Maraş'ı unutmak ihanettir

Maraş'ı unutmak ihanettir

Maraş'ı unutmak ihanettir29 yıl önce yaşanan Maraş katliamı ile Sivas ve Çorum'da gerçekleştirilen Alevi katliamları AKP'nin bugün iktidar olmasını...

A+A-

Maraş'ı unutmak ihanettir

Maraş'ı unutmak ihanettir

29 yıl önce yaşanan Maraş katliamı ile Sivas ve Çorum'da gerçekleştirilen Alevi katliamları AKP'nin bugün iktidar olmasını da hazırladı. AKP'nin önemli isimlerinden Abdülkadir Aksu katliam sırasında Maraş Emniyet Müdürü'ydü. Aksu'ya bağlı Maraş polisi 5 gün boyunca katliamı izledi.

MİT olayın içinde olmasaydı Maraş'tan her türlü istihbaratı aylar evvel alır ve olayın zuhur etmesine meydan vermezdi... Bu satırlar 29 yıl önce yaşanan Maraş katliamının devlet eliyle nasıl planlandığını ortaya koyan dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in ölümünden sonra açıklanan arşivindeki belgelere ait. Ecevit'in 'gizlediği' belgeden de anlaşıldığı gibi Türkiye Cumhuriyeti tarihi katliamların ve kıyımların tarihidir. 1970'li yıllardan günümüze kadar gerçekleştirilen katliamlar bugünkü AKP iktidarını ortaya çıkardı. AKP'nin bugün iktidarda olmasının altyapısı Malatya, Maraş, Sivas ve Çorum'da Alevilere yönelik katliamlarla hazırlandı. Fethullah Gülen cemaatiyle kol kola girerek ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin destekleyicisi AKP'nin günümüzde Reha Çamuroğlu gibi kişilerle Alevilere karşı sözde 'ılımlı' yaklaşımları ise katliamlarla amaçlananların son halkasını oluşturuyor. 29 yıl önce yaşanan katliam sırasında Maraş'ın Emniyet Müdürü, bir önceki AKP hükümetinin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'dur. Sadece bu gerçek bile AKP'nin Maraş gibi katliamlarla ilişkisini anlamak için yeterlidir. Ecevit'in Maraş katliamını MİT ve MHP lideri Türkeş'in planlandığına ilişkin belgeyi neden 'gizlediği' ise ABD'nin AKP'yi de yedeğine alarak Bölge'deki uygulamaları gözönüne alındığında daha da net anlaşılıyor. Ecevit'in 'gizlediği' belgelere göre Maraş katliamı aylar öncesinden 'Barış Gönüllüleri' adıyla Bölge'ye gönderilen ABD'li ajanlar, MİT ve MHP tarafından planlandı. Maraş katliamından bir hafta önce Türkeş'in açıklamaları ise katliamın habercisiydi. Türkeş'in Malatya katliamıyla ilgili 'Daha büyük olaylar olacaktır' şeklindeki açıklamaları Maraş'ta karşılık buldu.

Çatlı'nın ekibi oradaydı

Maraş katliamını devlet çetesinin bir numaralı elemanı Abdullah Çatlı'nın 'silah arkadaşı' Haluk Kırcı ve arkadaşları bizzat uyguladı. Ankara'nın Bahçelievler, Karşıyaka ve Keçiören semtlerinde oturdukları sonradan tesbit edilen Haluk Kırcı, Hüseyin Yıldız, Ünal Ağaoğlu, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk ile Mehmet Gürses katliamdan bir hafta önce Maraş'a gittiler. İskenderun Demir Çelik İşletmesi'nde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri Kuşçu, Çelik-İş Sendikası yetkililerinden Tuncay Terekli gibi faşistaler de Maraş'a akın ettiler. 19-25 Aralık 1978 tarihleri arasında Maraş'taki otellerin kayıtlarında bu kişilerin işlerini Milli Piyango bileti satıcısı olarak bildirdikleri de sonradan ortaya çıktı.

