Yüzleşilmeyen Tarih

Yüzleşilmeyen Tarih

Yüzleşilmeyen Tarih Tarih 19 Aralık 1978. Günlerden Salı. Saat 20.45. Büyük bir gürültüyle sarsıldı Maraş Çiçek...

A+A-

Yüzleşilmeyen TarihYüzleşilmeyen Tarih
 
Tarih 19 Aralık 1978. Günlerden Salı. Saat 20.45. Büyük bir gürültüyle sarsıldı Maraş Çiçek Sineması.  Perdede boşrolünü Cüney Arkın"ın oynadığı "Güneş Ne Zaman Doğacak" filmi. Çiçek sinemasındaki patlamanın ardından üç gün boyunca hem Maraş hem de bütün Türkiye karanlığa gömüldü. Katliamın üzerinden tam 30 yıl geçti. Üzerinden geçen yıllara karşın, katliamın, devletin eliyle gerçekleştirildiği düşüncesi hiç değişmedi. Bu düşünceyi, Başbakan Bülent Ecevit"in özel arşivinden çıkan "gizli"  bir belge de ispatlamıştı. O gün yaşananlar son olmadı. “Maraş’ın katilleri açığa çıksaydı Sivas yaşanmazdı” benzeri cümleleri ne kadar çok kurar olduk. Mesela, “Susurluk aydınlatılsaydı Şemdinli olmazdı” ya da “Şemdinli aydınlatılsaydı Ergenekon…” Evet ne tarihimizle yüzleşebiliyoruz ne de bugünümüzü değerlendirebiliyoruz. Katliamlar ve acılar sanki kadermiş gibi yaşanıyor ülkemizde. Tarihle yüzleşmek yerine sorunları görmezden gelme ise bir diğer toplumsal özelliğimiz. Maraş katliamının sanıkları Alevi politikaları belirlemeye ve açılımlar yapmaya niyetli.  Madımak Oteli’nin dumanı hâlâ tüterken, AKP Alevi açılımı yapmaya kalkıyor. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu ve çeşitli duyarlı STK’e Maraş Katliamı belgelerinin açıklanması, yaşayan tanıkların dinlenmesi ve sorumluların bulunması için bugün Adana"da alanlara çıkıp taleplerini bir kez daha dile getirecekler.  Bu insanlar bir şey daha istiyor: Yeni katliamlar olmaması için eskiyi unutma!

CAHİT AKÇAM / DOSTLUK YARDIMLAŞMA VAKFI YÖNETİM KURULU BAŞKANI

Maraş Katliamı’nın belgesel filmini çeken Cahit Akçam ‘1978 yılının Aralık ayında Kahramanmaraş’ta yaşanan dramın unutulmaması, hem yakın tarihimizi öğrenmemizi sağlayacak hem de katliamcı, linç kültüründen beslenen gerici ve faşist odakların bir kez daha sahneye çıkmasına izin verilmemesini sağlayacak’...

» Bugün Türkiye"nin katliam dosyalarına baktığımızda içler acısı görüntülerle karşılaşıyoruz. Bunların en ağırı Maraş"tı biliyorsunuz. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen hesabı sorulmadığı gibi sonrasında üzerine yeni katliamlar eklendi. Siz Maraş ile ilgili olarak bir duyarlılık gösterip belgesel hazırladınız. Sizi bu sürece götüren neden neydi?

Maraş Katliamı belgeseli “Unutturulanlar” adlı belgesel dizisinin bir parçası olarak gerçekleştirildi. “Unutturulanlar” belgesel dizisi 12 Eylülcülerin unutturmaya ve örtbas etmeye çalıştığı bir dönemin gerçeklerini yansıtmaya çalışan kolektif bir çalışmanın ürünüdür. Bu kolektif çalışmayı planlayan ve oluşturdukları fonla gerçekleşmesini sağlayanlar Dostluk Yardımlaşma Vakfı’nın üyeleridir. Bu belgeseller kolektif inisiyatifte yer alan 500"e yakın insanın aynı zamanda kendi tarihsel geçmişleri de olan 1975-80 döneminin onurlu antifaşist mücadelesine karşı taşıdıkları saygının ve vicdani bir borcun ürünü olarak da değerlendirilebilir. Belgeselleri asıl anlamlı kılan ise, toplumsal yaşamımızı hâlâ belirlemeye devam eden 12 Eylül rejiminin topluma dayattığı resmi tarih söylemine karşı sivil-sözlü bir tarih oluşturma çabasına bir katkı niteliği taşımasıdır. Dizide yer alan bölüm başlıkları 1)Fatsa Gerçeği, 2)Yeraltı Maden-İş Sendikası/Yeni Çeltek, 3)Maraş Katliamı 4)Tariş, Çimentepe, Gültepe Direnişleri’ dir.

