Alevilerin de Cumhurbaşkanı mısınız?

Alevilerin de Cumhurbaşkanı mısınız?

Alevilerin de Cumhurbaşkanı mısınız?Kemal BÜLBÜL Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesinin (3 Ekim Alman Birleşmesi Günü) 20. yıl...

A+A-

Alevilerin de Cumhurbaşkanı mısınız?Alevilerin de Cumhurbaşkanı mısınız?

Kemal BÜLBÜL

Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesinin (3 Ekim Alman Birleşmesi Günü) 20. yıl dönümü kutlama töreninde Almanya Cumhur Başkanı Christian Wulf, “Hıristiyanlık ve Yahudilik Almanya’ya ait” günümüzde “İslamiyet de Almanya’ya ait” diyerek çarpıcı bir gerçeği vurgulamıştı. Wulf, çok sayıda Müslüman’ın kendisine mektup gönderdiğini ve “Siz bizim Cumhurbaşkanımızsınız” dediklerini, bundan dolayı Almanya’da yaşayan 5 milyon kadar Müslüman’a “Tabii ki sizin Cumhurbaşkanınızım” demişti. Ancak yazının ilerleyen bölümlerinde sıralayacağım nedenlerle Sayın Almanya Cumhurbaşkanı “Alevilerin de Cumhurbaşkanıyım!” diyebilmeliydi. Zira kendi ülkesinde Alevilerin bazı temel hak ve talepleri devlet tarafından tanınmışken, Sayın Wulf’un “Hıristiyanlık, Yahudilik Almanya’ya ait.” “Müslümanların da Cumhurbaşkanıyım.” derken Almanya’da yaşayan Alevileri görmezden gelmiştir.

Wulf’un Türkiye’yi ziyareti sırasında bir Alman gazetecinin “Hıristiyanlık Türkiye’nin bir parçasıdır diyebilir misiniz?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Bizim de tabi gayri Müslim vatandaşlarımız var. Müslüman olmayan, Hıristiyan olan vatandaşlarımız var. Musevi vatandaşlarımız var. Ben de onların cumhurbaşkanıyım. Onlar da bizim vatandaşlarımız. Dolayısıyla aramızda bir farklılık olamaz.”

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Alman gazetecinin sorusuna verdiği bu yanıt değerli ve anlamlı görünüyor. Öyle ya, Sayın Cumhurbaşkanı Hıristiyan ve Musevilere “Hoşgörü ile” bakıyor ve “Farklılıkları kabul” ediyor.

Peki, Sayın Cumhurbaşkanı “Müslümanların, Hıristiyanların, Musevilerin Cumhurbaşkanı oluyor” da niye Alevilerin Cumhurbaşkanı olmuyor?

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, 2000 yılından bu yana Almanya’nın beş eyaletindeki ilk ve orta dereceli okullarda Alevilik Derslerinin okutulduğunu biliyor olmalı. Ayrıca Köln Üniversitesi bünyesinde önümüzdeki yıl “Alevilik Kürsüsü” kurulacağını, bunun üniversite rektörlüğü tarafından onaylandığını, burada yetişen öğretmenlerin Almanya’nın beş eyaletindeki Alevilik derslerini vereceğini bilmiyor olamaz. Yine Avrupa’nın 13 ülkesinde Alevilerin kendi inanç kimlikleri ile örgütlendiklerini, derneklerinin, federasyonlarının olduğunu; federasyonların birleşerek Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nu (AABK) oluşturduklarını da biliyordur. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde örgütlü olan Alevilerin cemevlerinin olduğunu, bu cemevlerinde inanç ve ibadetlerini yaşarken devletlerin sorun çıkarmak yerine Alevilerin ve cemevlerinin varlığını kabul ettiğini; Danimarka Devleti’nin Alevilere de Müslüman, Hıristiyan ve Musevilere tanıdığı yasal hakları tanıdığını ve cemevlerini Alevilerin inanç ve ibadet yeri olarak kabul ettiğini de biliyor olmalılar.