Alevilerin evleri işaretlendi

Milli Piyango bileti satıcısı kılığında Maraş'a gelen bu kişiler kentte Alevilerin yaşadıkları Yörükselim, Şeyhadil, Kümbet ve Yeni Mahalle gibi semtlerde nüfus sayımı yapıyoruz iddiasıyla evlerde kaç kişinin yaşadığını tespit ettiler. Tespit edilen bu evlerin kapıları kırmızı boyayla işaretlendi. Alevi evlerinin işaretlenmesinin nedeni ise katliam günü açığa çıktı. 19 Aralık'ta katliam için düğmeye basılarak Çiçek Sineması'nda tesiri az bir dinamit patlatıldı. Devrimcilerin attığı iddia edilen dinamitin MHP'li Ökkeş Şendiller (Kenger) tarafından attırıldığı kısa sürede anlaşılsa da katliam için düğmeye basılmıştı artık.

20 Aralık akşamı Alevilerin gittiği Yeni Mahalle'deki Akın Kıraathanesi'ne patlayıcı madde atıldı ve iki kişi yaralandı. 21 Aralık'ta Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden Alevi ve solcu olan Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürüldü. 22 Aralık'ta yapılacak olan öğretmenlerin cenaze törenine saldırı hazırlığı ise geceden başlatıldı. 22 Aralık'ta Maraş Müftüsü, resmi araçla dolaşarak, 'Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım' diye halkı kışkırttı. Devlet Hastanesi Başhekimi ise öğretmenlerin cenazelerini Cuma namazının bitimine denk getirerek katliama yardımcı oldu. Cenaze töreni sırasında önceden hazırlanmış saldırganlar 'Komünistler Moskova'ya, Katil İktidar' sloganlarıyla saldırıya geçti. Polislerin saldırganları engellememesi üzerine cenaze korteji dağıldı. Faşist ve şeriatçı çeteler ilerleyen saatlerde iyice azgınlaştı ve Alevilerin yoğun olarak bulunduğu mahallelere saldırmaya başladı. 22 Aralık'ta geç saatlere kadar süren saldırılarda 100'e yakın işyeri tahrip edildi. DİSK, TÖB-DER, Pol-DER, CHP, TİKP, Tekstil Sendikası ve Sağlık Müdürlüğü binaları yıkılıp yakıldı.

Hamile kadınların karnını deştiler

23 Aralık'ta ise camilerden ve belediye hoparlöründen, 'Bütün din kardeşlerimiz son görevlerini yapsınlar' şeklinde anonslar yapıldı. Ve ardından Alevilerin yaşadığı mahallelere otomatik silahlarla saldırılar başladı. Önceden kırmızı boya ile işaretlenen evler tek tek yakıldı. Polisin ve askerlerin önlem almamaları faşist ve şeriatçı çetelerin Maraş'ı tamamen ele geçirmesine neden oldu. Maraş'ı kan gölüne çeviren caniler Alevi kadınlara tecavüz ettiler, hamile kadınların karınlarını deştiler, kundaktaki çocukları boğazladılar, öldürdükleri kadınlara tecavüz ettiler, kadınların memelerini kestiler. Çocukların gözlerini şişlerle oydular, insanları baltalarla doğradılar. Bu saldırılarda İsadivanlı ve Durak mahalleleri camilerinin imamları da yer aldı. Mahalle muhtarı saldırganlara silah dağıttı. Belediye araçları saldırı sırasında mühimmat taşıdı. Bağlarbaşı İmamı Mustafa Yıldız'ın söyledikleri şeriatçılarla, faşist çetelerin katliam için nasıl bir araya geldiklerini göstermesi bakımından hayli çarpıcıydı. İmam Yıldız, cuma vaazında 'Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır' diye halkı kışkırttı.