Maraş Katliamı belgeseli üzeri örtülen ve hep unutturulmaya çalışılan tüm bu gerçekleri doğrudan katliamın tanık ve mağdurlarının ağzından anlatıyor. Maraş Katliamı’nın ve onun arkasında yatan gerçeklerin unutulmamasına katkıda bulunmak istedik. İstedik ki, bugünün ve geleceğin kuşakları, bu ülkede “ Milliyetçilik- Muhafazakârlık” adına,”Toplumsal Huzurun Sağlanması” adına, “Memleketin Komünist Tehlikesinden Kurtarılması” adına bu ülke insanlarının nasıl acımasızca ve toplu olarak katledildiğini ve bu insanlık dışı olayın gerçek sorumlularının bulunmasını devletin nasıl bilerek engellendiğini; 12 Eylül döneminin Maraş Sıkıyönetim Komutanı Yusuf Haznedaroğlu’nun MHP ve Ülkü Ocaklı militanların bizzat yer aldığı bu faşist katliamı solculara yamamak için nasıl özel bir gayret sarfettiğini öğrensin istedik.

» Türkiye belleksiz bir toplum. Üzerinden 31 yıl geçmiş bir katliam var. Bu yıllar içinde nasıl bir değişim gözlemlediniz? Ve asıl olarak Maraş"la ile ilgili belgeseli çekerken en çok etkileyen kare neydi? Bu sürece hazırlanırken ve sonrasında kendinizde nasıl bir değişim gözlemlediniz?

Ne yazık ki, Maraş Katliamı’nın üzerinden geçen zaman dilimi içinde bu katliamın bu ülke için, bu ülkenin devleti için bir ders olamadığına tanıklık ettik. 1978’de Maraş’ta yüzlerce alevi ve solcu yurttaşının katledilmesine, 4 gün boyunca evlerinin yakılarak talan edilmesine seyirci kalan devlet Madımak Oteli’nin aleve verilerek yine alevi ve solcu onlarca yurttaşının dumandan boğularak öldürülmesini sadece izlemekle yetinmiştir. Nasıl ki, Maraş Katliamı’nın gerçek failleri bir türlü bulunamadı.”

Bana göre Maraş katliamının tertipçileri yalnızca sıkıyönetim ilan ettirerek 12 Eylül açık faşizmine giden yolda çok önemli bir mesafe katetmekle kalmadılar. Katliamın uzun vadeli ve kalıcı etkileri sonraki yıllarda çok daha ağır sonuçlarıyla ortaya çıktı. Sivas, Malatya, Elazığ , Maraş gibi 12 Eylül 1980 öncesinde Alevi yurttaşların önemli bir nüfusa sahip oldukları, bir anlamda Alevilikle de özdeşleşmiş olan, sol ve demokrat yanları ağır basan kentler bugün bu özelliğini yitirmişlerdir. Gerek 12 Eylül 80 öncesindeki faşist katliam ve tertipler gerekse de 12 Eylül 1980’nin faşist askeri yönetiminin izlediği, baskı, işkence ve sindirme politikaları yüzünden Alevi ve solcu yurttaşlarımız bu kentleri terketmek zorunda kalmışlardır.

1978 yılının Aralık ayında Kahramanmaraş’ta yaşanan dramın unutulmaması, hem yakın tarihimizi öğrenmemizi sağlayacak hem de katliamcı, linç kültüründen beslenen gerici ve faşist odakların bir kez daha sahneye çıkmasına izin verilmemesini sağlayacak. Dün Maraş, Sivas ve Çorum gibi kentlerde “Alevilik-Sünnilik çatışması” demagojisiyle katliamlar yaratanların bugün de “Kürt-Türk çatışması” adı altında yeni katliamlar tertiplemeye çalıştıkları bir gerçektir. Toplumumuzun Maraş Katliamı gibi benzer katliamlardan gereken dersi çıkarttığının en somut sonucu bu yeni tertiplerin boşa çıkarılması olacaktır.

