Yusuf Halaçoğlu Hakkındaki Mahkeme Kararının Tam Metni

Yusuf Halaçoğlu Hakkındaki Mahkeme Kararının Tam Metni

Halaçoğlu'nun olay açıklamaları aklandı    'Kürt-Aleviler aslında Ermeni dönmeleridir. PKK'nın içindekilerin...

A+A-

Yusuf Halaçoğlu Hakkındaki Mahkeme Kararının Tam MetniHalaçoğlu'nun olay açıklamaları aklandı   

'Kürt-Aleviler aslında Ermeni dönmeleridir. PKK'nın içindekilerin birçoğu da bunlardan' çıkışıyla hakkında dava açılan Halaçoğlu için karar verildi.

18.07.2007 tarihinde Avşar Elleri Sempozyumuna katılarak Kayseri İl Kültür Müdürlüğünde yapmış olduğu konuşmasında"...... araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında Türkmen asıllı olduğunu, Kürt Alevi olarak bilinen vatandaşların ise Ermeni kökenli olduğunu gördük, ülkeyi bölmeye çalışan TİKKO ve PKK terör örgütlerinin içinde yer alan insanların birçoğu Ermeni dönmesi Kürtlerden oluşuyor, TİKKO ve PKK hareketi bizim bildiğimiz Kürt hareketi değildir..." şeklinde sözler sarf eden Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu hakkında 13 kurum ve vatandaştan gelen 'Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik ve Aşağılama, Hakaret, Görevi Kötüye Kullanma' gibi suç duyurularını inceleyen Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı herhangi kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.

İşte suç duyurusunda bulunan kurumlar ve vatandaşlarla beraber karar:

T.C.
KAYSERİ
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI

Soruşturma No : 2007/22683
Karar No  : 2007/14419

KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR

DAVACI :K.H.
 
MÜŞTEKİ :

1- KENAN AKPINAR, oğlu'den olma, doğumlu, Cumhuriyet Mah. Sultan Hamam Cad. Turan İş Merkezi Kat: 5 Merkez/KAYSERİ ikamet eder.

2- ABBAS TAN, ZEKİ Oğlu FAHRİYE'den olma, 10/05/1952 DOĞUMLU, Erciyes Evler Mh. 30 Ağustos Bul. Huzur Sit. A/9 Kocasinan/KAYSERİ ikamet eder

3- ALİ ALTI, AZİZ oğlu İPEK'den olma, 01/06/1977 doğumlu, 5. Etap Blokları Sakarya Ap. Kat:9 No:33 Anayurt Talas/KAYSERİ ikamet eder.

4-İSMAİL ASLAN, HIDIR Oğlu GÜLÜZAR'den olma, 20/10/1959 doğumlu, Tudef Tunceli Dernekleri Federasyonu İstiklal Cad İmam Adnan Sok No 6/4 Beyoğlu/İSTANBUL ikamet eder.

5-HALDUN ÖZKAN, Oğlu'den olma, doğumlu,Eğitim-Sen İstanbul 8 Nolu Şube Başkanı İSTANBUL ikamet eder.
VEKİLİ : Av. METİN İRİZ Millet Caddesi, No: 11 İnan İş Hanı, Kat: 6/613 Aksaray/İstanbul 

6-  EMİN EKİNCİ, Oğlu'den olma, doğumlu, Eğitim-Sen İstanbul 7 Nolu Şube Başkanı Merkez/KAYSERİ ikamet eder.
VEKİLİ : Av. METİN İRİZ Millet Caddesi, No: 11 İnan İş Hanı, Kat: 6/613 Aksaray/İstanbul

7- HACI BEKTAŞ VELİ KÜLTÜR VE TANITMA DERNEKLERİ GENEL MERKEZİ,'den olma, doğumlu, Sokullu Mehmet Paşa Caddesi İğdeSokak No: 24 Dikmen ANKARA ikamet eder.

8- ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU,'den olma, doğumlu, Sokullu Mehmet Paşa Cad İğde Sok No: 24 Dikmen ANKARA ikamet eder.

9-MAHMUT YAMAÇ,Oğlu'den olma, doğumlu, Petrol Mah. 40 Affet Evleri J Blok Kat: 1 No: 2 Merkez/ADIYAMAN ikamet eder.

10-İBRAHİM AVCI, Oğlu'den olma, doğumlu, TORENSTRAAT 21 6711 AN EDE HOLLANDA ikamet eder.

11-MEHMET NURİ ÖZEN, MEHMET Oğlu'den olma, 1976 doğumlu, Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünde hükümlü BOLU ikamet eder.

12-HACI BEKTAŞ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI GENEL MERKEZİ, 'den olma, doğumlu, Sokullu Mehmet Paşa Caddesi İğde Sok No: 24 Dikmen ANKARA ikamet eder.

13- BARIŞ YILDIRIM, CAFER Oğlu, HANIM'dan olma, 10.07.1980 doğumlu, Tunceli ili, Merkez İlçesi, Sarıtaş Köyü, 29 cilt, 43 aile sıra no nüfusuna kayıtlı, Moğultay Mahallesi, İnönü Caddesi, Arslan Center Kat:1 Tunceli adresinde ikamet eder. 