Sanırım, Sayın Cumhurbaşkanı da Sayın Başbakan gibi “Hz. Ali’yi Sevmek Alevilikse ben de Hz. Ali’yi seviyorum!” diye düşünüyor olamaz?! Bu düşünceden dolayı mı  “Cumhurbaşkanı” olduğunu söylediği inanç toplumları arasında Alevileri belirtmemiştir?…

Sayın Cumhurbaşkanı, Aleviliğin “Ali’yi sevmekten” ibaret olmadığını biliyor olmalı. Aleviler Ali’yi sadece sevmezler, Ali ile özdeşleşirler. Alevi dedesi Hilmi Baba “Tuttum aynayı yüzüme/ Ali göründü gözüme./ nazar eyledim özüme Ali göründü gözüme.” demektedir. Alevi Yol Ulusu Pir Sultan Abdal ise bir deyişinde “Pir sultanım bu dünyaya/ Dolu geldim, dolu benim./ Bilmeyenler bilsin beni/ Ben Ali’yim, Ali benim.” demektedir. Deyişler Alevilik inancının temel kaynaklarıdır. Ve temel kaynağa, yani deyişlere göre Alevilikte Ali sadece “sevilmez.”

Pir Sultanım Ali sırdır./ Ay da nurdur, gün de nurdur./ Hak, Muhammed, Ali birdir./ Üçü sırdır nur içinde.” “Nur içinde sır” olan “üçlü”, Hak, Muhammed, Ali Alevilik inancına göre “birdir”, insanda tecelli eder.

Alevilerin ocakları (Hacı Bektaş Ocağı, Dede Kargın Ocağı, Aguçan Ocağı, Babamansur Ocağı, Sultan Sahak Ocağı), ocaklarının mürşitleri, pirleri, rehberleri, dedeleri ve bu ocaklara bağlı talipleri vardır. İnançsal kimlik olarak Alevi olan toplum içinde etnik kimlik olarak Türk, Kürt, Arap, Çingene, Azeri, Acem, Arnavut olan yurttaşlar vardır. Aleviler inançlarının bir gereği ve “Hakikat Kapısının” insanlık erdemi olarak “72 Millete bir nazarla bakarlar.” Irk, dil, din, inanç ve mezheplerinden dolayı kimseyi küçümsemez, hakir görmezler. Ve Alevilere göre “Yetmiş iki millete bir nazarla bakmayan/ Kırk yıl müderris olsa, hakikatte asidir!” Alevilik, bağlı oldukları ocaklarda mürşitler tarafından irşad edilen, dedelerin yürüttüğü, taliplerin yürüdüğü bir “Yol”dur.

Kainata sığmayan ozan” Alevi Yol Ulusu Nesimi, mezhebini soranlara “Sorma be birader mezhebimizi,/ Biz mezhep bilmeyiz, yolumuz vardır./ Çağırma meclisi riyaya bizi,/ Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır.” demektedir.

Aleviler, dedelerin yürüttüğü cemlerde kadın, erkek can olurlar. Cemde can olmak “Hak ile Hak olmak” cinsiyetten azade olmaktır. Cemde “cins” yoktur, can vardır. Aleviler cemlerde “12 hizmet” gereği çerag uyandırır. Çerağ  “Hakkın nurunu, Kudreti Kandil”i tasvir eder. Ve cem birlenirken dedeler çerağı sır ederler. Cemlerde 12 hizmet içinde zakirler saz çalar, 12 hizmetin gereği olarak semah dönülür, 12 hizmetin gereği olarak dolu içilir, Hak lokması pay edilir. Cemlerde gülbang söylenir, duvaz dillendirilir, deyiş okunur. Cem Aleviler için “varlık, birlik ve dirliğin” öğrenildiği ve yaşama indirgendiği bir arınma ve yeniden var olma sürecidir.

Alevilikte “Yol bir, sürek bin birdir.” “Yol” var olmanın yegane kaynağı, “Sürek” ise “Yol”un yaşama ve yaşamsal koşullara göre uygulanmasıdır.” Yol, batıni, zahiri, sırların kaynağıdır. Sırlar, batın ve zahir ise “Yol”un kaynağıdır. Batın özdür, zahir biçimdir. Cem bir anlamda öz ve biçimin yoğrulup, eritildiği ve “İnsanı kamil” olmaya giden “Süreğin” açıldığı çığırdır. “Yol” yaşamdır “Yol” olmadan, olmaz. Aleviler “Yol cümleden uludur, gönül kalsın, yol kalmasın!” “derken kendi inançlarına göre “Yol”un tarife sığmayan önemini vurgulamaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanının aynı zamanda başbakanlık da yaptığı partinin hükümeti 3 Haziran 2009 tarihinden bu yana “Alevi açılımı” kapsamında yedi “çalıştay” yaptı ancak hala “açılımın” akıbetini açıklamadı!…

