Ahmet Kaya yaşasaydı...

Ahmet Kaya yaşasaydı...

Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya, Ahmet Kaya için, "Bugün aramızda olsaydı, Rojava'da yükselen haklı mücadelenin yanında, Şengal halkına yapılan zulmün...

A+A-

Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya, Ahmet Kaya için, "Bugün aramızda

olsaydı, Rojava'da yükselen haklı mücadelenin yanında, Şengal halkına

yapılan zulmün karşısında olurdu" dedi.

Katıldığı bir törende

yaptığı açıklamalar nedeniyle, linç kampanyasına maruz kalarak,

Türkiye'yi terk etmek zorunda kalan Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya,

Sputnik'e konuştu.

Gülten Kaya, Ahmet Kaya'nın her zaman ezilen

hakların yanında yer aldığını söylerken, Ahmet Kaya'nın barış ve

demokrasi mücadelesinde Hrant Dink ve Tahir Elçi'yle birlikte bir simge

olduğunu belirtti.

Türkiye'de son aylarda yaşanan olaylara da

değinen Gülten Kaya, 90'lı yıllarla 2015 Türkiye'si arasında Kürt

halkına yönelik yok sayma, ötekileştirme ve şiddet açısından bir

değişiklik olmadığını vurguladı.

Kaya, "90'lı yıllarda Kürt

bölgesinde olağanüstü hal denen bir uygulama vardı şimdilerde ise bu

sadece biçim değiştirmiş gibi görünüyor" ifadelerini kullandı.

Gülten Kaya'nın, Sputnik'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Ahmet

Kaya'nın ‘Diyarbakır Türküsü', Tahir Elçi'nin öldürülmesinin ardından,

sosyal medyada sıkça kullanıldı. Elçi'nin hayatını kaybetmesinin

ardından neler hissettiniz?

İnsanlığı bir arada tutan

ortak insani değerler vardır. Elbette sanat, özellikle toplumcu sanat bu

değerlerden biridir ve içinde yaşadığınız çağın ve ülkenizin

gerçeklerine ışık tutar. Ahmet Kaya tüm sanat hayatı boyunca halkların

acılarına ve mağduriyetlerine tanıklık etti ve bu tanıklığı bizlere

sanat yoluyla anlattı. Keşke yıllar önce yaratılmış bir eser bugünü de

ifade etmek yerine, sadece değerli bir eser olarak yer etseydi kalplerde

ama bu ülkede değişim çok ağır seyrediyor ve bu coğrafyada hâlâ

cinayetler var, gözyaşları var. Özellikle Kürdistan coğrafyasında.

Değerli Tahir Elçi, insanlık için güzel ve önemli düşlere sahip bir

barış insanı ve bir hukukçuydu, dolayısıyla ona yapılan bu düşlere sahip

olan herkese yapılmış oldu.

‘SİYASET BİR KAN DAVASI DEĞİLDİR'


Devlet dediğimiz yapı, aklı ve gücü ile bu ve bunun gibi cinayetleri

önlemekle yükümlüdür. Kendilerini çok güçlü olarak tahayyül edenlerle,

sahiden güçlü olanlar arasında süren haritaları yeniden belirleme

süreçlerinde insanlığın yol alabilmesi çok zordur. Zalimleşmeyi ve

gaddarlaşmayı da beraberinde taşıyan bu haksız ve dünyevi hırsların

sonuçlarını yaşıyoruz. Siyaseten de yanlış ve kör adımlar, öngörülemeyen

kaoslara ve acı sonuçlara yol açmakta ve bu da giderek toplumsal çöküş

süreçlerini hızlandırmaya hizmet etmektedir. Zira siyaset bir kan

davası, ya da bir intikam alma biçimi değildir. Böyle düşündüğünüzde,

karşınızdakini mütemadiyen ezeli ve ebedi bir düşman olarak algılayıp,

halkları bir arada tutan ortak insani değerleri yok edersiniz. Bu da

toplumsal bir çöküşü beraberinde getirir. Tahir Elçi cinayeti çok hassas

bir kırılganlığa daha yol açtı.

Daha önce "Ahmet Kaya

yaşasaydı, Diyarbakır'da Kürt halkının yanında olurdu, Sayın Barzani'nin

yanında olurdu" dediniz. Ahmet Kaya'yı Kürt halkının vicdanı olarak mı

değerlendirmek gerekiyor?