ŞÜPHELİ : YUSUF HALAÇOĞLU, Oğlu'den olma, doğumlu, ili, ilçesi, köy/mahallesi, cilt, aile sıra no, sıra no'da nüfusa kakyıtlı Türk Tarih Kurumu Başkanlığı ANKARA ikamet eder.

SUÇ : Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik ve Aşağılama, Hakaret,  Görevi Kötüye Kullanma

SUÇ TARİHİ : 18/07/2007

SORUŞTURMA EVRAKI İNCELENDİ:
     
Yukarıda kimlikleri yazılı müştekiler ile ünvanları yazılı dernekler, yazılı dilekçelerle veya bizzat başvuruda bulunarak halen Türk Tarih Kurumu Başkanı olarak görev yapan şüpheli Yusuf Halaçoğlu'dan şikayetçi olmuşlar ve şüphelinin aynı eylemini kastederek birbirlerine benzer mahiyetteki şikayetlerinde özetle; şüphelinin Kayseri ilinde düzenlenen Dadaloğlu şenlikleri sırasında 18.07.2007 tarihinde Avşar Elleri Sempozyumuna katılarak Kayseri İl Kültür Müdürlüğünde yapmış olduğu konuşmasında "......araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında Türkmen asıllı olduğunu, Kürt Alevi olarak bilinen vatandaşların ise Ermeni kökenli olduğunu gördük, ülkeyi bölmeye çalışan TİKKO ve PKK terör örgütlerinin içinde yer alan insanların birçoğu Ermeni dönmesi Kürtlerden oluşuyor, TİKKO ve PKK hareketi bizim bildiğimiz Kürt hareketi değildir..." şeklinde sözler sarf ettiğini, Ermenilikten Alevi-Kürtlüğe dönenlerin birçoğunun samimi olmayıp kilise kurma çabasında olduğunu, ellerinde Ermeni dönmesi olanların listesinin bulunduğunu, 1936-37'de devletin bu dönmeleri ev ev tesbit ettiğini, kendi elinde de liste olmakla birlikte açıklayamayacağını, Ermeni dönmelerin 1920'deki sayısının 90-100 bin civarında olup bugünkü sayılarını söyleyemeyeceğini beyan ederek Alevi yurttaşlar bakımından "hakaret" suçunu işlediği gibi toplumun bu kesimini terörist olarak nitelendirilip hedef gösterdiğini, bu haliyle de eylemin "ırk ve mezhep ayrımcılığı yaparak halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek" suçunu oluşturduğunu iddia edip şüphelinin cezalandırılmasını talep etmişlerdir.

İddialara konu eylemin görev sırasında ve görevden dolayı işlenmeyip gorevinin gerektirdiği zaruret olmaksızın Kayseri ilinde düzenlenmiş olan bir sempozyuma katılarak yapmış olduğu konuşma sırasında gerçekleşmiş olması ve isnat olunan suçun niteliği karşısında eylemin 4483 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatine varılarak resen soruşturma yapılması uygun görülmüştür.

Mevcut iddialar nedeniyle Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığı gibi müştekiler tarafından değişik yer Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılan başvurular nedeniyle başlatılan soruşturma sonucu suç yerinin Kayseri ili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik karalarıyla gönderilmiş olan soruşturma evraklarının aynı eyleme ve şüpheliye ilişkin olduğu tespit edilip evraklar birleştirilmek suretiyle soruşturmaya Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/22683 Hz sayılı evrakı üzerinden devam olunmuştur.

