Alevi açılımında "eksen" kayması...

Alevi açılımında "eksen" kayması...

Alevi açılımında "eksen" kayması…CAFER SOLGUN * / Alevilerden çok, Diyanet’ten ve ilahiyatçı katılımcılardan...

A+A-

Alevi açılımında "eksen" kayması…Alevi açılımında "eksen" kayması…

CAFER SOLGUN * / Alevilerden çok, Diyanet’ten ve ilahiyatçı katılımcılardan gelen “kaygı ve endişe” beyanlarının dikkate alınmış olması açılımda bir “eksen” kaymasını işaret ediyor.

Geçtiğimiz günlerde yedincisi yapılan Alevi Çalıştayı sonrasında hazırlanacak raporun hükümete sunulacağı ve bu raporun sorunun çözümü açısından bir “yol haritası” işlevi göreceği biliniyordu. Söz konusu rapor bir “önrapor” olarak hazırlandı ve hükümete sunuldu. “Detaylı” raporun ise mart ayında tamamlanacağı belirtiliyor.

Hazırlanan raporun tamamı açısından belirtilmesi gereken birkaç temel öneme sahip husus var. Bunlardan ilki, Aleviliğin “tanımlanması” konusu olmaktadır.

Başından beri bu yönde bir talep ve beklenti içerisinde olan Alevi örgütleri olmakla beraber, Alevi örgütlerinin büyük çoğunluğu bu konuda kesin ve ciddi bir hassasiyet göstermişler, bizzat bakan Faruk Çelik de bu yöndeki itirazları haklı gördüklerini belirten bir tutum takınmıştı.

Tanım” veya “tarif” konusu özellikle Alevi çalıştaylarının her ikisinde tartışmalara katılmış biri olarak, gerek moderatörlüğü yürüten Sayın Necdet Subaşı, gerekse de sayın Faruk Çelik tarafından “Alevileri asla tarif etmeyeceğiz, bu bizim işimiz değil” diyen bir yaklaşım gösterildiğini biliyorum. Bu nedenle hazırlanan önraporda bu yönde bir gayretkeşlik gösterilmesini anlayabilme olanağı yok.

Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi, Madımak Oteli’nin müze olarak düzenlenmesi, zorunlu din derslerinin kaldırılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi gibi Alevilerin neredeyse tam bir mutabakatla dile getirdikleri taleplerle ilgili olarak da, rapora damgasını vuran anlayış, bu taleplerin gereğinin yerine getirilmesinden çok, “kaygı ve endişelerin” ifade edilmesi olmuş.

Burada temel bir sorun var. O da Alevilerden çok, bu istemlerin yerine getirilmesine ilişkin Diyanet ve İlahiyatçı katılımcılardan gelen “kaygı ve endişe” beyanlarının dikkate alınmış olmasıdır. Bu, bir “eksen” kaymasıdır…  

Yol haritasının netleşmesi

Oysa unutulmaması gereken, Alevi çalıştayları ile “tarihi” bir adım atılarak yaşanan sorunun mevcudiyetinin teyit edilmiş olması ve “nasıl” çözüleceği konusunda toplumsal bir uzlaşı ortamı yaratılmaya çalışılmasıdır. Sorunu bu bağlamdan çıkarıp, adeta “bu talepleri belirtilen şekliyle yerine getirirsek başka sorunlar çıkar” dercesine bir “kaygı” ile hareket edilmesi, sorunu çözmek şöyle dursun, mevcut güvensizliği daha da derinleştirmeye hizmet edecektir.

Yeniden başa sarmak pahasına şu sorunun cevabını herkes durduğu yerden vermek durumundadır: Kaynağını Türkiye’de yaşayan herkesin etnik olarak Türk, dini olarak (gayrımüslimler dışında) Sünni ve ideolojik olarak Kemalist olduğunu varsayan, bunu varsaymakla da kalmayıp dayatan inkârcı resmi ideolojide bulan bir Alevi sorunumuz var mıdır, yok mudur?

Alevi çalıştaylarının hareket noktası, bu sorunun varlığının daha fazla görmezden gelinmeyip kabullenilmesi ve ilk defa devletin Alevileri dinleyerek bir “yol haritasını” netleştirmek istemesi idi.

Söz konusu yol haritası, Alevilerin bazı nüanslar dışında üzerinde uzlaştıkları taleplerin “çözüm” gündemine alınması ile büyük ölçüde netleşmiş durumda idi.

Hatırlatmak gerekir ki, “kaygı ve endişe” konusu olan cemevleri uzun süredir fiilen bir “ibadethane”dir zaten. Sorun bunun yasal statüye kavuşturulmasıdır. Madımak Oteli’nin müzeye dönüştürülmesi, sembolik, fakat toplumsal barışa hizmet edecek önemli bir adım olacaktır. “Alevi-Sünni çatışması” düşleyenlere verilecek anlamlı bir cevap olacaktır. Oranın yıkılarak yerine “müze” ya da “anıt” yapılması “şekli” bir konudur. Önemli olan yapılacak olana yüklediğimiz anlamdır. Zorunlu din dersleri ise, 12 Eylül faşizminin bir uygulamasıdır ve bu eziyete son verilmesi konusunda neden bu kadar “sancı” çekildiğini anlayabilmek mümkün değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Sinan Işık adlı vatandaşın açtığı davada verdiği “hükümetlerin inançlar konusunda değerlendirme, tanımlama yapamayacağı” açık hükmü de, bu konuda adım atmak için yeni ve mutlaka değerlendirilmesi gereken bir “içtihat” oluşturmuş durumdadır.  

