Yüksel IŞIK : Siyasetten kaçış yok

Yüksel IŞIK : Siyasetten kaçış yok

Yüksel IŞIK : Siyasetten kaçış yokBaskın Oran DTP grubunu ziyaretinde "Sizi Türk milliyetçiliğine karşı korumak için buradayız...

A+A-

Yüksel IŞIK : Siyasetten kaçış yokYüksel IŞIK : Siyasetten kaçış yok

Baskın Oran DTP grubunu ziyaretinde "Sizi Türk milliyetçiliğine karşı korumak için buradayız ama aynı zamanda sizi Kürt milliyetçiliğine karşı korumak için de buradayız" dedi. Bu sözler DTP'nin dikkate alması gereken eleştiridir

Milliyetçiliklerini ırkçılıkla taçlandıranların tepkilerinin karıştığı bu tartışmalar arasında yapılan 22 Temmuz seçimleri öncesinde temel diskurlarını Kürt sorunu PKK sorunu olduğu tezi üzerine kuran devletçi ve milliyetçi partilerin aksine, AKP, kendisi açısından riskli de olsa, soruna mesafeli yaklaşmış; seçimler sonrasındaysa "dağa çıkmasınlar, siyaset yapsınlar" yaklaşımını benimsediğini ilan etmişti.

Ne olduysa bundan sonra oldu ve bir yandan Gabar ve Dağlıca baskınları olurken, öte yandan da kimin yaptığı henüz açıklık kazanmayan Beytüşebbap ve Şırnak'taki sivillere yönelik saldırılar gerçekleşti. Derken, sınır ötesi harekat yapılarak, PKK'nın kamplarının bulunduğu bölge havadan ve karadan bombalandı. Elde edilen askeri üstünlüğün, söylem üstünlüğüyle taçlandırılmak amacıyla da şimdi bir slogan haline dönüştürülen "Kandil artık Türkiye için BBG Evidir" sözü dile getirildi. Tam da bu noktada, muhtemelen ABD'nin de bilgisi dâhilinde, içinde affın olmadığının altı özellikle çizilerek, Pişmanlık Yasası türü bilinen uygulamaların, eskisine oranla bir miktar daha zenginleştirilerek yeniden uygulamaya konulacağı açıklandı.

Derken Diyarbakır'da iyi bir gelecek için dersane kapılarına birikmiş gencecik insanlarımızın hedef olduğu bombalar patlatıldı. PKK, ömrünün baharında yaşam veda eden gencecik çocuklarımızı ölüme gönderenlerin "kontrolsüz güçler" olduğu açıklandı. Bütün bu gelişmeler, her iki tarafa da "şahinler"in egemen olduğunu işaret ediyor. Şahinlerin egemen olduğu bir ortamda, "devletin temel konsepti"ne aykırı bir alternatifin kamuoyu tarafından paylaşılıp, tartışılabilmesi imkansız değil ama giderek zorlaşıyor. Bu çerçevede, DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'un, "Kürt sorunu artık sınır ötesi ve berisinde kontrolsüz bir şiddetin kıskacındadır"(9.1.08, Yeni Şafak/Yorum) şeklindeki dramatik sözlerini doğru okumak için vakit daralmaktadır.

ÇÖZÜM TÜRKİYE'DE

Uluslararası aktörlerin güç gösterisine zemin hazırlayan bir hal almış bulunan Kürt sorunu, öncelikle ve özellikle Türkiye'nin temel meselesidir; "dışarısı"nın da ilgi odağı olmakla birlikte çözümün kökü içerdedir. Dolayısıyla yurttaşlarının bir bölümünü diğer bölümünden yabancılaştırmaya aday bu sorunun çözümünü zorlaştıran kördüğümü açmak da Türkiye'ye düşüyor. Zira, daha önce de bir vesileyle (5.3.07, Y. Şafak) değindiğim gibi, "sorunlarını çözme becerisini gösteremeyenlerin istemedikleri çözümlerle karşılaşmaları kaçınılmazdır". AK Parti'nin seçimden sonra dahi, "siyaset yapsınlar" şeklinde dile getirdiği bakış açısı, PKK'nın da dozunu artırdığı şiddet sarmalıyla "önce teröristleri temizleyelim, sonra Kürt meselesine bakarız" noktasına geri dönüş yaptığı anlaşılıyor. "Siyaset yapsınlar" diyen AK Parti'nin iş somuta geldiğinde, örneğin DTP meselesinde habire, milliyetçi retoriğin vazgeçilmezi halini alan "önce terörist de" repliğine dönüş yapmasıysa anlaşılmaz. Tuğluk'un da işaret ettiği gibi, "kınama retoriğiyle yitirdiğimiz insan/zaman ve diyalog ortamını partisel hesap/kitabı bir kenara bırakarak yeniden işlevsel bir hale getirmeliyiz. DTP'nin sırtına çarmıhı vurarak bir günah objesi gibi ortalığa salmak kimi/ne kadar mesuliyetten kurtarabilir ki?" (9.1.08, Y.Şafak).