Soruşturma sırasında şüphelinin talimat yoluyla ifadesine başvurulmuş, şüphelinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğu ifadesinde, müsnet suçlamayı kabul etmediğini, konuşmasında suç unsuru olmadığını, kendisinin hakaret, ayrımcılık ve görevi kötüye kullanma gibi bir kastının bulunmadığını belirtirken yazılı olarak sunmuş olduğu savunmasında özetle; konuşmasında 12 yıllık bir çalışmayla Osmanlı arşivlerindeki 250 ye yakın Tahrir, Maliyeden Müdevver ve Kuyud-ı Kadime tasnifine ait her biri ortalama 500 sayfa olan defterlerde tespit etmiş olduğu Anadolu'da mevcut 41297 aşiretten bahsettiğini, öte yandan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, Rusya ve İran arşivlerinde sürdürdükleri 7 yıllık bir çalışma sonucunda 1921'de halen hayatta olan Ermenilere ait 1 milyon 300 bin nüfusu kaynaklarıyla ortaya koyduğunu, yine Peter Alfrod Andrews tarafından hazırlanan ve 1989 yılında Wiesbaden'de basılmış bulunan "Etnic Groups in the Republic of Turkey" adlı eserde Türkiye'de var olduğu iddia edilen 47 etnik grupla ilgili bir araştırma yapma gereği gördüğünü, Kayseri'de gerçekleştirilen "Türk Tarihinde ve Kültüründe Avşarlar Sempozyumu"'nda da bilimsel bir sempozyum  olması dolayısıyla bu konulara değindiğini, ancak konuşmasının gazetelere tamamen yanlış ve çarpıtılmış olarak yansıtılıp yansıtılan biçimini temel alan bazı kesimlerin haksız eleştirilerde bulunduğunu, tamamen bilimsel bir toplantıda ve elde edilen sağlam bulguları sunmasının bilimsel çalışma özgürlüğünün gereği olduğunu ve suçlamaları kabul etmediğini beyan ettikten sonra konuşmasında belirtmiş olduğu fikirlerin dayanaklarından söz ederek ABD arşivlerinde yapılan araştırmalarda başta 1919'da ABD'nin Diyarbakır Konsolos Yardımcısı Thomas Mugeritchian tarafından hazırlanan raporda hangi Ermeni aşiretinin hangi isimle Kürt aşireti olarak isim değiştirdiğinin ayrıntılı olarak kaydedilmiş olduğunu, ayrıca yine ABD'li araştırmacı Prof. Dr. David Magie'nin de devletin görevlendirmesiyle "Osmanlı İmparatorluğu'nda Kürtler" adıyla bir araştırma yapmış olduğunu, bütün bu kitap ve yazılarda bugün ülkemizi ilgilendiren konularda ciddi tahliller yer aldığını, öte yandan Alevilik üzerine dünya çapında bir otorite olan Prof. Dr. İrene Melikokff'un "Hacı Bektaş Efsanede Gerçeğe", "uygur idik Uyardılar, Cem Yayınları, İstanbul 1994" ve "Tarihi ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye'de Aleviler Bektaşiler Nusayriler, İstanbul 1999" gibi kitaplarında yıllar öncesinden kendilerini Alevi-Kürt olark tanıtanlar hakkında bilgi verilmiş olup bu kitapların Türkiye'de basıldığını, yine Martin Van Bruinessen'in "Alevi-Kürtlerin Etnik kimliği Üstüne Tartışma" ve yine aynı yazarın "Kürtlük, Türklük, Alevilik Etnik ve Dinsel Kimlik Mücadeleleri" başlığı altında kaleme aldığı kitabında da Alevi-Kürtlerle ilgili tahliller yapılmış olduğunu, belirtmiş olduğu bu araştırmaların Türk ve dünya bilim alemine sunulduğunu, bunlar hakkında da bugüne kadar herhangi bir soruşturma açılmamış olduğunu, kendisinin yaptığı araştırmanın kişilerin soyu sopu ile ilgili olmadığını, kişilerin kimliklerinin kendilerini ilgilendirdiğini, nitekim konuşması incelendiğinde bölge ve kişilerle ilgili bir ifadede bulunmadığı gibi kişileri  sınıflandırarak mozaik biçimine sokulmaması gerektiğini söylediğinin görüleceğini, ayrıca herkesin kendi kimliğini öğrenmek hakkına sahip olduğunu belirttiğini, öte yandan Ermeni nüfusu ile ilgili söylediklerinin de 1919-22 yılları arasını kapsadığını ve günümüze ait bir araştırma olmadığını, o döneme ait bilgileri ise genel olarak ABD arşivlerinden temin ettikleri belgelere göre vermekte olduğunu, bu araştırmaların tabii olarak Türk tarihinin birer parçası olup Türk Tarih Kurumunun ve tarih araştırmacısı olarak şahsının böyle araştırmalar yapmasının bilimin bir gereği olduğunu, ülkemizde de bilimsel araştırma ve bunu ifade özgürlüğünün bulunduğunu, özellikle bu günlerde ülkemize ve milletimize Ermeni soykırımı iddialarıyla bir suç yüklenmeye çalışıldığını, bu iddialara siyasi bir nitelikte kazandırılarak bazı parlamentoların 1915 de Türkiye'de bir soykırım yapıldığını kabul ettiklerini, bir Türk bilim adamı olarak bu konularda araştırma yapmalarının kimse tarafından yadırganmaması gerektiğini, özellikle  bu konuda Ermeni diyasporası veya taraftarlarının 1915 olayları sırasında 1.500.000 Ermeninin öldürüldüğünün dolayısıyla bir soykırımın gerçekleştirildiğinin sıkça iddia edilmekte olduğunu, keza yine çoğu çevreler tarafından şayet öldürülmemişse bu nüfusun nerede olduğu yönünde sorular sorulduğunu, dolayısıyla gerçekleştirilen nüfus  araştırmasının 1914'te yaşayan Osmanlı Ermenilerinin ne kadarının savaş sonrasında hayatta olduğunu tespitine yönelik bulunduğunu ve dolayısıyla günümüzü değil 1914-1923 yılları arasını kapsadığını, nitekim yapılan nüfus tespitlerinde 1914'te Osmanlı İmparatorluğunda ortalama 1.600.000 Ermeni nüfusunun bulunduğunu, 1921-22 yıllarında ise 1.300.000 ulaşan bir Ermeni nüfusunun hayatta olduğu şeklinde bir sonuca ulaşıldığını, bu durumda 1. Dünya Savaşı ve sonrasında tüm Ermeni kayıplarının 300.000 civarında olup bunların akıbetlerinin de tespit edildiğini ve bütün bu çalışmaların arşiv belgeleriyle ortaya konulduğunu, konuşmasında yer alan "araştırmalarımızda şunu gördüm ki pek çok Kürt dediğimiz insanlar Türkmen asıllı.....hatta hatta şöyle söyleyeyim Kürt-Alevi olarak bilinen birçok insan da maalesef Ermeni dönmeleri..." şeklinde kullandığı ifadeyle sadece Anadolu'da yaşayan ve Kürt asıllı olduklarını söyleyen vatandaşlarımızla nasıl iç içe bir kaynaşma olduğunu vurguladığını, öte yandan bu cümleyle Ermenilere ne olduğu gerçeğini ortaya koymaya çalışıp bir genelleme yapmadığını, bu sözlerinde ne Ermeni olmaya ne de Alevi ve Kürt olmaya karşı bir hakaretinin söz konusu olmadığını, kaldı ki yukarıda belirttiği söz konusu araştırmacıların kitaplarında da bu konunun işlendiğini, yani konunun bilinmeyen bir şey olmadığını, kullandığı cümlelerin gazeteler tarafından "bütün Kürtler Türk'tür, bütün Alevi-Kürtler Ermenidir" şeklinde yansıtıldığını, kendisine ait olmayan bu cümleyi kabul etmesinin mümküm olmadığını, bunun tamamen kasıtlı bir hareket olduğunu, daha sonradan bazı gazetelerce konuşmasının aslı deşifre edilip metinleri yayınlandığı halde hakarete varan saldırıların devam ettiğini, bunlara karşı hukuki hakkının muhafaza ettiğini, konuşmasının tümü okunduğunda ayırmak yerine birleştirmeye yönelik bir anlamın bulunduğunun görüleceğini, cümledeki "maalesef" kelimesinin ise verilen bilginin kamu oyumuzca bilinmeyen bir konu olması sebebiyle kullanıldığını, bu sözlerden kimseye hakaret anlamı çıkmasının mümkün olmayıp kimseyi aşağılamanın da söz konusu olmadığını, bu nedenle tüm suçlamaları reddettiğini savunduğu ve savunmasının ekinde iddialarına dayanak olarak "Ethnic Group in the Republic of Turkey" adındaki eserin içindekiler bölümünün fotokopisini sunduğu görülmüştür.