Aleviler devletten ve hükümetten şu demokratik taleplerde bulundular. “Madımak utanç müzesi olsun!” “Cemevleri inanç merkezimizdir. Cemevleri için yasal güvence istiyoruz!” “Zorunlu din dersi kaldırılsın! Alevilere dönük asimilasyon uygulamalarına son verilsin!” “Dergahlarımızı geri istiyoruz. Tekke ve zaviyeler kanunu ile kapatılan dergahlarımız açılsın ve sorumluluğu Alevi kurumlarına verilsin!” “Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın. Laik, demokratik bir ülkede devlet dini finanse edemez, bir mezhebin (Hanefilik) içtihatlarına göre devlet dini örgütleyemez!” “Devlet, Alevi köylerine cami yapma uygulamasına son vermelidir!”

Bu “açılım” sürecinde bakınız devlet ve hükümet cenahında neler oldu?

Sayın Cumhurbaşkanı Dersim’e gidip bir cemevini ziyaret etti ve “Farklılıklarımız zenginliğimizdir.” dedi. Ama farklılıkların çokça bulunduğu, “farklılık ve zenginlik” demekten öteye gidilmediği, Türkiye’de “farklılıkların” çoğulcu demokrasi kapsamında yaşam bulmadığı süreci yaşamaya devam ediyoruz.

Başbakan yoğun bir Alevi nüfusun bulunduğu ve 3 - 4  Ağustos 1980’de Alevi katliamının yaşandığı Çorum’da Osmanlı’nın “Kızılbaşlar mülhid, zındık ve rafazidir. Katli vaciptir!” diyen şeyhülislamı Ebusuud Efendi’yi öven konuşma yaptı.

Alevi açılımı” kapsamında yapılan “çalıştayların” altıncısına Maraş katliamının bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiler (Kenger) ve Madımak katliamında saldırganları “Teskin etmek maksadı” ile “Gazanız mübarek olsun!” diyen dönemin Sivas belediye başkanı Temel Karamollaoğlu çağrıldı. Bu karanlık “çalıştayı” eleştiren Alevi Bektaşi Federasyonu ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yöneticilerine ve kurum tüzel kişiliklerine dava açıldı.

1 Temmuz 2010 Tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı için yeni bir yasa yapıldı. Yeni yasa 13.07.2010 Tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. DİB’e büyük yetkiler ve yeni kadro tahsisi yapıldı…

Hükümet, Mart 2010’dan beri Tekirdağ, Ankara, Amasya, Karabük, Elazığ ve Amasya’da “Pilot uygulama olarak Mahalle/ Aile imamlığı” uygulaması başlattı.

Devlet Bakanı Faruk Çelik (Alevi açılımından sorumlu!) “Ne derdiniz var din dersi ile? Niye kalksın din?” diyerek “Zorunlu din dersi kalksın! Laik, demokratik bilimsel eğitim istiyoruz!” diyen Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yönetici ve üyeleri ile Alevi toplumunu azarladı, tehdit etti.

CEM (Cumhuriyet Eğitim Merkezi) Vakfı başkanı İzzettin Doğan Ankara Sakarya Meydanı’nda “Zorunlu din dersi kaldırılsın!” diye eylem yapan Alevi kurum yöneticilerine ve halktan katılımcılara “Bunlar Alevi değildir! Sayın bakan (Devlet Bakanı Faruk Çelik’e) bunları dikkate bile almayın!” dedi.

Alevilerin “Büyük bir çoğunluğunun oy verdiği”, Genel Başkanı Dersim’li ve Alevi olan CHP “Baş örtüsüne çözüm aramaktan!” Alevilerin demokratik talepleri ve Alevilere dönük saldırı ve hakaretleri görmeye zaman bulamadı!                  

Peki, toplumsal yaşamda neler, hangi saldırı ve hakaretler oldu?

23 Nisan 2008’de Malatya’nın Hekimhan İlçesinde devlet hastanesinde aşçı yardımcısı olarak çalışan Semanur Takmaz adlı Alevi kadın “Sen Alevisin, dokunduğun, pişirdiğin yenilmez!” diyerek hastane müdürü İbrahim Gür ve aşçının satırlı saldırısına uğradı. Semanur Takmaz elinden ciddi şekilde yaralandı ancak “yargılama” sonucunda sanıklar “Beraat etti!

