Deniz Feneri'yle Boş Demokrasi Hayali de Söndü

Deniz Feneri'yle Boş Demokrasi Hayali de Söndü

Deniz Feneri'yle Boş Demokrasi Hayali de SöndüTarihçi yazar Erdoğan Aydın ‘Yandaş medya’nın yayıncılığının ‘demokrasi...

A+A-

Deniz Feneri'yle Boş Demokrasi Hayali de SöndüDeniz Feneri'yle Boş Demokrasi Hayali de Söndü

Tarihçi yazar Erdoğan Aydın ‘Yandaş medya’nın yayıncılığının ‘demokrasi karşıtı’ olduğunu söylüyor. Aydın’la Zaman gazetesinin CHP Genel Başkan Yardımcısı Kemal Kılıçdaroğlu  hakkındaki sözlerini tartıştık…

Erdoğan Aydın, AKP"nin Alevi açılımının da fiyasko bile olmadığını söylüyor. Aydın şöyle konuştu: "Fiyasko oldu diyeceğim, ama bu bile fazla. Çünkü işin aslı, Alevi açılımı bazı Hızır Paşalarla birlikte tezgahlanmış bir makyajdan ibaretti."

» Zaman Gazetesinin Kemal Kılıçdaroğlu’na ilişkin tanıtımını, “Dersim isyanıyla meşhur Tunceli’de doğan” şeklinde yapmasına ne diyorsunuz?

Yolsuzlukla ilgili mücadelede ön plana çıkan bir milletvekilinin, bu şekilde tanıtılması, hem gazete kitlesinin böyle bir söylemi meşru görecek denli demokrasi karşıtı olduğunu hem de bu haberi yazan ve yayınlayanların mazlum ve demokrat maskesinin altındaki gerçek niteliklerini göstermektedir. Diğer yandan Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği şeyin, Allah adı altında yapılan kolektif bir soygun olduğu da anımsanacak olursa, sorunu Kılıçdaroğlu’nun, Zaman yazarı nezdinde belli ki suçluluk emaresi olan ‘Tuncelilik’ vurgusu, gerçekte soygunun gizlenme telaşı görüntüsü veriyor.

» Diğer yandan haberde Kılıçdaroğlu’nun SSK’ya aldırdığı kişilerin Alevi ve Kürt kökenli olduğu vurgusu var…

Bu yaklaşım da bir öncekinin tamamlayıcısı. İslamcılık, Türk İslam sentezi ve Türkçülük üzerinden siyaset yapanların nezdinde Alevilik ve Kürtlük hep bir sorun olmuştur. Oysa inançsal ve etnik kimliğini insani ve çağdaş bir bilinçle yaşayan insanlar açısından bunlar, eşit bir hukuksal statü ve saygıyla karşılanması gereken özellikler. Esasen insanların doğum yeri, etnik veya inançsal kimliklerini bir dışlama, ötekileştirme aracı olarak kullanmak, evrensel anlamıyla söylersek nasıl faşizan bir zihniyetin dışa vurumu olabilir ancak.

» Kılıçdaroğlu’nun “Kürtçü ve Bölücü” olduğu vurgusu da var... Üstelik bu iddiaları Batı Çalışma Gurubu’na atfen söylemiş. Bunu nasıl yorumlamalıyız?

Şıracının şahidi bozacı örneği olarak!… Hatırlarsınız daha önce da Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın hakkındaki kampanyada da benzeri bir argüman, yine devletin güvenlik birimlerine atfen kullanılmıştı. Öncelikle belirtmeliyiz ki, eleştirel olarak aktarılmayan böylesi iddialar, aslında ona katılan bir bilinçaltının yansımasıdır. Dahası her türden farklılığı suç unsuru haline getirmeye çalışan anti demokratik güçlerin suç isnatlarıyla karşı karşıyayız. Bunu, kendileri hakkında da benzeri raporlar olanların yapması ise Türkiye’ye özgü bir tutarsızlık ve iki yüzlülük örneği. Üstelik asıl konu, söz konusu kolektif soygunun yapılıp yapılmadığı sorunuyken, Kılıçdaroğlu hakkında anti demokratik kurumların raporlarındaki hukuk dışı iddialarını gündeme sürmek, konuyu değiştirmek ve sözün itibarını düşürmek için belden aşağı vurma örnekleridir. Böyle bir şeye ise, adil bir tartışma düzeyine sahip olmayan veya saklayacak şeyleri olanların başvuracağı açık!