Müştekilerin şikayetlerinde ve şikayet dilekçelerinin ekinde sunulan gazetelerde, şüphelinin sarf ettiği iddia olunan sözler arasında kısmi farkılıkların bulunduğu görülmüş, şüphelinin belirtilen sempozyum sırasında yapmış olduğu konuşmanın emniyet görevlilerince CD'ye alındıktan sonra çözümünün yapılması sonucu düzenlenen CD Çözüm Tutanağına itibar edilmesinin doğru olacağı düşünülerek anılan çözüm tutanağı incelenmiş, eylemin suç teşkil edip etmeyeceğinin ya da şüphelinin suç kastıyla davranıp davranmadığının belirlenmesi bakımından konuşmanın bütünlüğünün dikkate alınması zarureti karşısında tamamının açıklanması uygun görülen  çözüm tutanağına göre şüphelinin konuşmasında "...... Osmanlı İmparatorluğunun varisidir ve onun....(Anlaşılmadı) devamıdır.  Dolayısıyla bir imparatorluğun çöküşü ile birlikte bütün imparatorluk topraklarında içe doğru yani ana topraklara doğru bir göç olur ve bu göç bugün Türk demografisini Türk nüfusu yapısını ortaya çıkarmaktadır.  Mesela Balkanlardan ve Kafkasya'dan Anadolu'ya göç edenlerin yaklaşık sayısı yüzde kırktır Türk nüfusunun.  Bugün Türkiye Cumhuriyetindeki nüfusun yüzde kırka yakını Balkanlardan ve Kafkasya bölgesinden Anadolu'ya olan göçlerden meydana gelmektedir.  Şimdi bir şeyi çok iyi değerlendirmemiz ve bilmemiz gerekir.  Böylesine bir yapı ve imparatorluk bakiyesi olmamız tabi ki pek çok farklı milleti, milletten olan insanı da bünyemizde barındırıyor olmamız anlamına gelir.  Burada siyasetçilerin özellikle dikkat etmesi gereken bir konu vardır ki, bu da böyle bir yapıyı böyle bir nüfus grubunun mozaik olarak nitelendirilmemeleri gerekir.  Çünkü o insanlar o bölgelerden çekilirken zaten çok büyük bir bölümü Türk'tür, Türk asıllıdır.  Ama müslümanlığı kabul etmiş ve kendini Türk olarak hisseden insanlar Anadolu'ya geri dönmüştür.  Dolayısıyla bunları ayırt etmek ve bunları bir mozaik şeklinde nitelendirme aslında farkına varmadan ülke  içerisinde birtakım gruplaşmalara da yol açma anlamına gelir.  Dolayısıyla bu konularda siyasetçilerin özellikle çok dikkat etmeleri gerekir.  Nitekim biz zaman içerisinde geçmiş dönemlerde Türkiye'de özellikle Almanya'da yapılan bir araştırmada kırk yedi etnik gurup olduğu iddia ediliyordu.  Son zamanlarda da geçmişteki bazı Başbakanlar da dahil olmak üzere yirmi sekiz, yirmi yedi etnik gurup olduğu iddia ediliyor.  Bir defa böyle bir iddia söz konusu değil.  Hangi araştırmaya dayanıyorsunuz ve ne yapıyorsunuz, neye göre konuşuyorsunuz.  Yani siyasetçiler de konuşlarken adımlarını çok dikkatli atmak zorundadır.  Hele hele ülkeyi yöneten insanlar. Şimdi ben burada demin arkadaşımızın Atilla beyin söylediği bir şey vardı.  Siz Avşarcılık mı yapıyorsunuz.  Etnik bir çatışmaya meydan verecek bir araştırma içerisindemisiniz veya tavır içerisinde misiniz deniyor dedi.  Evet bazı kesimlerde böyle bir sözler söz konusu ediliyor.  Benim şu anda size biraz sonra sunacağım.  Anadolu'daki Türk aşiretleri ile daha doğrusu tüm aşiretlerle ilgili çalışmamda da aynı sorularla muhatap oldum.  Siz ülkeyi bölmez misiniz bu çalışmalarla dediler.  Şimdi insanların kimliğine sahip olması veya kimliklerini öğrenmeleri kadar güzeli bir şey yoktur.  Kim olduğunu bileceksiniz.  Bugün mesela Türkiye'de bir Kürt sorunu vardır deniyor. Kürtlerle ilgili bir takım şeylerden sözler sarf ediliyor.  Araştırmalarımızda şunu gördüm ki, pek çok bugün Kürt dediğimiz insanlar aslında Türkmen asıllı.  Yapısal olarak söylüyorum.  Ama bununla beraber bir şey daha ifade ediyorum.  Bu bunlar fantezi değil söyleyeceğim şey.  Bugün Kürt olarak bilinen hatta hatta şöyle söyleyeyim.  Kürt-Alevi olarak bilinen bir çok insan da maalesef Alevi dön şey, Ermeni dönmeleri ve TİKKO'nun içerisinde yer alan, PKK'nın içerisinde yer alan insanlarda bir çoğu bunlardan.  Yani bizim zannettiğimiz gibi bir Kürt hareketi değil PKK veya TİKKO hareketi.  Bütün bunları yabancı arşiv belgeleriyle, o tarihlerde yapılmış bir takım araştırmalarla söylüyorum.  Şimdi dolayısıyla Avşarları araştırmakla Avşarların kim olduğunu ortaya koymak bana göre herhangi bir ayırım veyahut da bölücülük olarak görülmemelidir.  Tam tersine Türk Milletinin kendi özüne dönüşünü, kendisini tanımasını sağlayacak önemli bir araştırma çalışmasıdır.  Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor.  Kültürünü kaybeden milletler başka milletlere....(Anlaşılmadı) olur, avı olur.  Şimdi biz Türk Milleti gerçekten şöyle bir bakın etrafımıza ilk aile yapımız ki bizim bana göre dünyanın en medeni aile yapısıdır, Türk aile yapısı.  Bundan ne kadar büyük bir yozlaşma olduğunu görebilirsiniz.  Ben şahsen rahmetli oldu babam.  Babamın karşısında hiçbir zaman ayaklarımı uzatarak veyahut da ayak ayak üstüne atarak oturduğumu hatırlamam.  