Önümüzde bir fotoğraf durmaktadır. Bu fotoğrafın Diyarbakır'da çocuklarımızı ölüme götüren bombalama anına ilişkin ayrıntıları hepimizin yüreğini yaralamış; sözü bitirmiş görünmektedir. Söz bitmesin! Kör şiddet, sözün bitmesi için geleceğimize kastetmektedir. Bu nedenle önümüze koyduğumuz fotoğrafta aynı şeyi görmek için başta AK Parti ve DTP olmak üzere, sorumluluk sahibi herkes işbirliği, elbirliği yapmalıdır. Aynı fotoğraftan farklı senaryolar çıkarıldığı dönemler olduğunun bilincinde hareket edilerek, fotoğrafı, bir kez daha ve hep birlikte yeniden önümüze koymamız koyup, fotoğraf karesine giren unsurları birlikte saptayarak, problemin ne olduğunu birlikte görme olanağını yakalamış olacağız. Dünya tarihsel süreç de göstermektedir ki, geleceğini şiddet üzerine kurmuş hiçbir kurum, kuruluş varlığını halka dayandırabilmiş değildir. Bütün bunlara rağmen PKK'nın hala güçlü bir kitle desteği olduğu kabul ediliyorsa, fotoğrafa daha dikkatli bakmak gerektiği açıktır. Zira o fotoğrafta bir bütün olarak emekli askerlerin, "dilini konuşmak, şarkısını türküsünü dinlemek, kültürünü yaşamak" biçiminde tanımladığı Kürt sorunudur.

Birini diğerinden ayırmak güç görünse de, sorun pek de, "yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan" fasitine benzemiyor. Kürtlük, farklı coğrafyalarda da olsa, bir realitedir. Bu realitenin bize düşen kısmının, Şeyh Sait'ten bu yana, varlığının tanınması için bazen uluslararası güçlerin konuya dahil olmasıyla çoğu zaman yalnızca kendi gücüyle varlığından herkesi haberdar ettiği biliniyor. Cumhuriyet'in kuruluş aşamasından bugüne, kamu binalarının görünen yerlerine, "vatandaş Türkçe konuş" emirleri asıldığı halde, hedefteki vatandaşın, en azından kendi arasındaki konuşmaları Kürtçe yapmış olması, fotoğrafta dikkat etmemiz gereken enstantaneye işaret ediyor. Üstelik dilini yasaklayarak, kültürünün açığa çıkmasını engelleyerek, bir etnisiteyi dönüştürme politikası, dünya siyaset tarihi açısından 19. yüzyıl politikalarına denk düşüyor. Dünya tarihsel bir politikanın egemen olduğu bir çağda gerçekleştirilememiş bir politikanın, farklılıklarla birlikte yaşamanın önemsendiği tarihsel bir dönemeçte gerçekleştirilmesini beklemek, en iyimser ifadeyle realiteyi sindirme problemi olarak tanımlanabilir.

BİRLİKTE YAŞAM HEDEFİ

Sorunun ne olduğu saptandığında, çözüm kolaylaşır. Sorun doğru tanımlandığında, çözümde rol alacak aktörlerin ve üstlendikleri rolleri tanımlamak da kolaylaşır. Sorun PKK olarak görülürse, askerlerin başrolde olması kaçınılmaz; sorun PKK'yı da kapsayan Kürt sorunu olarak ifade edilirse başrolde siyasetçilerin olması beklenir. Türkiye'nin son çeyrek yüzyılının, sorunu PKK ile sınırlayan bakış açılarının egemenliği altında geçtiği halde, Kürt ve Türkler arasındaki kardeşlik bağının zedelenmemiş olması yeterince öğretici değil midir? Tuğluk'un işaret ettiği, "bu ülkede beraber yaşadığımız tüm kesimlerin istemedikleri bir halde ulaştıkları bu olgunluğa güvenerek pratik ve politik bir tavır geliştire(bilme)" şansının kaynağı da burasıdır.

Açık ki, sorunu PKK'dan ibaret olarak görmek, ağacı görüp ormanı görmemeye benzer. Dolayısıyla hareket noktamızı seçmek için sorunun tanımına bağlı olarak çözümünde rol üstlenecek aktörlerin kimliği öne çıkarmak göreviyle karşı karşıyayız. Washington'un kapı komşumuz olduğu günümüzde, sorunu şiddet kullanarak Kürtleri etkisi altına alan PKK varlığı olmaktan çıkartmamız gerekiyor. Şiddete karşı etkili, insani çözümler üretmek bir haktır! Ancak içiçe geçmiş meselelere her zaman geniş bir perspektifle bakıldığında karşımızdaki sorunun çözüm anahtarının siyasette olduğu; mevcut parlamentonun da devletin resmi konseptine muhalif damarlardan gelen AK Parti ve DTP'yi barındırıyor olması da bu anahtarın kilitli kapıları açmak konusunda epey misyon yüklenme potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor.