Bu belgeselin hazırlanması sürecinde beni en çok etkileyen konu, 12 Eylül öncesinde benim de biliyor olmama rağmen çokca belleğimde yer etmemiş olan ve Maraş Katliamı’nın belki de hâlâ bilinmeyen ya da öne çıkarılmayan bir yönünün bir kez daha ayırdına varmak oldu. Maraş Katliamı bir yandan acımasız bir vahşeti ve bu vahşet karşısında çaresizlik içinde kalmış binlerce insanın dramını ortaya koyarken bir diğer yandan direnen insanların katliamın büyümesine nasıl engel olduklarına da bir örnek teşkil etmektedir. Maraş’ın devrimcileri, yurtsevereleri Yörükselim Mahallesi’nin girişine kurdukları barikatların arkasında ellerindeki sınırlı olanaklarla günlerce direnmişler ve faşist saldırganların Alevi ve solcuların en yoğun olarak bulunduğu bu mahalleye girmelerine izin vermemişlerdir. Yine aynı şekilde Karamaraş adlı mahallede de halk ve devrimciler barikatlar kurarak faşistlerin mahallede gerçekleştirecekleri bir katliama izin vermemişlerdir. Bu direnişin gerçekleşmesinde büyük payı olan Mehmet Mengücek adlı köy muhtarını burada bir kez daha saygıyla anmak isterim. Mehmet Mengücek çarpıştığı barikatın arkasındayken yaralanmış ve olay yerine gelen güvenlik güçleri saldırganlar yakalamak yerine yaralı haldeki Mehmet Mengücek’i vurarak öldürmüşlerdir. Maraş’ta katliama uğrayan insanların çoğu Maraş’ın değişik mahallelerinde dağınık olarak oturan ve hiçbir direnme olanağı olmayan Alevi ve solcu yurttaşlarımızdır. Buna karşılık direnişin gerçekleştirildiği Yörükselim ve Karamaraş gibi mahallelerde çok az sayıda insan yaşamını yitirmiştir. Bu gerçek, faşist saldırganlığa ve tertiplere karşı direnmenin nelere kadir olabildiğinin en somut göstergesidir.

***

Alevi açılımında katliama değinilmiyor

ALİ KENANOĞLU / HUBYAR ALEVİ KÜLTÜR DERNEĞİ BAŞKANI

Maraş Katliamı’nı yaratan zihniyetin hâlâ geçerliliğini koruduğunu ve toplumsal barışın sağlanması için zihniyetin değişmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye"deki hâkim fikrin suçluları bulmak ve sorunları çözmek değil birtakım yapılmış katliamları örtbas etmek üzerine kurulu olduğuna dikkat çeken Kenanoğlu, “30 yıl önceki katliamı oluşturan zihniyetin gerekçeleri bugün hâlâ katliamı yaratanların beyinlerinde tazeliğini koruyor. Hem devletin zihniyeti ve olaya bakış açısından, toplumdaki katliamın tetikçiliğini yapanlar açısından çok fazla değişen bir şey yok. Katliamın hazırlayıcıları, senaryoyu çizenler bir taraftan karanlıklığını korurken, diğer taraftan katliamın tetikçiliğini yapanlar, isim ve soyadlarını değiştirerek parlamentoda milletvekili olarak yer aldılar.” dedi.