Herhangi bir şekilde yüksek sesle konuştuğumu hatırlamam.  Ama günümüzde bakın aile yapımızda nasıl büyük değişiklikler meydana geldi.  Ama bütün Anadolu içerisinde ilginçtir ki bazı kesimler haricinde çok büyük kültür yozlaşması var.  Gençlerimiz geçmişi unutuyor, radyo istasyonlarına bakın radyo istasyonlarında neredeyse Türk Sanat Musikisi hiç kalmadı ve Türk Halk Musikisi nerdeyse bu radyolarda çalınmaz hale geldi.  Ötesine bakın, tabelalara bakın, ne kadarı Türkçe, ne kadarı yabancı dilde.  Bütün bunlar aslında kültürümüzdeki yozlaşmayı çok açık ve net bir şekide ortaya koyuyor.  Kendimize dönmemiz lazım, bir şeyleri ortaya koymamız lazım.  Geçenlerde Bitlis'ten bir arkadaş geldi bana.  Bize hocam biz Kürdüz, Hasaniler derler, aşiretimi görmek öğrenmek istiyorum dedi bana.  Biraz sonra bilgisayardan size resmen göstereceğim.  Hasaniler yazdım sadece ve düğmeye tekrar tıkladığımda, karşıma eski il yani Konya Karamana da bağlıdır.  Eski ilden Döğer boyundan çıktılar.  Şimdi kendisine de verdim.  Ama buna benzer o kadar çok insan çıkıyor ki.  Şimdi bu ne demektir.  Aslında Türkiye'nin tam tersine birliğini bozmak değil, birlik ve beraberliğini sağlamaya yönelik bir çalışma olarak nitelendirebilirsiniz bunu.  Evet Avşarlar sempozyumu inşallah çok başarılı geçecek ki bu başlangıç olacak.  Dulkadirli Türkmenleri, Bozulus Türkmenleri demiştir.  Bunların hepsinin içerisinde farklı Türk boyları vardır.  İşte bu boyların ilk böylesine büyük parçalanmaya başladığı dönem on beşinci, on altıncı yüzyıldır.  On beşten başlamıştır ama on altıncı yüzyıldır.  Bu sebepten o defterlerden yaptığımız araştırmalarda belli ölçüde  cemaatlerin hangi boya mensup oldukları ortaya çıkarılabilmektedir.  Böylece her bir cemaatin veya bugün...(Anlaşılamadı) olarak ailelerin veya aşiretlerin veya köylerin adlarından kişilerin kendilerinin hangi aşirete mensup oldukları ortaya çıkarılabilecektir.  İşte böylesine bir araştırma sonrasında şu ana kadar elde ettiğim ki biraz sonra göreceksiniz pek çok daha aşiret hangi boya mensup olduğu belirlenememiştir, belirlemeye çalışıyorum onu belirlediğimde sayı daha da yükselecektir.  Avşarlar bütün Anadolu'da Anadolu'da yerleşik olmayanlar olarak söylüyorum4439 aşiretin, cemaatin mensup olduğu çadır sayısı, hane veya çadır sayısı 117732'dir o tarihte.  Yüz on yedi bindir.  Yani en asgari olarak beşle çarpsanız her çadırda ...(Anlaşılamadı) bulunuyor deseniz ki çoğu ailelerde on kişi vardır.  Biliyorsunuz hele çadır hayatında biz bile on aileyiz.  Yani on kişiden meydana geliyoruz anne baba dışında şu an.  Dolayısıyla böyle beş bile deseniz altı yüz bin yapıyor Avşarların o tarihteki sayısı.  Yani 1500 ile 1600'lü yıllar arasındaki sayısı.  Günümüze kadar getirirseniz bunu en az yani altı yedi milyon on milyon civarina getirebilirsiniz demografi hesaplamalarıyla.  O tarihte bile 35904 erkek eli silah tutabilecek genç nüfusa sahip aşiret.  Şimdi bunlar nerede yerleşmişler.  Adana 930 cemaat aşiret var.  Ayas, Perendi, Dündarlı, Kınık, Hacılar, Karaisalı....(Anlaşılamadı) Payas, Sarıçam, Yüreğir gibi bölgelerinde bugün ilçe olmuştur bunların her biri.  910 cemaat halindedir.  25746 çadırdır Adana'daki Adana bölgesine Kozan'ı dahil etmedim.  Kozan çünkü o tarihte sancaktır.  Sancak olduğu için bugün ilçe anlamında değildir daha müstakildir.  Mesela kozan'da da bugün Adana bölgesidir.  373 cemaat vardır ve 10787 çadıra sahiptir.  Yine karşı Maraş olarak adlandırılan Kadirli'de bugün ki Kadirli bölgesinde 216 Avşar bunların hepsi Avşar cemaati yalnız Türkmen değil Türkmenlerin sayısı çok daha fazla göstereceğim.  216 cemaat vardı dedik.  İçel'de ki İçel dediğimiz bugün ki Mersin değildir.  Silifke merkezli olmak üzere hocamın da dediği gibi Mut, Ermenek her tarafı içerisine alan Gülnar o bölgeleri alan bölgedir.  Karataş, Mut, Silifke, Silindi, Kosun, Ulaş yani bugünkü Tarsus'a bağlı yerler de buraya girmektedir.  322 Avşar aşireti vardır.  Tarsus'ta 124 Avşar aşireti vardır.  Antakya'da 23, Maraş'ta ki en çok buradadır, 1370 Avşar aşireti vardır.  28594 çadırdır ki buraya Dulkadirli ulusu dediğimiz Dulkadirli Türkmenleri içerisinde olanlar da dahildir bunun içine.  Elbistan, Belkız, Camuslubel ve işte Güvercinlik,....(Anlaşılmadı) Kurupınar, Pazarcık, Zamantı, Zeytun gibi bölgelerde Avşarlar yaşıyor.  Antep'te 32, Ankara'da 91, Alanya'da 2, Aksaray'da 11, Akşehir'de 2, bunların bazıları işte Konya'ya bağlı, işte Karaman'a bağlı ama ben bugün müstakil olduğu için öyle ayrı aldım.  Aydın'da 34, Adıyaman'da 8 ki 199 çadır halinde.  Anamur'da 21, Beyşehir'de 7, Balıkesir'de 5, Biga'da 5, Birecik'te 15 Urfa Birecik, Bolu'da 43, Bozok'ta Yozgat bugün ki 102, Bursa'da 7, Divriği'de 5, Diyarbakır'da 66..."  şeklinde beyanlarda bulunduğu tespit edilmiştir.