Bursa’da “Kültür Dershanesi” öğretmeni Taylan Çakır “Sözleşmesini yenilemek” istedi. Çakır’a “İstanbul’daki merkezi araması” söylendi. Merkezi arayan Çakır öğretmen, “Genel müdür yardımcısı” Tarık Tepe’nin “Sen Alevisin. Seninle iki yıldır aynı havayı soluduğumuz için günaha girdik! Bu nedenle sözleşmeni yenilemeyeceğiz!” sözleri ile inanılmaz bir hakarete uğradı ve işine son verildi! Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) başvuran Çakır öğretmen “Soruşturmanın sonuçlanmasını” beklerken işsiz kaldı.

Büyük şovmen” Mehmet Ali Erbil bir programdaki canlı yayında “Ne yapıyorsunuz orada? Mum söndü mü yapıyorsunuz?” diyerek “şovuna” devam etti…!!! Bu hakaret aynı televizyon kanalında 3. kez yaşandı!…

14.10.2010 Tarihinde Dersim’in Mazgirt İlçesi, Akpazar Beldesi Süleyman Paşa Lisesi’nde okul müdüresi Aslı Aşkan ve “Öğretmen olmadığı halde sık sık okula gelip öğretmen ve öğrencileri rahatsız eden müdürenin arkadaşı(!) Nurettin Tüzün” öğrencilere “PKK’nın p…çleri, siz gidin mum söndü oynayın!” diyerek hakaret etti fiili saldırıda bulundu.

Bu sıraladığım saldırı ve hakaretler sadece birkaç örnek. Bunun daha fazlası da var…

Hukuksal alanda neler oldu?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) bir Alevi olan Hasan Zengin’in başvurusu üzerine “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin çoğulcu, eleştirel, nesnel bir nitelik taşımadığı sonucuna vardı. Bu derste “Sünni İslam’dan başka bir dini veya felsefi inanca sahip olan ailelerin çocuklarına başka hiçbir seçim bırakılmadığı” kararı sonucu bu dersi, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin eğitim hakkıyla ilgili maddesine aykırı” buldu.

AİHM’in bu kararından sonra, Danıştay 8. Dairesi 2008 yılında iki velinin açtığı davada zorunlu din dersinin AİHS’nin düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü koruyan 9. maddesine ve Ek 1 No’lu Protokol’e aykırı olduğuna karar vererek, sözleşmenin Türkiye açısından da bağlayıcı olduğunu belirledi.

Sinan IŞIK adlı bir Alevi yurttaşın başvurusu üzerine AİHM’sinin “Yurttaşlara verilen nüfus cüzdanlarındaki din hanesi çıkartılmalıdır!” kararı verdi.

Ancak hükümet AİHM’nin iki kararını da uygulamadı ve ulusal üstü hukuku ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesini ihlal etti.

Ve Koçgiri, Dersim, Maraş, Malatya, Sivas (I ve II) Çorum, Gazi katliamlarının dosyaları karanlık dehlizlerde tutulmaya devam ediyor. Devlet konu ile ilgili arşivleri “Devlet sırrı” olarak saklıyor.

Sayın Cumhurbaşkanı bütün bu hukuksuzluğu Cumhur’un Başkanı olarak mutlaka görmüş, duymuş ve bilmiştir. Aleviler Cumhur’un kendisi değil midir? 

Şimdi sıraladığım bu tarihi, toplumsal, hukuksal ve inançsal gerçekler bağlamında Almanya Cumhur Başkanı Sayın Christian Wulf, Almanya’da önemli oranda bir Alevi nüfus yaşamaktadır. Siz Almanya’daki Alevilerin de Cumhurbaşkanı değil misiniz?

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün “Hıristiyan ve Musevilerin de Cumhurbaşkanıyım.” demesinin yanında, Alevileri niye belirtmediğini bir Alevi yurttaş olarak öğrenmenin en doğal hakkım olduğuna inanıyorum. Ve son üç yıl içinde Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin görüşme taleplerini neden kabul etmediniz? ABF 32 Alevi kurumunun üye olduğu yüz binlerce üyesi olan Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütlerinden biridir. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin ise 70 şubesi, on binlerce üyesi vardır. Genel başkanlarının cumhurbaşkanlığı nezdinde görüşme talepleri neden kabul edilmemiştir? Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Siz Alevilerin de Cumhurbaşkanı mısınız?…

Kemal BÜLBÜL

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.