Ahmet Kaya muhalif bir

sanatçıydı ve ‘erk' denen hiçbir yapının içinde yer almadı, yakınında

durmadı. Onun projeksiyonu hep halklara ve onlara yapılan haksızlıklara,

insanlığın mağduriyetlerine dönüktü. Haksızlık kime yapılırsa yapılsın,

inandığı demokratik değerler gereği onun ideolojisine bakmadan onun

yanında yer alırdı. Tüm dünyada sayıları milyonlarla ifade edilen Kürt

halkına ve onların en temel ve en insani haklarına yapılan

haksızlıklarda da safı belliydi onun.

Kendisini hep ‘Türkiyeli

Kürt' olarak ifade etti ve kendi kültürel kimliğinin mücadelesini

verdi. Kürt coğrafyasında ya da dünyanın başka bir yerinde haklı bir

mücadele varsa, Ahmet Kaya o mücadelenin yanında en büyük silahıyla,

sanatıyla yer alırdı zaten. 90'lı yıllar boyunca Kürt halkına yönelen

vahşet onun birçok eserinin yapıtaşını oluşturmuştur. ‘Kürtlerin

vicdanı' ya da başka halkların vicdanı olmak rolü bir sanat insanına

dışarıdan verilmez, o zaten o vicdana sahip olduğu için mücadele alanı

sanattır. Sayın Mesud Barzani'nin Diyarbakır'a geldiği gün, eşimin

yokluğunun yıldönümüydü. Paris'te, eşimin başucundaydım ve eğer yaşıyor

olsaydı, onun da Diyarbakır'da olacağını çok güçlü hissettim. Aynı

şekilde, bugün aramızda olsaydı, Rojava'da yükselen haklı mücadelenin

yanında, Şengal halkına yapılan zulmün karşısında olurdu. O, varoluşunu

böyle anlamlandırırdı.

Türkiye'nin şu andaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 90'lı yıllardan bugüne siyaseten bir değişiklik görüyor musunuz?

Bu soru çok kapsamlı yanıtlanması gereken bir soru. Zira kaynağını

yakın tarihten ve onun topluma aşıladığı genlerden de alan çok fazla

sorun var. Bu genler siyasal ufkun giderek daralmasına, çağın

sorunlarına uygar dünyanın normlarıyla çözüm ve siyaset üretilmesine de

engel. Yakın tarihte son derece rasyonel çözüm dinamikleri varken bazı

kangren konuların bugün hala siyasetin gündeminde olması elbette bir

ülke açısından acıklıdır. Benim kuşağımın ‘İktidar Sovyetlere' sloganı

daha sınıf temelli iken, değişen dünya dinamikleriyle birlikte sorunlar

‘ulusal' çerçevelere de hapsoldu.

Türkiye, bazı zorunlu

dinamikleri atlayarak inşa edilmiş olmasının üzerinden neredeyse yüz yıl

geçse de, atılması zorunlu bazı tarihsel adımların gerisindedir hala.

Örneğin demokratikleşme ve Kürt sorunu. Ki bu her iki sorun birbirini

karşılıklı olarak çok etkiler ve belirler. Biri diğerinin olmazsa

olmazıdır. Yakın tarih boyunca neredeyse her 10 yılda bir askeri darbeye

maruz kalmış bir ülkeden söz ediyoruz. Bu da, o tarihi zaman

dilimlerinde askerin siyasete hakim olarak ülkeyi en çok da demokratik

haklar bakımından geriletmesi sonucunu besleyen ve yaratan faktörlerden

biridir.

Bir imparatorluktan, demokratik bir

cumhuriyete geçişin bu ağır seyri içerisinde, gelinen aşamada çok yol

alındığı söylenebilir mi?

Kişisel düşüncem hayır.