Müştekilerin iddiaları, şüphelinin savunması, soruşturma evrakı kapsamındaki deliller ve eylemle ilişkili mevzuat değerlendirilmiş, Türkiye'nin taraf olduğu ve iç mevzuatın ayrılmaz bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa insan Hakları Mahkemesinin kararları ve uygulamaları incelenmiş, mevcut eylemin bilirkişi incelemesini gerektirmeyip tamamen hukuki bir değrlendirmeyle sonuca ulaşılabileceği düşünülerek bilirkişi incelemesine gerek görülmemiştir.

Şüphelinin eyleminin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 24, 25, 26, ve 27. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9 ve 10. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılarak bu doğrultudaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararların incelenmiş, anılan makemenin ifade özgürlüğüne bakışını gösteren karalarla birlkte özellikle Türkiye ile ilgili  karalarına bakıldığında ifade özgürlüğüne ileri derecede hoşgörü ile yaklaştığı, anılan mahkemenin ifade özgürlüğünü demokratik bir toplumun temel unsurlarından birisi olarak kabul ettiği, Türkiye'de mahkemelerce verilen kararlara karşı yapılan  başvurularda  savunulan görüşlerin  ve ortaya konulan düşüncelerin bazen "sanatsal bir ifade tarzı" (AİHM Karataş/Türkiye Kararı), bazen "akademik bir çalışma" (AHİM Başkaya-Okçuoğlu/Türkiye Kararı), bazen "bir sosyologun toplumdaki gelişmeleri  ve devletin köklerinin nasıl oluştuğunu açıklamaya çalışması" (AİHM Erdoğdu/İnce Türkiye Kararı) gibi gerekçelerle suç olarak kabul edilmemesi gerektiği sonucuna varırken bazı karalarında da kamu düzeni ve ülke bütünlüğüne zarar verici ifadelerin "edebi bir eserle açığa vurulması nedeniyle etkisinin sınırlı olduğu" (AİHM Polat/Türkiye Kararı), aynı mahiyetteki konuşmaların sınırlı bir dinleyici gurubuna karşı sarf edilmesi nedeniyle yine "kamu düzeni veya ülke bütünlüğü üzerindeki etkisinin kısıtlı bulunduğu" (AİHM Gerger/Türkiye Kararı), "düşük tirajlı bir gazeted yayınlanmış olma nedeniyle olumsuz etkilerinin asgari düzeyde kaldığı" (AİHM Okçuoğlu/Türkiye Kararı) gibi gerekçelerle söylenen sözlerin, söylendiği ortam, hitap edilen kitle, sözleri sarf edenin konumu ve ortaya konulan fikirlerin kamu düzeni  ve ülke bütünlüğüne etkisi gibi hususlara da dikkat edilmesi gerektiğini belirtmiş hatta Sürek4/Türkiye davasına konu olayda "Haberde Gerçek Yorum" isimli dergideki haber yorumunda Kürtlerin duygusunu uyandırmaya çalışan ve "şimdi hesaplaşma zamanıdır, asıl terörist Türkiye Cumhuriyetidir" şeklinde ifade kullanan yazarın bu sözlerini edebi bir üslup olarak değerlendirip şiddete başvuru çağırısı olarak nitelendirmediği tesbit edilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, uygulamaya ışık tutacak nitelikte olan ve bazı yerel mahkeme kararlarında emsal alınan Handyside-İngiltere kararında, ifade özgürlüğünün sadece itibar gören, zararsız ve önemsiz haber ve fikirler bakımından değil, aykırı, kural dışı, şaşırtıcı ve endişe verici cinsten olan fikir ve düşünceler için de geçerli olup, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereğinin bu olduğu görüşünü belirtmiş, benzer şekilde kanaatini Oveschlik/Avusturya davasında da tekrarlayarak "...ifade özgürlüğünün yalnız toplumda beğenilen fikir ve düşünceler açısından değil, toplumu sarsan ve şoka uğratan fikirler açısından da geçerli olduğu...." nu belirten mahkemenin ifade özgürlüğüne karşı yapılan müdahalenin "demokratik toplumda mutlak bir gereklilik olup olmadığı" ve "orantılı" olup olmadığına özellikle dikkat ederken yerel mahkemelerce verilen cezanın aşarı yüksek olmasını bile bu özgürlüğe müdahale olarak görmüş, genel bakış açısı olarak "bir düşünce ne kadar zararlı, tehlikeli olarak görülse de yasaklama ile değil fikri doğuran gerçeklerle mücadele edilir" mantığıyla olayları değerlendirdiği, ifade özgürlüğünü demokratik bir toplumun asli temellerinden biri olarak gören mahkemenin bu özgürlüğü toplumun ilerlemesinin ve bireyin gelişmesinin temel koşullarından birini oluşturduğunu kabul ettiği tesbit edilmiş, toplumda itibar gören, zararsız, olumlu karşılanan, kimseye saldırgan gelmeyen ya da insanların kayıtsız kalabildiği fikir ve görüşlerin korunmaya ihtiyacı olmayıp fikir özgürlüğünün özellikle de başkalarının çıkarlarına zarar verme tehlikesi taşıyan ya da fiilen zarar veren, çoğunluğu ya da belirli bir topluluğu sarsıcı gelecek türden olan, ağır ve abartılı bir dille ifade edilmiş olan kanaat ve fikirleri koruduğu dikkate alındığında mahkemenin anılan karalarının isabetli olduğu sonucuna varılmıştır.