Kürtlerin perspektifinde Ankara bulunduğu muhakkaktır! Bütün mesele, Ankara ile Diyarbakır arasında hiçbir ayrımın olmadığı bilincini açığa çıkarabilmekte yatmaktadır. Bu bilincin açığa çıkmasında turnusol görevi görecek olan şey, bu günlerde, başta "Tanık Koruma Programı" olmak üzere, yeniden gündeme getirilmeye çalışılan Pişmanlık Yasası değildir. 221'i yeniden gündeme getirmenin faydası yoktur. Zira "yanlış denklemden doğru sonuç çıkartılması" mümkün değildir. Artık anlaşılması gerekir ki, mesele PKK'nın bitirilmesi meselesi değildir; mesele, PKK'nın dayanak yaptığı sorunların sorun olarak hedefe konulup çözümü için adım atmaktadır. Buradan hareket edilerek söylenebilir ki, her ne kadar, PKK'nın çekirdek kadrosu dahil, bütün militan, sempatizan ve kitlesini askeri yöntemler kullanarak ortadan kaldırmak, en azından teorik olarak mümkün görünse de, bu bir "askeri başarı" olarak tarihteki yerini alır; ancak sorunu sadece "öteler", çözmez!

MİLLİYETÇİLİĞE KARŞI DURMALI

Demek ki çözüm için siyaseti eksen alan bir yöntem izlemek gerekiyor. Resmi konseptin sözcülüğünü kimin üstlendiği çok açık olmamakla birlikte gelmiş olduğu İslamcı damarın din üst kimliğini öne çıkartan ve dolasıyla milliyet eksenli çözümsüzlüğü gören AK Parti'nin varlığıyla siyaseti legal alanda yapmanın gereğinin sonucu ortaya çıkmış bulunan ve bugün itibariyle DTP'de kristalize olan anlayış sorunun konuşulmasını kolaylaştırıcı bir potansiyel taşımaktadır. AK Parti anlamalı ki, DTP'nin devre dışı bırakılması, kendisinin resmi konseptin girdabına kapılmasını kolaylaştırıcı bir işlev görecektir. Daha önce dikkat çektiğim gibi (23.11.07, Y. Şafak) "şimdi görev, geleneksel devlet reflekslerini bir yana bırakıp, soğukkanlı bir biçimde sorunun çözümünü kolaylaştırmaktan geçiyor."

Sorunun çözümünü kolaylaştırmanın en temel yolu, öncelikle şiddeti besleyen kaynakları saptamak; sonra da, çözümleri hayata geçirmekten geçiyor. Böyle bir adım, Kürt ve Türk kardeşliğinin sağlanması ve ezelden gelip ebede gidecek birlikteliğin zemininin önemsendiğine işaret edecektir. Söylediklerinin tüm DTP'lilerin duygusu olduğunu umarak, yazıyı, Tuğluk'un "karşılıklı özeleştiri ve özveri içinde bu sürece müdahale edecek politik iradeyi oluşturmalıyız" sözleriyle bağlamak istiyorum. Yeter artık! Dökülen kanda hiçbir Kürt ve hiçbir Türk yarar ummadığına göre, bizim kanımız ve bizim coğrafyamız üzerinden karanlık eller dolaşmaktadır. O karanlık eller bizi birbirimize düşman ederek varlığını sürdürmektedir. Bu nedenledir ki, Hrant Dink'lere doğduğu vatan mezar edilmiştir; bu nedenledir ki Orhan Pamuk'lar çok sevdikleri ülkelerini terke zorlanmışlardır ve bu nedenledir ki Eren Şahin, Melek İpek, Ferhat Mutlu, Engin Taşkaya, Rıdvan Süer gibi gencecik kardeşlerimiz iyi bir gelecek istedikleri bu dünyada karanlık ellere canlarını vermek zorunda kaldılar.

Baskın Hoca, bu yazının yazıldığı gün DTP grubunda konuştu. "Sizi Türk milliyetçiliğine karşı korumak için buradayız ama aynı zamanda sizi Kürt milliyetçiliğine karşı korumak için de buradayız" dedi.

Anahtar cümla budur! Bu cümleden herkes kendi payına düşen dersi çıkarabilme becerisini gösterirse sorunun çözümü ağrısız,sancısız ve de kansız mümkün olabilir. Sağduyu sahibi herkes farketmeli ki, AK Parti'nin ve DTP'nin "milliyetçilik illeti"nin pençesine düşmemesi için Baskın Hoca'nın formüle ettiği çıkışı sahiplenmek gerekir.

YÜKSEL IŞIK
Araştırmacı - Yazar
10.01.2008 - YENİ ŞAFAK

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.