Sivil siyasetin de kendisini hapsettiği ufuksuzluk/vizyonsuzluk

üzerinden bakıldığında da ne demokratik haklar ne de sokaktaki hak arama

mücadelesine dönük (özellikle şiddet açısından) bir değişiklikten söz

edemem. Siyaset dinamiklerinin bu ülke gerçeklerini çok iyi okuduğundan

da emin değilim. Yani bu okuma doğru anlamda gerçekleşse ve/fakat toplum

buna hazır olmasa, bu daha anlaşılabilir olur ama içinde bulunduğumuz

durumu böyle de açıklayamıyoruz. 90'lı yıllarla 2015 Türkiye'si arasında

gündelik hayatta Kürt halkına yönelik yok sayma, ötekileştirme ve

şiddet açısından bir değişiklik olmadığını düşünüyorum. Sorunun çözümü

konusunda yeni bir niyet ve vizyon ifade edilerek bazı adımlar atılmak

istendi belki ama maalesef bu adımların devamı gelmedi ve başladığımız

yere geri döndük diye düşünüyorum.90'lı yıllarda Kürt bölgesinde

olağanüstü hal denen bir uygulama vardı ve bu da kısmi sıkıyönetim

demekti. Şimdilerde ise bu sadece biçim değiştirmiş gibi görünüyor. Zira

kısmi de olsa günler süren sokağa çıkma yasakları, 90'ları yaşayanların

bilinçaltında yeniden güncelleniyor maalesef. Güvenlikçi politikalar,

bazı yetkilerin valilere devri vb uygulamalarla yeniden bir keyfiyetin

doğduğunu gözlemlemek mümkün. Sivil ölümler ve insan hakları ihlalleri

sayılamayacak kadar çoğaldı.

HDP'den milletvekili adaylığınız çokça konuşuldu, neden kabul etmediniz? Bugün tekrar teklif yapılsa kabul eder misiniz?

Bu tekliften onur duydum. Burada paylaşmak istemediğim özel ve kişisel

nedenlerim vardı elbette ama yapacağım herhangi bir işte verimli olmak

isterim. Gücümü, üstleneceğim sorumluluğu, sağlığımı ve enerjimi de

gözden geçirmek zorundaydım. Türkiye'nin içinden geçtiği süreçte siyaset

zemininde olmak sahiden çok dinamik bir performans da gerektiriyor

çünkü siyaset yorucu bir alan. Öte yandan, aklım ve kalbim her zaman

mazlum halkların yanındadır.

Ahmet Kaya, Tahir Elçi ve Hrant Dink… Bu üç ismin sizce ortak yönleri var mı?


Aralarında paralellikler olduğunu düşünüyorum. Yakın tarihe

baktığımızda benzeri dolaylı ya da doğrudan tüm cinayetlerin öznesinin

genellikle etki gücü ve alanı büyük insanlar olduğunu görüyoruz.

Demokrasi ve barış yanlısı olan ve kendi etki alanlarında barışçıl

yöntemlerle mücadele eden, ama gerçekleri de cesaretle dile getiren ve

ezber bozan muhalif insanlar bunlar. Her üç ismin hedef yapılması

sürecinde ne yazık ki medyanın da rolü var (ve artık sosyal medyanın

da). Merkez medyanın en büyük gazetesi ve bazı televizyon kanalları o

sıralar Ahmet Kaya'yı doğrudan hedef haline getirmişti. Hep söylerim,

eğer yurtdışına çıkmasaydı belki çok daha erken kaybedebilirdik onu ama

zaten yürütülen linç kampanyasının ve hakkında yapılan manipülasyonların

sonu gelmek bilmedi ve bu hırpalanma/yalnızlaştırılma, yargılanma,

hapis cezası alma, ülkesine dönüş yollarını tamamen kapatılması sürecine

kalbi daha fazla dayanamadı. Hrant Dink ve Tahir Elçi; onlar da barışı

ve demokratik bir ülkede halkların bir arada yaşamasını savunan son

derece değerli aydınlardı. Her ikisi de dostumuzdu, halkların dostuydu.

Çok üzgünüm.

Tahir Elçi'nin ailesinin yaşadığı acıyı ve travmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu durum karşısında tüm kalbimle söyleyebilirim ki, içim parçalandı.

Tahir Elçi'nin haberini aldığımda felç geçirmiş gibiydim. Türkan Hanım'a

başsağlığı dilemeye gittiğimde, birlikte Tahir Bey'i ziyaret

ettiğimizde onunla tek kişi olduğumu hissettim. İki kadın tek kişiydik.

Onun taze acısını tüm varlığımla yaşadım, yaşıyorum. Her şeye rağmen,

acıdan kaskatı olsa da, O'nu güçlü, onurlu, kararlı, mücadeleci ve

dimdik gördüm.

Nasıl bir insanın yol arkadaşı ve aşkı

olduğunun çok bilincinde, birlikte yürüdükleri yolu ve o yolun nasıl ve

ne şekilde ve kimler eliyle kesintiye uğratıldığını çok aydınlık bir

akılla gören, analiz eden bir kadın. Bu korkunç cinayetin aydınlatılması

ve katillerin bulunması sürecinde onu asla yalnız bırakmayacağız. 2015

yılında bu ülke kayıplarla ve ayıplarla dolu kendi tarihine birini daha

eklemek istemiyorsa, bu cinayeti derhal aydınlatmak zorundadır.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.