» İslamcı kesim böylesi örnekleri sıklıkla sergiliyor… Neden?

Tümü için söylemeyelim ama o camianın hukuk, demokrasi, insan hakları konusundaki zihniyeti, ne yazık ki darbeci güçlerin zihniyetinden farklı değil. Karşı çıktıklarını iddia ettikleri resmi ideolojinin kopmaz bir parçası olduklarını, onun gibi totaliter ve ötekileştirici olduklarını görmek için hem örgütsel tarihlerine hem de yayınlarına bakmak yeter. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde ve Türkiye’nin emek ve özgürlük karşıtı tarihinde, (istisnalar hariç) hep payanda ve özel desteğe mazhar güçler oldukları gerçeği ortada. İslamcı camianın demokrasiyi telaffuzu bile ne yazık ki 28 Şubat sonrasında başlamış ve o günden bu güne de açıklıkla görüldüğü gibi hep çifte standart olmuştur. Örneğin emeğin hakları için, Kürtlerin hakları için, Alevilerin hakları için, yine bir sorun olan türban için harcadıkları emeğin yüzde birini harcamadıkları açık. Dahası emeğin hakları noktasında 12 Eylül darbesinin bile yapmadığı denli hak gasplarının son dönemde gerçekleştiği de açık. Esasen Türkiye’nin en temel sorunu olan yoksulluk sorununu sosyal devlet yerine, onur kırıcı bir yardım/sadaka ile çözme anlayışı bile ne denli anti demokratik bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu göstermeye yeter. Esasen şu dönemde yaşadığımız çatışma da bir demokrasi mücadelesi değil, kamu bütçesinin nasıl ve ne kadar istismar edilebileceği sorunudur.

» Son olarak Avrupa Birliği demokrasisini savunduğunu iddia eden AKP’nin Aleviler konusunda açılımını sormak istiyorum…

Fiyasko oldu diyeceğim, ama bu bile fazla. Çünkü işin aslı, Alevi açılımı bazı Hızır Paşalarla birlikte tezgahlanmış bir makyajdan ibaretti. Esasen ihale yönlendirmeleri ile Alevi nüfus içinde bir kontrol alanı yaratılma girişimiydi ve bunun için suret-i haktan görünen bazı sözler edilmesi gerekiyordu. Bunların hepsini ve fazlasını sol olarak önceden söyledik ve ülkemiz adına ne yazık ki bir kez daha haklı çıktık. Esasen bu ülkenin tarihsel yerlileri olan Alevi ve Kürtlerin sorununu çözmeyen bir zihniyetin Türklerin ve Müslümanların sorununu çözmesi de bir aldatmaca. Nitekim iktidar çevresi, Demirel ve Özal döneminden bile büyük bir hızla zenginleşirken, her kimlikten bütün Türkiye halkının yoksulluğu gün günden artıyor, yaşam kalitesi düşüyor. Bu noktada en azından Darbeci, milliyetçi, liberal iktidarlardan daha iyi bir süreç yaşamadığımız ortada.

» AB Demokrasisi konusunda bir şeyler yapılmadı mı?

AB demokrasisi, burjuva sınırlar içinde de olsa, çok kimlikli çok kültürlü, etnik ve dini kimliklere devlet desteği sunmayan, herkesin kendi kimliğini özgürce yaşamasının koşullarını yaratan bir demokrasi. Oysa 84 yıllık süreç bir yana son 6 yıllık süreçte de bu sorunların çözümüne yönelik anlamlı girişimler söz konusu olmadı. AB basıncıyla çıkarılan yasaların hiçbiri, ülkemizin anti demokratik iklimini değiştirecek bir şekilde uygulanmadı. Sosyal devlet ise sorundan bile kabul edilmemekte, ihale yasası, dokunulmazlık standardı, vb. adımlar ise atılmayarak, var olan anti demokratik atmosferin İslamizasyonuyla yetinilmektedir. Bu ise solun toplumsal bir etkinlik elde etmemesi halinde, gerçek bir demokrasi açısından umutvar olma şansımız olmadığını göstermektedir.

BİRGÜN FORUM - 26 Eylül 2008

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.