Maraş Katliamı’nın etkisinin tüm bu nedenlerden dolayı Alevi toplumunun belleğinde tazeliğini koruduğunu düşünen HSAKD Genel Başkanı, “Adana"da yapılacak olan mitingde tüm bu nedenlerden dolayı yapılıyor. 30 yıl içerisinde bunun vicdani muhasebesi, hukuki ve siyasi hesabı verilmediği için biz bu iktidardan bu dosyanın yeniden açılarak vicdanlarda bir rahatlama oluşturmasından yanayız. Diğer taraftan da toplumsal barışın sağlanması için de bu gerekli. Çünkü katliamları ve acıları yok sayarak, unutarak toplumsal bir barış sağlanamaz. Avrupa ülkelerinde ve gelişmiş demokrasilerde de bunun örnekleri var. Katliamlar kabul edilir, özür dilenir, gerekleri yapılır, sorumluları bulunur ve cezaları verilir. Ama bizde bu durum tam tersine işliyor” şeklinde konuştu. Hükümetin ya da parlamentodaki partilerin Alevi açılımında katliamlara değinmediğini belirten Kenanoğlu, “Madımak Otelinin müze olmasını da tüm katliamların bir sembolü ve özrü olarak görüyoruz.” dedi.

***

TANIKLAR

» DERVİŞ YUSUFOĞLU: Olayın tanıklarından Derviş Yusufoğlu aradan 30 geçmesine rağmen hafızasında kalanları anlatırken tam anlamıyla bir şok geçirdiğini söylüyor. Olayların yaşandığı zaman Ankara"da yaşayan Yusufoğlu babasını ve aynı köyde yaşayan yakınlarını kaybediyor. O bölge insanının nasıl bir travma yaşadığını şöyle anlatıyor; "Gittiğimde ölü bir kent ve adım başı cenazeler vardı. Hayatta kalanları devletin bloklarına yerleştirmişlerdi. Blokların etrafı askerler tarafından çevrilmiş ve insanların bir kısmını yakınlarının yanına gönderirken öğrencileri de çeşitli yatakhanelere yerleştiriyorlardı." Böylece aslında sürgün hayatların bir başlangıcının yaşandığını vurguluyor. Kıbrıs"a 3 saatte çıkarma yapan devletin Maraş"ta yaşananlara üç gün boyunca müdahale edemediğini şaşkınlıkla karşıladığını söyleyen Yusufoğlu, bu ülkede her kıyımın ardından yeni bir kıyımın olmasının bilinçli bir şekilde yapıldığını ve bu yaşananları unutturmaya çalıştıklarını söylüyor. "Devletin çıkıp bir anlamda o gün yaşanan olaylara o günkü koşullarda engel olamadık, demesinin belki de kaybolan güvenin tekrar kazanılmasında yardımcı olacağını da vurgulayan Yusufoğlu "Maalesef hâlâ bunu anlamak istemiyorlar ve bir bakıma bize hafıza kaybı yaşatmaya çalışıyorlar."

» ALİ DOĞAN: Diğer bir tanık olan Ali Doğan ise herkes yerini yurdunu terk etti diye sözlerine başlıyor “Ben kendi doğup büyüdüğüm yerden zorunlu olarak Mersin"e göç ettim. Bugün bir Süryani arkadaşımın bu ülkeden çeşitli nedenlerle gitmesi, onun çektiği ısdırapı ne ise benim ısdırabım da aynı. Bu toprakların gerçek sahibi bizleriz ve buna sahip çıkmamız, bu tür galeyanlara gelmememiz lazım’ diyor. Kardeşliğin, dostluğun ve çoğulculuğun korunmasının talep ederken "Yeter artık gülümüzü soldurmasınlar" diyor.

Bu konuda artık dostlukla bir arada yaşamanın önemini vurgularken "O gün kim kaybolduysa bizim yakınımız, akrabamız, komşumuzdu. Genel felsefemiz bu bizim. Bu gibi olayların ülkemizde hiç olmamasını arzu ederiz ama maalesef gerek içten gerekse dış tahrikler nedeniyle gizli bir el bu insanları kardeşi kardeşe vurdurdu. Bunu çeşitli periyotlar yapmanın bir şekilde yolunu buldular." derken aslında halkın birbiriyle hiçbir sorununun olmadığını dile getiriyor. Doğan "Sünni, Alevi çatışmasına dönüştüren bir mekanizma çalışıyor bu ülkede. Temel olan insan sevgisi Alevinin eli tutulmaz, kestiği yenmez gibi ele avuca sığmayacak bilimin, insanlığın, hiçbir şeyin kabul etmediği iftiralar büyüdü bu toplumda. Biz bunun toplumda bitmesini arzu ediyoruz.

