Yobazlığın kurbanları

Yobazlığın kurbanları

Yobazlığın kurbanlarıTÜRKER ALKAN / RADİKAL ‘Canım, kitap okumak da ceza olur mu?’ diyor bazı yazarlar. Son yıllarda buna sıkça...

A+A-

Yobazlığın kurbanlarıYobazlığın kurbanları

TÜRKER ALKAN / RADİKAL

‘Canım, kitap okumak da ceza olur mu?’ diyor bazı yazarlar. Son yıllarda buna sıkça tanık oluyoruz, yargılanan kişiyi ‘kitap okumaya’ mahkûm ediyor yargıç, “Falanca kitapları her gün bir saat okuyacaksın, sonra özetlerini çıkarıp getireceksin. Kaytarmak yok haa!”

Kitap okumanın ceza olup olmaması, büyük ölçüde kitabına bağlıdır. Öyle kitaplar vardır ki, okumaktansa cezaevinde hücre cezasına razı olabilirsiniz!

Kitap okumanın ceza olması bir yana, uzun yıllar ‘suç’ da sayılmıştır. Nâzım Hikmet’in kitapları ilk akla gelen suç aletleridir. 1960’lı yıllara kadar her türlü sol kitabı okumak ve bulundurmak suç sayıldı. Gece baskınında yakalanan solcu militanlar basına gösterilirken sergilenen suç kanıtları arasında genellikle şunlar bulunurdu: Tabancalar, dinamit lokumları, mermiler, daktilolar ve kitaplar, kitaplar...

O sahne her zaman garibime gitti, ‘yanlış bir şey olmalı bunda’ diye düşündüm. Ve suç aleti olarak sergilenen kitapların sayısı ve cinsi zamanla azaldı, azaldı ve artık görebildiğim kadarıyla hiç kalmadı.

Umarım demokratikleşme sürecinde aldığımız yolun en önemli göstergelerinden birisidir bu: Kitap artık bir suç âleti sayılmaz oldu!

Ve Başbakan Erdoğan açıklama yaptı: “Türkiye’de artık kimse kitap yazdığı için yargılanmıyor!”

Ama yargılanıyordu! Nedim Gürsel, ‘Allah’ın Kızları’nı yazdığı için yargı önüne çıktı!

Eski huyumuz depreşmişti! Kalıplarımıza ve yargılarımıza uymayan bir yazar mı var, doğru kodese!

Neyse ki Nedim Gürsel aklandı. Bir bakıma Türkiye aklanmış oldu!

Geçmiş yıllarda yalnız yazarları ve okurları hapse tıkmakla kalmadık, onları kurşunladık, arabalarıyla birlikte havaya uçurduk ve cayır cayır yaktık! Hallac-ı Mansur da görüşlerine katılmayan kimseler tarafından önce kırbaçlanmış, sonra kol ve bacakları kesilmiş, sonra asılarak teşhir edilmiş, başı kesilerek yakılmış ve külleri havaya savrulmuştu.

Ama Cumhuriyet döneminde de böyle şeyler yaptık. Kahramanmaraş’ta din uğruna çocukları ve kadınları boğazladık, Sivas’ta Madımak Oteli’ne tıkıp yaktık!

Bir taraftan Anayasa, demokrasi, seçimler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi... Öbür tarafta farklı görüşte olduğu insanları yakan kalabalıklar!

Sorun genel olarak bir ‘din sorunu’ gibi görünse de, tam öyle değil.

Sorun, aslında bir ‘yobazlık’ sorunudur!

Yani kendi düşüncelerine sıkı sıkıya bağlı olan, her şeyi ak kara karşıtlığına indirgeyen, karşı fikirleri ihanet ve alçaklık sayan, tartışmaya kapalı duran zihin yapısıdır sorumlu olan.

Bu düşünce tarzını dinde de bulabilirsiniz, çeşitli laik ideolojilerde ve görüşlerde de.

Sivas’ta yakılanların, Maraş’ta kurşunlananların, Nazi toplama kamplarında gazla öldürülenlerin, Sibirya’ya sürülenlerin hepsi de aynı düşmanın kurbanı oldular: Bağnazlığın ve yobazlığın!

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy15661 = 't.alkan' + '@';

addy15661 = addy15661 + 'yahoo' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

var addy_text15661 = 't.alkan' + '@' + 'yahoo' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

( '' );

15661 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


RADİKAL - 01.07.2009

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.