Askeri birlikler ve polis katliamı izledi

Birçok mahallede, sokakta, evde kadın, çocuk, genç, yaşlı Alevi yurttaşlar katledilirken devlet katliama seyirci kaldı. İldeki askeri birlikler saldırganları engellemedi. Canlarını kurtulmak için askere sığınan kişileri askerlerin ellerinden alan saldırganlar onları kurşuna dizdi. Devlet Hastanesi'ne getirilen yaralılar burada öldürüldü. Maraş katliamı tam beş gün sürdü. Beş gün devlet Maraş'ta yaşanan katliama seyirci kaldı. Maraş'ı kontrol altına alan faşist ve şeriatçı çeteler 'Kahrolsun Komünistler, Müslüman Türkiye, din elden gidiyor, Vali istifa, İçişleri Bakanı'nın kellesini istiyoruz' sloganları ile Alevi ve devrimcilerin evlerine beş gün boşunca saldırdı. Katliam sırasında Maraş'ta bulunan İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı ise 'katliamın solcuların tahriki sonucu' çıktığını iddia edecek kadar yüzsüzleşti. Özaydınlı Türkeş'i de ziyaret ederek, katliamın mimarıyla sözde alınacak önlemleri görüştü. Oysa katliam tam da Türkeş'in istediği gibi olmuştu. Maraş'ta 'Müslüman Türkiye' sloganı eşliğinde yapılan katliam 25 Aralık gecesi ancak durdurulabildi. Olaylarda resmi kayıtlara göre 111 kişi vahşice öldürüldü, binin üzerinde insan yaralandı. 552 ev ve 289 işyeri yakılıp yıkılarak tahrip edildi. Katliam ile ilgili açılan dava sonucunda ise Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, Gerekçeli Kararında katliamı uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Derneği, MİSK gibi örgütlerle bugün Kürtlere ve devrimcilere karşı çeşitli katliamlar gerçekleştiren ETKO ve kontr-gerillanın adını kayıtlara geçirdi.

Yaşayanlar katliamı anlatıyor

'Ellerinde Alman tüfeği, mavzer, makineli tüfekler vardı. Kadınlarımızın memeleri kesildi. Altı aylık çocuğumuza kurşun sıkıldı. Kadınlarımızın hem ölüsüne hakaret ettiler, hem dirisine. Gözlerine şiş soktular insanların. Seyrantepe'de Kaşanlı (...)ün karısının ırzına geçip, kurşuna dizdiler. Daha sonra külotunu çıkarıp sokağa attılar. Kalaycı Şah İsmail'e de baltayla vurup beynini parçaladılar...' Devletin 'gizlediği' katliamla ilgili dönemin Maraş Savcısı Dündar Saner'in hazırladığı rapora yansıyan bu anlatımlar, ne Hitler Almanyası'nda, ne faşist Pinochet dönemi Şili'de yaşandı. Üstelik bu anlatılanlar, yıllar boyu 'gizli' kaydıyla devletin 'karanlık' mahzenlerinde saklanan resmi bir raporun tüyler ürpertici kayıtlardan sadece bir cümlesi. İnsanlık dışı vahşeti yaşayanlar daha sonra bu katliamı şöyle anlattı:

Şeyho Demir: 'O günkü Maraş Emniyet Müdürü geçen dönem AKP hükümetinin İçişleri Bakanı olan Abdülkadir Aksu'ydu. Katliamı MİT, MHP ve şeriatçılar el birliğiyle gerçekleştirdiler. Ben olaylar olduğunda İstanbul'daydım. Katliamı duyunca hemen Maraş'a gittim. 24 Aralık gecesi vardım Maraş'a. Sabahleyin Maraş Devlet Hastanesi'ne gittim. Orada Antep'ten tanıdığım bir hemşire ile karşılaştım. Beni görünce şaşırdı, 'Aman Şeyho abi sen nereden geldin. Burada herkesi öldürüyorlar. Hastaneye hafif yaralı olarak gelen en az 10 kişiyi aşağı indirip öldürdüler' dedi. Maraş Devlet Hastanesi Başhekimi'nin gözetiminde yapıldı bunlar. Bütün herkes biliyor ki, böylesine büyük bir katliam devletin eli olmadan yapılamaz. Yörükselim Mahallesi'nde hamile bir kadının karnını süngü ile yarıyorlar. Annesinin karnından çıkardıkları 8 aylık bebeği 'allah allah' bağırtıları arasında çengelle elektrik direğine asıyorlar. Bu vahşetin resimleri o günkü gazetelerde yayınlanmıştı. Maraş katliamı davasını avukat olarak Halil Güllüoğlu takip ediyordu. Güllüoğlu'ndaki dosyalar hiçbir zaman açıklanmadı. Zaten onu da davayı takip ettiği için öldürdüler. O dosyaları açığa çıkarsınlar, katliamdaki devletin rolü net olarak açığa çıkar.'