Elbette ki unutulmuyor ve gözümüzün önünden o fotoğraf kareleri geçiyor. O günlerin tekrar geri gelmemesi birinci temennimiz. Burada hiç kimse kârlı çıkmadı. O günde kimse kârlı çıkmadı, bundan sonrada bu tür tahriklere kapılarak kimse karlı çıkmaz. Biz barış, sevgi olsun istiyoruz. Ekonomik kalkınmayı istiyoruz. İnsanların artık açlıktan susuzluktan kurtulmasını istiyoruz. Batı devletlerinin uygarlığının üstündeki bir uygarlığa layık bir toplumuz biz. Var olan bir şeyi yok etmenin hiçbir anlamı yoktur. Bu gerekse kültürel bir konuda olsun, gerekse dinsel bir konuda olsun.

Mademki vardır hepimiz birbirimize saygı göstermek zorundayız. Birbirimizi ötelemeyeceğiz. Beraber birlikte hareket etmek zorundayız" diyerek dostluk mesajları veriyor.

***

Alevilerin ne istediklerine Alevi toplumu karar vermeli

CAFER SOLGUN / YAZAR

Yazar Cafer Solgun Maraş Katliamı"nın bütün toplum açısından yüzleşilmekte geç kalınmış acı olaylardan biri olduğunu söyledi. Katliamın yıldönümünde sol demokratik, Alevi örgütleri konuyla ilgili olan ve duyarlı olan kitle örgütlerinin açıklamalar, kınamalar yaptığını ve meselenin geçiştirildiğini belirten Solgun, "Ne Türkiye devleti bir adım atar, ne de Türkiye toplumu adına meseleyle yüzleşmek adına kayda değer bir adım atılır” dedi. Solgun, Aleviler’in bu sene eşit yurttaşlık talebiyle sokaklara çıkmasından ve haklarını talep etmesinden ise umutlu. “Bu sene biraz değişik olacağını ümit ediyorum. Uzun yıllar sonra ilk defa Aleviler eşit yurttaşlık istemiyle sokaklara çıktılar. Adana"da katliamın yıl dönümünde miting gerçekleştirilecek” diyen yazar Solgun, "Artık devletin ve ülkeye yönetenlerin bu sesi duyması, yanı sıra toplumun da bu sese kulak vermesi" gerektiğini vurguladı. Maraş katliamını anmanın ve kınamanın sadece Alevilerin göreviymiş gibi bir algı yaratılmasından rahatsız olan Cafer Solgun, " Bu çok yanlış bir algı. Alevi, solcu olmayan yurttaşların da yüzleşmesi gereken bir olay. Bu tür olayların belgesi olmaz derler fakat katliamın belgesi de var. Dönemin başbakanı olan Bülent Ecevit öldükten sonra kişisel arşivinden devletin resmi istihbarat kurumu tarafından kendisine gönderilmiş olan belge ortaya çıktı. O belgede dikkat çeken cümle şu: ‘Maraş katliamı MİT içerisindeki MHP kanadının ve ülkücülerin ortak tertibidir." Katliamın sorumlusu derin devlet, Ergenekon ve bu zihniyettir. Bu ve benzer katliamlarda birtakım sıradan insanların ilkel güdüleri galeyana getirildi. Bu yönünün de gündeme getirilmesi lazım. 6-7 Eylül olayları, Atatürk"ün evine bomba atıldı diye insanlar galeyana getirildi. Maraş katliamı Aleviler, solcuların sinemaya bomba attıkları iddiaları üzerine başladı. Yıllar sonra Sivas Katliamı "din elden gidiyor" diye birtakım kişiler tarafından başlatıldı. Bunlar gösteriyor ki bizim toplumumuzda galeyana gelmeye müsait ve ilkel güdülere sahip insanlarımız var. Bu tür katliamlarla yüzleşmek ve gerçeği ortaya çıkarmak için toplumun geri kalan kesimleri de duyarlılık göstermeli” sözleriyle olayın insani boyutuna dikkat çekti. AKP"nin Alevi açılımının da samimiyetten uzak olduğunu ve fiyaskoyla sonuçlandığını ifade eden Yazar Cafer Solgun şu önerilerde bulundu:

"Eğer ciddi bir açılım yapılmak isteniyorsa reform konusu olarak ele alınması lazım. Devlet katliam düzeyine varan uygulamalardan dolayı özür dilemeli. Bir diğer konu da Alevilerin ne istediğine Alevi toplumu karar vermeli. Gerçeklerle yüzleşmeden sağlıklı ve kalıcı bir çözüm sürecine girilmesi mümkün değil. Maraş katliamı sadece Aleviler açısından değil bütün toplum açısından yüzleşilmesi gereken ve yüzleşilmesinde geç kalınmış acı olaylardandır.”