Şüphelinin mevcut sözleri "ırk ayrımcılığı yaparak halkı kin ve düşmanlığa tahrik" ve "hakaret" suçlarını işlediği iddia olunduğundan mevcut iddialara göre eylemin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği düşünülmüş, sözlerin hakaret oluşturduğu yönündeki iddianın kabulünün mümkün olmadığı zira toplumun bir kesimine "Ermeni dönmesi" şeklinde hitabın muhatap kesim açısından hakaret olduğunun kabulü halinde, varılan bu sonuç tartışmaya açık olacakken, özellikle bu kez Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı olup üniter yapı içerisinde hiçbir ayırıma tabii tutulmadan yüzyıllardır yaşadığı ülke olan Türkiye'nin sevinç, keder ve acılarına ortak olmuş olan Ermeni kökenli vatandaşlar açısından açık bir hakaret olacağı, soy olarak Ermeni kökenli olmasa da bir kimseye Ermeni kökenli ya da Ermeni'den dönme şeklinde sözleri hakaret kabul etmenin işte bu durumda tartışmasız bir hakaret olacağı, terör örgütlerine katılımın toplumun belli bir kesiminde daha yoğun olduğunu iddia etmeyi hakaret kabul etmenin de makul bir sonuç olamayacağı, zaten şüphelinin belli bir toplum kesiminin tamamını hedef almadığının belli olduğu sonucuna varılmıştır.

