AİHM'de neden duvara çarpıyoruz?

AİHM'de neden duvara çarpıyoruz?

AİHM'de neden duvara çarpıyoruz? Erdal ŞAFAK / SABAHAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye'yle ilgili davalarda verdiği...

A+A-

AİHM'de neden duvara çarpıyoruz?AİHM'de neden duvara çarpıyoruz?

Erdal ŞAFAK / SABAH

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye'yle ilgili davalarda verdiği kararları okumak başlıca hobilerimizden biri haline geldi. Çünkü her karar hukuk dağarcığımıza önemli katkılarda bulunuyor.

AİHM'den bir günde Türkiye'yle ilgili 11 karar birden çıkınca gecenin hayli ileri saatine kadar fazla mesai yapmak zorunda kaldık. Ama değdi.

Bu yazımızda 11 karardan sadece birinin üstünde duracağız. Konumuz: İzmir'de yaşayan Sinan Işık'ın nüfus cüzdanının din hanesindeki "İslam" ibaresinin "Alevi" olarak değiştirilmesi talebiyle 3 Haziran 2005'te AİHM'de açtığı davanın kararı.

Sinan Işık elbette önce iç hukuk yollarını denedi, sonuç alamayınca Strasbourg'daki mahkemeye başvurmak zorunda kaldı. Buyurun size bir hukuk dersi...

AİHM önce Türk hukukundan bazı alıntılar yaptı. Anayasa'nın 10, 24 ve 136'ncı maddelerini hatırlattı:

Madde 10: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." (1'inci fıkra)

Madde 24: "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz." 1, 2 ve 3'üncü fıkralar)

Madde 136: "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir."

Daha sonra, yürürlükten kaldırılmış olan 1587 sayılı Nüfus Kanunu'nun aile kütüklerinde yer alacak bilgiler arasında "Din"i de sayan 43'üncü maddesine gönderme yaptı.

Ardından, Nüfus Kanunu'nun yerine hazırlanan ve 29 Nisan 2006'da yürürlüğe giren Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun iki maddesini hatırlattı. "Aile kütükleri"nde bulunması gereken bilgiler arasına "Din"i de koyan 7'nci maddeye ve 36'ncı maddeye. O maddenin ikinci fıkrasında şöyle deniyor: "Aile kütüklerinde din bilgisine ilişkin talepler, kişinin yazılı beyanına uygun olarak tescil edilir, değiştirilir, boş bırakılır veya silinir." 1995'te aldığı kararı hatırlatmayı da ihmal etmedi. O kararda, nüfus cüzdanlarında dinin belirtilmesinin "Kimsenin dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı"na ilişkin Anayasa'nın 24'üncü maddesiyle çelişmediği sonucuna varılmıştı. Gerekçe: "Devlet, yurttaşlarının özelliklerini bilmek zorundadır!"

AİHS'nin 9'uncu maddesi

Ve sazı eline aldı AİHM. Önce dinin uluslararası hukukça kabul edilmiş somut bir tanımı olmadığını hatırlattı, dinin "Tanrıya inanmak" biçimde algılanmasının yanlış olduğunu kaydetti, Budizm ve Hinduizm'i örnek gösterdi (Not: Budizm'de tanrı yok, Hinduizm'de ise çok tanrı var), din ve inanç özgürlüğü kavramını irdeledi ve şöyle dedi: "Dini inançların açıklanmasını dayatan bir yasa asla kabul edilemez."

Karar: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü"nü düzenleyen 9'uncu maddesini ihlal etti.

Aklımıza takıldı: Anayasa Mahkemesi, 1995'te o kararı alırken AİHS'nin hiç mi sayfalarını çevirmedi?

Haydi, o yıllarda uluslararası hukuk iç hukukun üstünde değildi. Peki, 2006'da Nüfus Hizmetleri Kanunu hazırlanırken de mi AİHS incelenmedi? O kanunun kabulünden 2 yıl önce, 2004'te Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde yapılan değişiklikle, "Temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümlerinin esas alınacağı" kabul edilmemiş miydi?

Türkiye'nin bize göre en büyük sorunu, yargı kadrolarının uluslararası hukukla ve uluslararası mahkemelerin kararlarından oluşan içtihatla pek ilgilenmemeleri.

Ne yapsınlar? İlgilenebilmek için yabancı dil gerekiyor. Oysa yargı kadrolarında bihakkın yabancı dili olanların oranı yüzde 1'i bulmuyor bile!

Sabah - 04.02.2010

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.