***

Katliama seyirci kalan devlet asıl sorumludur

ALİ BALKIZ / ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU GENEL BAŞKANI

Bu toprakların çokça katliam gördüğünü ve Türkiye"de her olayın çözümünü bir katliamla da arandığını söyledi.

30 yıl önce Maraş"ta yaşananların insanlık tarihinin kendi halkına yaptığı en kalleş katliam olduğunu söyleyen Balkız “Maraş"ta asker kıtalarının gözü önünde vatandaşlarımız savunmasız, korumasız, suçsuz, günahsız katledildi. Alevi halkının bir provakasyon sonucu katledilmesine seyirci kalan devlet asıl sorumludur. Hamile kadınların karınlarını bıçaklarla süngülerle deşip parçalamak insan vicdanıyla bağdaşmaz ve izah edilemez. Ama şu noktada yapılması gereken devlet, bu devletin güvenlik güçleri, polisi, jandarması, askeri, valisinin sorgulanmasıdır” diyor.

BİZ KORKULARLA YETİŞTİRİLDİK

30 yıl sonra Adana"da ilk kez Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin önderlik yaptığı mitingde benzer katliamlar olmasın diye alanlara çıkacaklarını söyleyen Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı, “Katliamı protesto edeceğiz ve katillerinin yakalanmasını, yargılanmasını ve gereken cezayı almasını dileyeceğiz” derken ‘Madımak katliamının hiç peşini bırakmadan 15 yıl süre ile mahkeme koridorlarında davanın takipçisi olduklarını da dile getiriyor.

O gün katliamda başrol oynayanların o katliamı hazırlayanlarca terfi edildiklerini, milletvekili olarak mükafatlandırıldıklarını söyleyen Genel Başkan Balkız Türkiye"nin toplumsal olaylar karşısından gösterdiği duyarlılığı şu sözlerle eleştirdi;

"Bakın o yarım ada Yunanistan"a. Kendi Kenan Evrenlerini yakalarından tutup yargıcın karşısına çıkartan insanların yaşadığı bir ülke. Bizde öyle bir gelenek yoktur ne yazık ki. Biz korkularla yetiştik. Kim korkusunu yenip kırabildiyse bu toplumda başını ezerek yok etmeye çalışıyoruz.

Yunanistan’da 15 yaşında bir çocuğun öldürülmesi sonucunda o yaşıtlarının, ağabeylerinin verdiği mücadeleye bakın bir de bizde son bir yıl içerisinde polis tarafından öldürülen gençlerimiz karşısında toplumumuzun, siyasilerimizin, devletimizin, aydınlarımızın takındığı tavra bakın."

***

Geçmişimizi unutmazsak geleceğimizi iyi kurabiliriz

KEMAL DERİN / AVUKAT

1978"de yaşanan Maraş olaylarının 12 Eylül için bir hazırlık olduğunu bir kez daha dile getiren Avukat Kemal Derin “Halkların veya farklı inanç guruplarının bir arada yaşaması devam ederken bir fitil atılıyor ve ortalık karıştırılarak 12 Eylül"e zemin hazırlanıyor.

Günümüzde de milliyetçilik yükseliyor. Yine insanları birbirine kırdırma planları yapılıyor. Geçmişimizi unutmazsak eğer geleceğimizi daha iyi birlikteliklerle kurabileceğimize inanıyorum”diyor. Avukat Derin, bu yılda yine dostluk için, beraberce daha sağlam bir gelecek için, Maraş gibi olayların yaşanmaması için bir kez daha alanlarda olacaklarını söylüyor.

HAZIRLAYANLAR: CANAN AYDIN - OZAN BİLİR
BİRGÜN / 21 Aralık 2008

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.