Şüphelinin eyleminin "ırk ayrımı yapmak suretiyle halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunu tartışırken şüphelinin uzmanlık alanı, yapmakta olduğu görevin niteliği, mevcut konuşmanın yapıldığı ortam, hitap edilen kitle, konuşmanın kamu düzeni ve ülke bütünlüğü üzerindeki etkisi, konuşmanın tamamına hakim olan fikir bütünlüğü ve ortaya konulan fikirlere müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, tarihçi olan şüphelinin "Türk Tarihinde ve Kültüründe Avşarlar Sempozyumu"nda konuşmacı olarak bulunmasının doğal ve sempozyumun amacına elverişli olduğu, Türkiye Cumhuriyetinin sürekli ifade edilen üniter yapısı, sarf edilen görüşlerin ülkenin uzun yıllardır devam eden mücadele, terörün kaynakları, terörü teşvik ve tahrik eden güçlerin toplumdaki gruplaşmaya uygun farlılıkları büyütme ve keskinleştirme gayretleri, her yönden ilişkili bulunan Avrupa Birliği ve diğer ülkelerle ilişkilerde Türkiye'ye karşı güncelliği devam ettirilen iddia ve ithamlarla birlikte değerlendirme yapıldığında şüphelinin fikirlerinin kamuyu derinden ilgilendirdiği ve bu durum karşısında şüphelinin beyanlarının kendi uzmanlık alanına ilişkin olup akademik çalışma ürünü olduğunu kabul etmek gerektiği, bu bağlamda yapmış olduğu görevin niteliği de dikkate alındığında şüphelinin halkı bilgilendirme görevini yerine getirip halkın da bilgilenme ihtiyacının karşılandığı, şüphelinin beyanlarının yalan ve kasıtlı olduğunun müştekilerce iddia edilmediği gibi karşı fikirlerin de ileri sürülmediği, esasen şüphelinin konuşmasında ileri sürdüğü görüşlerin doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konulamayacak nitelikteki değer yargıları olmaktan öte kanıtlamaya müsait bir olgu olduğu, en azından şüphelinin iddalarının bu doğrultuda bulunduğu dikkate alındığında şüpheliye iddialarını ispata yönelik hiçbir delil sorulmadan doğrudan suçlayıp, suç kastıyla davrandığını ileri süremenin ön yargılı bir davranış olarak değerlendirilebileceği gibi iddiaların dayanaklarıyla ilgilei olarak deliller ileri süren şüphelinin mevcut iddialarını ispatlayamayacağının kabul edilmesi halinde bile kendisinin buna inanmış olması karşısında suç kastıyla davrandığını ileri sürmenin mümkün olamaycağı, şüphelinin konuşmasının tamamı incelenerek konuşma bütünlüğü dikkate alındığında toplumda ayrışmayı değil bütünleşmeyi ve birleştiriciliği savunduğu, en azından toplumu kin ve düşmanlığa teşvik ve thrik etmek düşüncesiyle davrandığını düşünen dava açmayı haklı gösterecek delillerin mevcut olmadığı, süphelinin sınırlı bir topluluğa hitap ettiği dikkate alındığında hakarete maruz kaldığı iddia olunan kitlenin büyüklüğüne rağmen kamu düzeni ve ülke bütünlüğü aleyhine dikkate değer bir etkisinin olamaycağı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin karalarında belirttiği gibi etkinin sınırlı olup müdahalenin "demokratik bir toplumda gerekli" kabul edilemeyeceği sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Açıklanan gerekçe karşısında müsnet suçlardan dolayı şüpheli hakkında  kovuşturmaya yer olmadığına, emanetin 2007/2383 sırasında kayıtlı bulunan bir adet CD'nin soruşturma evrakı içerisinde muhafazasına, kararın birer suretinin müştekilere ve savunmasına başvurulan şüpheliye tebliğine, şüphelinin Başbakanlık Makamına bağlı kurumda görev yapmakta olması nedeniyle kararın bir suretinin Başbakanlık Makamına gönderlmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 günlük itiraz süresi içerisinde Boğazlıya Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na itiracda bulunulabileceğine, CMK 172 ve devamı maddeleri gereğince itirazı kabil olmak üzere karar verildi.30.10.2007    

İSMAİL DALAN 32634
Cumhuriyet Başsavcı vekili
(mühür ve imza)

GÜNEYPORT - 06 Ocak 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.