik. Fakat Aş Baba parayı alırken: 'Eyvallah, fakat bu benim şahsıma değil, dergaha aittir' dedi. Nihayet iyi bir intiba ile Hacıbektaş'tan ayrıldık ve Mucur'a geldik." (Mehmet Önder, "Atatürk'ün Yurt Gezileri" - İş Bankası Yayınları / Mazhar Müfit Kansu, "Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber"-TTK.)

Ümit Bayazoğlu

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy5743 = 'umitbayazoglu' + '@';

addy5743 = addy5743 + 'birgun' + '.' + 'net';

var addy_text5743 = 'umitbayazoglu' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';

( '' );

5743 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


BİRGÜN - 27 Ocak 2008

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.