Meryem Polat: 'Sabahtan başlayıp ikindiye kadar bütün evleri yaktılar. Bir çocuk kazanda yakıldı. Her şeyi talan ettiler. Biz bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydı. Tahtalar yanıyor, üstümüze düşüyordu. Evim kül oldu. Bodrumda sekiz kişiydik, orada olduğumuzu anlamadılar, çıkıp gittiler. Askerler gelip bizi Ticaret Lisesi'ne götürdüler.'

Kamil Berk: '23.12.1978 günü, geceden beri bir şeylerin olacağının kuşku ve korkusunu yaşıyorduk. Ama yine de, devlet var diye biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki,... Sabahın ilk saatleriydi, güneş doğmak üzereydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük bir grup bağırarak yürüyorlardı. 'Allahını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim' çağrısıyla ve bağırmalarıyla saldırıya geçtiler. Alevilerin evlerine saldırdılar. Evleri ateşe verdiler. 'Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP' diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar... Evden çıkmakta olan Cemal Bayır ve Ali Ün'e ateş ettiler ve öldürdüler. Biz de Molla Tabak'ın evine sığındık. Bu eve de ateş ettiler. Merdiven başında içeri girmeye çalışan Fatma Baz ile Zeynep Aydoğdu'yu kurşunla öldürdüler. Fatma Baz'ın kucağındaki 6 aylık oğlu Yılmaz da kurşunla öldürüldü...'

Yeter İşbilir: 'Dumlupınar Mahallesi Neyzen Sokak'ta oturmaktayız. Ali Rıza İşbilir'in polis memuru olan kardeşi Hacı Veli'yle yeni evliyiz. Kaynım Ali Rıza'nın evinde kalıyorduk. 23.12.1978 cumartesi günü öğleden sonra tahminen saat 15.00 sıralarında ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfeği bulunan saldırganlar, oturduğumuz evin önüne geldiler. 'İşte sarı öğretmen Ali Rıza İşbilir'in evi'diye bağırdılar. Dışarıdan evi kurşun yağmuruna tuttular... Bir ara fırsat bulup dışarıya doğru kaçarken, merdivenlerde kaynım öğretmen Ali Rıza İşbilir'in karısı Ayşe'nin ve kızı Sebahat'ın orada yerde yattıklarını, her taraflarının kan olduğunu görüp üzerlerine düştüm. Sonra kendime geldim ve kalktım, aşağıya doğru kaçmaya başladım. Arkadan tüfekle ateş ettiler, omuzumdan yaralandım... Kaynım öğretmen Ali Rıza, karısı Ayşe, kızı Sebahat, oğlu Mehmet ve eşim Hacı Veli İşbilir'i öldürdüler. Evlerini, eşyalarını da yaktılar.'

Maviş Toklu: '24.12.1978 Pazar günü, saat 10.00 sıralarında mahallemizin Muhtarı Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkem'ın başında bulunduğu saldırgan bir grup, 'Allah Allah...' diye bağırıyorlardı. Muhtarın elinde silah ve bayrak vardı. Evime hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler. Odada oturan kocam Kalender'i alıp bahçeye çıkardılar. Ben de arkalarından koşarak çıktım. Muhtara, 'Aman etmeyin eylemeyin, kocamı öldürmeyin' diye çok yalvardım. Muhtar bana dönerek, 'Çocuklarını götür, kocanı kurban kesiyorum' dedi. Kocamı, gözlerimin önünde öldürdüler. Saldırganlar, bu defa yakınımızda oturan kardeşim Hüseyin Toklu'yu götürmek için evinin etrafını sardılar ve kardeşimi içerden çıkardılar. Yine muhtara yalvardım yakardım. 'Kocamı öldürdün, bari kardeşimi öldürme' diye yalvarıyordum. Muhtar ise, 'Hüseyin'i kurban ediyorum' dedi ve kardeşim Hüseyin'i işkence ederek öldürdüler. Sonra, karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen çok yaşlı Cennet Çimen'in evine gittiler. Bu kadını, 'Gel nene, gel nene' diyerek elinden tutup dışarıya çıkardılar. Sanıklardan Cuma Yalçın ile Nuri Boğa tornavida ile Cennet kadının (80 yaşında) gözlerini oydular, sonra silah sıkarak öldürdüler.'

BAYRAM BALCI

Özgür Gündem - 23 Aralık 2007 - AHA

Bu yazı 22-28 Aralık 2007 tarihli Demokrasi gazetesinde yayınlanmıştr.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.