Zurnanın zırt dediği yer Diyanet

Öyle görünüyor ki asıl tartışmalı konu, Diyanet’in lağvedilmesidir. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, tıpkı Türk Tarih Kurumu gibi resmi ideolojinin kurumlarından biridir. Hiç kimse Diyanet’in varlığını gerekçelendirmede ikna edici argümanlara sahip değil; ama nedense bazı Alevi kurumları da dahil olmak üzere herkes “kolay değil” diyor. Diyanet’in varolduğu bir sistem Aleviler ve Sünni kardeşlerimiz dışındaki inanan, inanmayan herkes için bir eşitsizlik, ayrımcılık ve haksızlık konusudur. Sadece Aleviler açısından değil, Sünni kardeşlerimizin de inanç ve ibadetlerini özgürce yaşamaları önünde engeldir. Bizim talebimiz bu haksızlığın giderilmesidir. Eğer bu, diğer taleplerimiz gibi haklı ve karşılanması gereken bir talep ise, gereğinin yapılmasını istiyoruz. Gereğinin “nasıl” yapılacağı, siyasetin işidir.

Oysa bizlere dayatılan yaklaşım, neredeyse her talebimizin “nasıl” yerine getirileceği konusunda gerekli yol, yöntem ve formüllerin de bizler tarafından bulunmasıdır. Hayır. Aleviler ayrımcılığa, haksızlığa, baskılara, katliamlara, asimilasyon politikalarına uğrayanlardır. Muhatapları hükümet de değil, bizatihi devlettir. Ve devlet, kendi yol açtığı, sorumlusu olduğu bu haksızlığı ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü “kolay değil” türü söylemlerle muğlâklaştırmaya çalışmak, boğuntuya getirmek, bir “demokratik reform” ve “toplumsal barış” projesi olan Alevi açılımını “bir başka bahara” ertelemek olacaktır.  

Çalıştay’a katılan ve katılmayanlar

Malum, sonuncusu olduğu deklare edilen 7. Çalıştay’a katılmayan Alevi örgütleri oldu. Katılan kişi ve kurumlara yönelik olarak da sert eleştiriler yönelttiler. Hemen belirtmeliyim ki, çalıştay sürecinin sağlıklı bir sonuç üretmesi, haklı veya haksız, yerli veya yersiz, hiçbir Alevi örgütünün bu sürecin dışında tutulmamasını gerektirir. Nitekim ben de dahil bu yönde dile getirilen görüşlerin dikkate alınacağını düşündüren yanıtlar verilmişti.

Alevi açılımı bitmiştir” demek için çok aceleci davranan Alevi kurumları olduğunu biliyoruz. Bu rapor, bu tip düşünce sahiplerinin “biz demedik mi” şeklinde tepkiler geliştirmesine de uygun bir gerekçe oldu… Ne var ki sorun kimin kime galebe çaldığı üzerine laf yarıştırmayı kaldırmayacak denli ciddidir.

Alevi meselesinin şu ya da bu yönde siyasi konsept veya hesapların konusu olarak ele alınmasını yıllardır eleştiren yazılar yazıyorum. “Çalıştay” değil, ama ilgili bütün tarafların biraraya geleceği bir konferansta çözüme yönelik bir yol haritası oluşturulması gerektiğini ilk dile getiren kişi olduğumu da konuyla ilgili herkes biliyor. Devlet, Aleviler ve bir bütün olarak Türkiye toplumu, daha demokratik ve özgür bir gelecek fikri üzerinde uzlaşacaksak, sorunlarımızı dosdoğru konuşmak ve çözümü konusunda da samimi, yapıcı bir yaklaşım içerisinde olmak sorumluluğumuz olduğunu unutmamalıyız.  

Açılımın bitmesi kimseye yaramaz

Sorun” ve “çözümsüzlük” üzerine bina edilmiş politikaların tarihi olarak miadı dolmuştur ve kimseye kazandıracağı bir “ikbal” de yoktur. Fakat belli ki bu, bir demokratik zihniyet değişimini gerekli kılmaktadır ve katetmemiz gereken yol da çoktur. Bu tespiti sanırım şu soruyla birlikte düşünmek yararlı olacaktır: “Demokratik açılım” olarak lanse edilen Kürt açılımının tıkanmış olması iyi ve olumlu bir şey midir?

Eğer Alevi açılımı bitecekse, bu, Aleviler başta olmak üzere hiç kimse için “sevinilecek” bir gelişme olmayacaktır. Alevi meselesinde ortaya çıkan umut ve beklentinin boşa çıkarılmasına sevinecek olanlar, ülkemizi kaosa sürüklemek için Alevi-Sünni provokasyonu çıkarmak heveslisi Ergenekoncu zihniyet sahiplerinden başkası olmayacaktır. Bu konuyu şu veya bu şekilde kendi siyasi ikbal hesapları için “atlama tahtası” olarak kullanmak isteyenler ise, Alevilerin son yıllardaki uyanışını görmüyor olmanın bedelini akamete uğrayarak göreceklerdir.

Hükümet bir ciddiyet ve samimiyet sınavındadır. Önraporun mantığını değiştirmek için hâlâ zaman ve fırsat vardır.

* Gazeteci-Yazar /

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy87510 = 'cafersolgun' + '@';

addy87510 = addy87510 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text87510 = 'cafersolgun' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

87510 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->

Taraf / herTaraf - Istanbul - 10.02.2010

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.